Arkamı dönmemle karşımda gördüğüm bir grup siyah kanatlı izbandut kılıklı adamlar ve hemen önünde bayan sürtük duruyordu!
Arkamdaki mavi aleve baktı. Bilmişcesine ona sırıttım. Hah! Kendine ne sanıyorsun? Onca liderin içinde sen hiçbir şeydin.
"Kuralları açıkça belirttik Bayan William. Burada ne yaptığınızı açıklar mısınız?"
"Onu, bunu, şunu... bu sizi ilgilendirmez."
"Bal gibi de ilgilendirir Bayan William. Siz dışarıda asil bir vampir olabilirsiniz. Ama okul içinde sadece bir vampirsiniz ve bizim öğrencimizsiniz."
Kırmızı sinirle açtığım gözlerimi karşımdaki bayana diktim. Kendini ne zannediyordu. Bu okuldaki yaratıkların hepsine hükmedebileceğini mi?
"Bana bak bayan..."
"Silvia kes sesini!"
Bana bakan abime döndüm. Pelerinin şapkasını kafasına geçirmiş ve yüzü görünmüyordu.
Ellerimi önüme bağladım ve kafamı eğdim. Ah bu iş canımı sıkmaya başladı.
"Bayan Matthew, kardeşim adına üzgünüm. Kendisi düşük seviyeli vampirleri avlamaya bayılır."
Ah tabi ne demessin ben onlara bayılıyorum, onlarda benim kanımı emmeye bayılıyor. -asla ememeyecekler orası ayrı konu-.
"Bay William kardeşinize kuralları öğretin yoksa en kısa zamanda biz gereğini yaparız."
Ah tabi en fazla ne yapabilirsin bana karşı. Seni kendini bir şey sanan çakma melek bozuntusu. Ben senden büyüğüm. Saygılı ol biraz kaltak.
"Ben ilgileneceğim Bayan Matthew."
Arkasını dönüp uzaklaşan kaltağın arkasından dil çıkardım. Cıkardım çıkarmasına da abim sağ olsun bedenimi yine kontrolü altına aldı.
"Silvia, dün yatığım şey için üzgünüm. Fakat senin yaptığında saygısızlıktı."
"Seni bu davranışın için asla affetmeyeceğim."
Dilim dışarıda konuşmaya çalışmak inanın çok zor. Şuan hiç görünmediğim kadar komik görünüyordum ve bu ne kadar utanç verici bilemezsiniz.
Bedenimi serbest bıraktığında, ona sinirli bir bakış attım. Bana hiç kötü davranmayan abim şimdi bana düşman gibi davranıyordu. Kesin bunun ardında o pire torbalarıyla olan anlaşma yatıyordu.
"Bak Silvia onlara karşı saygılı ol sen nasıl asil bir vampirsen, onlarda kendi türlerinde safkanlar. Anla artık!"
"Bana ne yapacağımı söyleme! O pire torbasına, o çakma kaltak meleğe ve diğerlerine asla iyi davranmayacağım. Bana ne olduğu umrumda değil? Muhtemelen annem ve babam gibi kalbime kazık saplanarak öleceğim, onların gözünde iyi bir izlenim bırakmak kimin umrunda!"
Abim yanağıma hızla bir tokat attı. Beyaz yüzümde bunun izinin kaldığını anlamak için görmeye gerek yoktu. Tokatın şiddetiyle kendimi yerde bulmuştum. Kafamdan düşen şapkayla güneş ışığı yüzüme geldi ve acıyla kafamı kendime çekip kendimi güneş ışığından korumaya çalışıyordum. Canım çok yanıyordu. Tanrı şahidim olsun, bu yaptığını tek tek ödeyecek.
Gözlerimden kan gelmesiyle acının boyutunu daha net fark ediyordum. Ve abim dediğim pislik kılını kıpırdatmıyordu.
"İşte bu yüzden bizlere gündüz vakti dışarı çıkmayın deniyor sevgili kardeşim."
Ağzımdaki kan tadı. Kendi kanımı ağzımda hissetmek çok iğrençti. Kimse kendi kanını içmek istemez. Ağzımdaki kanı tükürdüm. Elimi kaldırdım ve saçlarımla yüzümü ve omuzlarımı örtmeye çalıştım.
Acıyor!
"Yardım et!" diye yalvardım abime. Gözlerimden akan kanla gözlerimi açamıyordum. Bana nasıl baktığını göremiyordum?
"Hayır kardeşim gündüz vakti dışarıya çıkmak isteyen sendin. Ve unutma bunu yaptığım için özür dilemeyeceğim."
Lanet pislik. Nankör yaratıklar dedikte bu kadarı fazlaydı. Cenin pozisyonu alıp açık olan yerlerime güneş ışığı gelmemesi için kafamı daha fazla bacaklarıma gömdüm. Gri elbisem kırmızı renge boyanmıştı.
Sonra adım seslerinin giderek uzaklaşmasıyla kendimle kala kaldım. Acı tüm bedenimi kaplarken etim sanki güneş ışığıyla pişiyordu. Kanatlarımı çıkarıp yüzüme örttüm. Kanatlarımda yanıyordu ama en azından yüzüm bir nebzede olsa acıdan kurtulmuştu. Sürünerek bir ağaç gölgesi bulmaya çalıştım.
Ah ben ne hallere düştüm böyle? Çıtırtılarla olduğum yerde kaldım. Bu koku olamaz, düşük seviyeli bir vampir, bu durumda bir şey yapamam. Tanrım, umarım beni fark etmez. Gözlerimi bile açamazken, onun tarafından kanımın içilmesi ve gücümün ona geçmesini istemiyorum.
Kanatlarım delinip yüzüme tekrar güneş ışığı geldiğinde acıyla tekrar inlendim. Ah! Kahretsin. Tanrım lütfen yardım et!
Kokusu giderek artan düşük seviyeli vampirin, bana yaklaştığına işaretti. Sonra bir hırlama sesi... Bu düşük seviyelilerin çıkaracağı bir ses değildi.
Giderek artan acım ve korkumun ardından, girerek artan çok yakından tanıdığım bir koku alfa kurdu... Pire torbası yine yanımda bitti. Boğuşma sesleri geliyordu fakat kanlanmış gözlerimi açamıyordum. Kan kurumuştu ve açmayı zorluyordu.
Sonra içlerinden biri inleyerek uzaklaştı. Umarım uzaklaşan düşük seviyeli vampirdir. Yoksa ona güzel bir ziyafet olurum.
Bir anda kendimi alfa kurdunun kucağında buldum. Kaçan bizim vampir olmuştu. Gölgeye çekildiğimde ıslak bir şeyle gözlerimin silindiğini anlamam zor olmadı. Ağzımın kenarındaki kanı da sildiğinde gözlerimi açıp onun altın sarısı gözlerine baktım.
"Teşekkür ederim. Size kaba davrandım."
"Önemli değil bayan William. Yaşadıklarınızı anlıyorum."
Gözlerimi gözlerinden çekip güneşte yanan tenime baktım. Kıpkırmızı olmuştu. Ardından karşımdaki Bay Landers'a tekrar baktım. Onun baktığı yer ise kanatlarımdı. Kanatlarıma baktığımda gördüğüm şey benim gözlerimin yaşarmasına yetti.
Kanatlarım... Acı bir ah çektim. Çığlıklarım tüm ormanda yankılanmıştı. Bana sarılan Bay Landers'tan güç almaya çalıştım.
"ARTIK UÇAMAYACAĞIM."
♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥♡♥
Umarım güzel bir bölümdür.
Okuyucularım ve sonradan okuyacak olanlar tesaduflerinyazari nı takip etmeyi unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Lisesi
VampireHer zaman sınıf ayrımı olmuştur. İnsanlarda, hayvanlarda hatta biz gibi olan üstü yaratıklarda da. Ben Silvia William. Asil vampirlerden biriyim. Her şey gibi tüm yaratıkların bir arada nasıl yaşadıklarına şahit oldum? Birliktelik için harika basla...