Yemek

88.9K 569 149
                                    

1.Ladianın kıyafeti 2.Nazın kıyafeti . İyi okumalar.

Rüzgarın yüzüme çarpması ve terden yüzüme yapışan saçlarıma rağmen durmadım. Daha hızlı koşmaya çalıştım. Ciğerlerim oksijensizlikten acıyana kadar koştum. Kendi rekorumu kendim kıracaktım. Rüzgara açdım kollarımı ve ormanlık alanda tek başıma daha fazla koşmaya devam ettim. Kafamdakı düşüncelerden, geçmişimden, kendimden kaçıyordum aslında. En çokta yalnızlığımdan. Yalnızlıktan kaçarken yine yalnızdım, orası ayrı bir konuydu. Daha fazla koşamayacağımı anlayıp, durdum derin nefesler alıyordum. Ama rekorumu kırmıştım. Elimdeki yarısına kadar boş olan su şişesini kafama dikmiş ve bitirmiştim. Soluklanmak için yakınlardakı banklara gidip oturdum. Deniz manzaralı değildi, şehir dışında sessiz ve huzurlu bir yerdi. Her yerde ağaçlar her yerde çiçekler vardı. Burayı seviyordum. Yalnızlığıma derman oluyordu. Kolumdaki saate bakıp, iki saat sonra olucak toplantım için eve dönmem gerektiğini fark ettim.

 Ayağa kalktım ve son kez bu huzurlu yere baktım. Daha sonra geldiğim yoldan geri koşmaya başladım. Her sabah buraya gelip 2 saat koşmak benim için bir rutin haline gelmişti. Koşmayı seviyordum ve bana huzuru veren iki şeyden biriydi. Diğeriyse "Uçurum Tepesi"di. 

Arabama binip son gaz eve doğru yola koyulmuştum. İçimde garib bir huzursuzluk vardı. Sanki her an bir meteor yağmuruna tutula bilir, yada trafik kazasına kurban gidebilirdim. Ancak hiç biri olmamıştı ve ben eve planladığımdan da hızlı gelmiştim. Zaten evimle ormanlık alan arasında 45 dakikalık yol mesafesi vardı. Kaldığım ev şehir dışında villaların olduğu sakin ve müstakil bir yerdi. Bu güne kadar hiç bir olaya karışmamış sakinleri vardı. 

Evin önüne arabamı park edip indim. O sırada evin kapısı açılmış ve ellerinde bavullarla babam karşılamıştı beni. Yine iş için ülke değiştirdiğini düşündüğümden hiç oralı olmamış eve doğru adımlamıştım. Tam kapıdan geçerken babamın sesiyle durmuştum. 

"Kızım ben gidiyorum." Çatallaşmış sesiyle konuştuğunda ne kadar zorlandığını fark etmiştim.

Peki bu benim umrumda mıydı?  Hayır!

Arkamı dönmeden yarım yamalak "hoşça kal." demiştim. Ama babam bununla yetinmemiş olacak ki bana sarılmıştı. Sarılışına karşılık vermeden benden ayrılmasını bekledim. Benden ayrıldıktan sonra yine arkamı dönüp gidecekken babamın sesiyle dona kalmıştım.

"Kızım ben sizi çok seviyorum. Sen bana annenin emanetisin. Biliyorum doğru dürüst babalık yapamadım sana ama bilmeni isterim ki...." 

Lafını bitirmesine izin vermemiştim. Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Söyledikleri yanı sıra güldürmüştü de. 

"Sen emanete böyle mi sahip çıkıyorsun Ali Soydemir? Sen babalık ne biliyor musun?" soran gözlerle babama baktım. Gözlerinin içi kızarmış yüzüme bakıyordu. Acımayacaktım asla o adama. "Sen biricik kızından başka kimi sevdin baba? Varsa yoksa Naz. Senin ondan başka kızın yok. Bu yüzden burada beni kandırma. Başkaları senin bu hallerine kana bilir, ben asla!" 

Bana bu güne kadar babalık yapmayan adama baktım. Uzun zaman olmuştu bu duruma alışalı. Bende isterdim babamın ilk aşkım olmasını. Ancak çok geçti, her şey için. Ben cehennemi tatmışken şimdi her şeyi silip onu affedemezdim. Beni kendi elleriyle ateşe atan adamın soyadından başka hiç bir şeyini istemiyordum. Bu yüzden kendi şirketim vardı. Onun varlığından kendi rızamla vazgeçmiştim. Son kez yüzüne bakıp içeri geçmeyi planlıyordum. Ancak arkamı dönmemle Nazla karşı karşıya kalmıştım. Biricik ablam, Naz Soydemir.  Soydemirlerin tek varisi, babasının birtanesi. Gözlerinden akan yaşları silen ablamla bakışmamı kesip odama çıktım. Bu zırvalıklarla uğraşacak kadar zamanım yoktu. Duş alıp toplantıya yetişmem gerekiyordu.

Eniştem +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin