Aurora

25.6K 295 27
                                    


Lydia Soydemir

Kim ne derse desin kaybedişin seslerini duya biliyordum. Hala içimde devam eden bir savaş vardı. Kazanmadan duracağını da sanmıyorumdum. Acının bile farklı boyutunu çekiyordum. Sanki nereye çıkacağı bilinmeyen kara deliğe girmiş gibi hiss ediyordum. Dibsiz ve boyutsuz bu karanlıkta tek çıkışım ölümdü.

Her kesin hayata gelme amacı aynıdır. Ama insanlar bu amacdan kaçar ve bir neden uğrunda savaşır. Kimisi iyi kimisi kötü ama savaş hep vardır.

Kimse için yaşamazdım. Hayatımda kimseye yer yoktu. Ben yaşanmışlıkları sile , hatta parçalara böle bilirdim. Sadece bir yanlış bir insanın hayatımdaki yerini yıka bilirdi. Ben buydum.

Deyişmez.

Ben hayata 0-1 yenilerek gelmiştim. Annesiz ve babasızdım. Ailem yoktu. Ve ben ve sadece gerçekler vardı. Kendi kurallarını yazan; hayatın kurallarını çöpe atan, hayat sınavından dersde kalan kendi hayatının öğretmeni olandım. Bu bendim.

Kuralsız.

Kendini tanımak bir sanatdır. Sanat; alfebesi olmayan , konuşmak için can atan dilsiz, dudaksız konuşan cansız sözlerdir. Kalbim anlanmak için anlam katmak için çabalarken çabalarını çabalarken çabalarında kaybetmişti. Buda kalbimin en doğru seçiminin sıradan yanlışıydı.

Aklım; seçimler sırasında sıradan çıkan sıradan duyguların yanında devre dışı kalmış sıradan yapay ama gerçek gözlemdi. Beni en doğru yere çeken ama çekilmesi en zor yolu seçen bir çıkış yoluydu. Zorlar zor insanın en kolay çıkışı olmalıyken, sıradan insanın tek gidiş biletiydi.

Duygular;en saçma yerde kendini belli eden aklın aynasıdır. Duygular hayellerle harmalanmış gerçeklerin en korkulu rüyası ve geçmişin en yakın sırdaşıydı.

Geçmişin kokusu sinmiş hayellerimde tek gerçek bendim. Ben kendi hayatını  kurmayı çalışan duygularına kendini kapatmış savunmasız biriydim.

Ben.........Bendim. Kendi krallığında, yaşayan bedeninin ölü ruhlu kralı.

Düşüncelerim beni çok uzaklara; onun yanına götürünce, ürperdim. O olayın üzerinden 3 gün keçmişti ve ben sabah erkenden şirkete gidiyor gec saatlerde eve geliyordum. Geldiğimde her kes uyuyordu. Parsdan köşe bucak kaçmam bir şey deyiştirmezdi belki. Ama Girayla bir anlık hırsla yaptığım öpüşme beni nereye sürükliyeceğini bilmiyordum. Sonunu bilmediğim bir sona asla atlamazdım. Bu denizin hırçın sularında savunmasız yüzmek kadar kötüydü.

Arabayı evin önüne park etdikden sonra arka bahçeden mutfağın kapısıyla içeri girdim. Mutfaktan hemen çıkınca aceleyle merdivenlere ilerledim. Ama ayağımdakı topuklular buna izin vermiyordu. Ayağımdaki topukluyu çıkarıp yukarı çıkmaya hazırlanırken arkamdakı başka birinin nefesi ve o tanıdık koku burnuma gelince yerime çivilendim.

"Daha ne kadar kaçacaksın?"

Sessizliğimi koruyordum. Aslında ağzımı açıp ne konuşacağımı bilmiyordum. Arkamda olduğunu bilmek bile kalbimin yuvasından uçub gitmesine sebebdi.

"Susarakta bir şey değiştiremezsin."

Susmak da bir cevaptır. Peki ya şimdi.
Hayır şimdi sadece bir kaçış yoluydu. En basitinden hemde.

"Nefesin nefesimde can buldu, artık benden kaçamazsın, AURORA"

Gece gündüze gebeydi. Güneşin ilk ışıkları odayı doldurunca. Bütün gecenin yorgunluğu üzerimdeydi. Ne kadar kaçarsam kaçayım bir şey değişmeyeceğini bana dün Pars göstermişti.

Eniştem +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin