"Seni Öldüreceğim Kaltak!" 1. Bölüm

255 27 48
                                    

Bu gün, bir ip daha bağladı ruhumun iskeletlerinden beni hayat denen o lanet şeye. Bu gün, biraz daha kölesi oldum bu boktan dünyanın. Bu gün, sonların bir başlangıcı olacağını düşündüm yanılacağımı bile bile. Bu gün, belki de milyonuncu kez sonsuzluğu dilendim. Kimden mi? Bilmiyorum. Tek bildiğim sonsuz olmak istediğimdi. Fakat hayata köle oldukça, bu imkansızlaşıyordu. Unutulacaktım, kesinlikle. Er ya da geç adımı duyanlarda soru işaretleri oluşacak, belki de adımı hiç duymayacaklardı. İşte o zaman benim sonum gelecekti. Fakat ben sonsuzluğu dinleniyorum her gece. Canımı yakacağını bildiğim halde...

Sonra ona rastaldım ruhum derinlerinde. Görmeden aşık oldum. Bilmediğim kokusuyla uyandım sabahları. Kendi kendime canlandırdım onu zihnimde. Bir ressamın son dokunuşları gibi birkaç düzenleme yaptım kendimce. Sonra eserini bitirmiş bir sanatçı gibi geri çekildim ve iyice süzdüm karakterimi. Hayallerden bile daha güzeldi o. Rüyalardan bile daha gerçekti. Kabuslarımdan bile daha ürkütücüydü bazen. Bir günlükten daha çok sırdaştı. Bir anıdan daha da can yakardı hatta. Ateşten daha çok kavururdu. Fakat yine de en berrak su gibi serinletirdi yanan gecelerimi, yıldızlarımı, dolunayımı...

Tek suçum buydu. Tek suçum hayalime aşık olmaktı...

Flashback~

Sıradan okul günüm bitmiş, çıkmaya hazırlanmıştım ki, biri tam önüme dikildi ve geçmemi engelledi. Yüzünü süzdüm ama hayır, tanıdık değildi. Sonra dudaklarından ince bir kız sesi süzüldü ve kulaklarımı doldurdu.

"Aşağıda seni bekliyorlar."

Konuşma tarzı ne kadar da garipti. Söylediği cümle bir anda yetimhanede 'Ziyaretçin var.' diyen hizmetlileri canlandırmıştı gözümün önünde. Saçmaladığımı fark edince kendimi engelledim ve kıza kafamı sallayarak sınıftan çıktım. Herkes gittiğinden okul koridoru hiç olmadığı kadar boştu. Koridorda sadece benim ve o kızın ayakkabısının sesi yankılanıyordu. Merdivenlere yöneldiğimde trabzanların olduğu tarafı seçtim ve oradan yürümeye başladım. Son basamağa geldiğimde zıpladım ve okul binasının iki taraflı kapısına yöneldim. Adımlarımın zeminde bıraktığı sesler eşliğinde hoplaya zıplaya varmıştım bahçede. Bahçenin ortasındaki çocukları görünce istemsizce yavaşladım.

Bunlar okulun 'Belalıları' ydılar. Evet, isimleri fazla ergenceydi. Fakat birkaç vukaatlarını duymuştum. Yeri geldiğinde iğrenç insanlara dönüşebiliyorlardı. Peki neden beni çağırmışlardı ki? Benim gibilerle işi olmazdı onların. Üstelik ben daha 10. sınıftım. Onlar ise son sınıftılar.

Düşünmeyi bırakıp çantamın askısını sıktım ve adımlarımı biraz daha hızlandırarak yanlarına vardım. Kızlı erkekli 5-6 kişilerdi. Hepsi de baştan aşağıya beni süzüyorlardı. İstemsizce üzerime baktım. Siyah dizimin altına kadar gelen bir çorap, kareli okul eteğim, okul gömleğim, kapşonlu hırkam. Tuhaf bir şey yoktu.

"Benimle çıkar mısın?"

Aniden duyduğum şeyi anlamam biraz zorlaşmıştı. Kendimi süzmeyi bırakıp kafamı yukarı kaldırdım ve sesin sahibini aradım.

"Ha?"

"Yani... benimle çıkar mısın?"

Kafamı sesin sahibine çevirdim. Tam da kötü çocuklar gibi siyah giyinmiş birini görmek şaşırtmadı. Takıldığı gruba bakılırsa zaten kötü çocuk tipli biri olacağı anlaşılırdı. Fakat böyle birinin benim gibi birine böylesine tuhaf bir teklifte bulunacağı aklımın ucuna gelmezdi.

"N-nasıl yani a-anlamadım?"

"Şimdi şöyle."

Beni kendine çektiğinde kollarını belime sardı ve bana yaklaşmaya başladı. Tam o sırada gözümün önüne siyah saçlar ve buz mavisi gözler geldi. Hayır, bunu ona yapamazdım.

Tüm gücümü toplayıp onu uzaklaştırmak için sert bir tekme savurdum. Beklenmedik bir haraket olduğundan geriye sendeledi ve sarı saçları yeşil gözlerinin üstüne döküldü. Kafasını sinirle kaldırdı ve şaşkınlıkla karışmış sinirle bana baktı. Benden kesinlikle böyle bir şey beklemiyordu. Ben genelde kendi başına takılan çatlak bir kızdım. O da diğerleri gibi boynuna atlayacağımı mı düşünmüştü? Benim gibi bir kızla neden çıkmak isteyebilirdi, aklım almıyordu.

"Seni öldüreceğim kaltak!"

Korkmaya başlamıştım. Onların daha önceden birkaç ciddi mevzusu olduğunu duymuştum. Bana da bir şey yapmalarından korkuyordum. Korkum savaşma duygumdan ağır basınca, gardımı indirmek yerine fırlattım ve son hız koşmaya başladım. Eve doğru koştum. Evimiz zaten okula yakındı. Çantamı daha sıkı tuttum ve depara kalktım.

Evimizin olduğu sokağa girince arkama baktım. Yoklardı. Yine de eve kadar koştum ve kendimi eve attım. Kapıyı kapatıp arkasına yaslandım ve soluklandım uzunca bir süre. Nefesim düzene girdiğinde çantamı tuttum ve merdivenlere yöneldim. Annem ve babam çalıştığından evde değillerdi.

Odaya çıktım ve kıyafetlerimi önemsemeden kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapattığımda beliren sima gülmeme yetti. Kendim yarattığım simayı ezberlemeye çalıştım. Zaten ezbere bilmeme rağmen. Sonra birden bana gülümsedi. İçimde kelebek yoktu, hayır. İçimde filler tepiniyordu o gülümsedikçe.

Sonra yatağın titreştiğini hissettim ve simanın kaybolacağını bilerek gözlerimi açtım. Titreşimin kaynağını bulduğumda telefon olduğunu anladım ve gelen bildirime baktım. Facebook bildirimiydi. Fazla aram olmadığı için açmaya gerek duymadım ve telefonu bir köşeye attım. Tekrar gözlerimi kapadım ve tekrar o elektrik mavisi gözleri izledim. Kulaklığımı takıp onun olduğunu hayal ettiğim sesi dinledim. O gözler beni aşkla sararken uyuya kalmıştım.

~
Diğer kitabımı okuyan ve yazmamı isteyen güzel okurlarım için bu bölümü yayımlamaya çalışacağım *-* . Ve evet, bu bölümdeki her şey benim yaşadıklarım. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum.

Siyah Papatya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin