Bölüm 1

435 135 101
                                    

Multimedya-Dünya Akay 


İnsanlar farklıdır. Bazıları ağlayarak başladıkları hayatlarını gülerek sonlandırırken, bazıları ağlayarak veda eder. Bazıları paralarını gereksiz ihtiyaçlara harcarken, bazıları olmayan paraların hayalini kurar. Bazıları sahip oldukları mutluluğu unuturken, bazları sadece mutluluğu biraz olsun tatmak ister. Ben mi? Bir insanın hayal edemeyeceği kadar çok şeye sahiptim.

Para, şan, şöhret, sevgi- hepsi ne kadarda benim sahip olduğum şeyler gibi görünse de aslında bana tuzak kurmuştu. En beklenmedik anımda vurmuştular, en zayıf yerimden. Hem de öyle vurdular ki, istesem de kendime gelemedim. Hatta hiç bir zaman sahip olamadığım gücümü kaybettim. Bazılarının mutluluk adlandırdıkları şeyleri kaybettim.

Mutluluk tehlikeydi.

Uyuşturucu gibi.

Bir kez tadarsan, yine isterdin ve tekrar, tekrar...Ta ki seni tüketene kadar.

Mutluluk... Nerede olursan ol hep seni bulurdu. Bazen ona ihtiyacın olurdu, bazense sadece ona ihtiyacın olduğunu sanırdın.

 Mutluluk bana hep acı getirdi. Bu yüzden ondan hep kaçtım, ama her ne kadar kaçarsam kaçayım o hep benden üstün oldu, o hep benden bir adım önde oldu ve o hep beni arar gibiydi. Beni bulduğundaysa yüzünde zafer sırıtışı olurdu. Ben onun sırıtışının güzelliğine aldanırken, o beni kalbimden vurdu. 

Mutluluk- Seni benliğinden alarak daha mutlu olduğunu hissettiğin (bazense sandığın) anlara götürür ve sonra senin ona en ihtiyacın olduğun zaman seni yerlere vururdu. Bu da yetmezmiş gibi pişmanlıklar kalbinin kapısını kırıp ruhunu arardı. Bulduğundaysa mikrop gibi bütün ruhunu ele geçirirdi. Eğer yanında seni destekleyen, seni seven, kollayan birileri varsa savaş açardın ona karşı ve eğer yeterince güçlüysen kazanırdın bu savaşı. Arınırdı vücudun bütün pisliklerden. Sonra geriye ne kalırdı biliyor musunuz? Acılar, pişmanlıklar, yanlışlar... O acılar, yanlışlar seni bulup hesap sormak isterdi. Sen kaçardın, o usanmadan seni kovalardı ama sen ne kadar kaçarsan kaç o seni her zaman bulurdu. Acılar her zaman kazanırdı. Onlar her zaman bizden üstündürler. Galibiyetin vermiş olduğu sevinçle o acıları ruhuna bayrak dikerdi. Ve o bayrağı hiç kimse sökemezdi ruhundan. Sökemeye bile cesaret edemezdin. Çünkü hiç bir leke kendi başına çıkamazdı. Eğer o acı sökülürse ruhundan, ruhunu kaybederdin. Tıpkı cehenneme gidenin kendine dost araması gibi.

Her zaman farklı biri olduğumu düşündüm ama her kesten sıradan benmişim.

Beni ben yapan hiç bir özelliğim olmadı, kötüleri dışında. Soğuk, asık surat, hep anlamsız bakan gözler, hep kendi başına bir şeyleri yapmaya çalışan- ama sadece çalışan- ve eline gözüne bulaştıran ve en önemli ayrıntı- okulun en zengin kızı. Sırf insanlardan ayrı kaldığım, onları kendimden soyutladığım için beni sürtük adlandıranlar bile olmuştu.

En sevmediğim tarafımsa hiç bir zaman kendi karalarımı verememiş olmam. Şöyle bir laf var "Hayat bir tiyatro, bizse onun aktörleri." Yönetmen ya da aktör olmak senin seçimin. Ama hiç bir zaman uzaktan bakan seyirci olma... 

Bu lafıma hak vermeye bilirsiniz ama ya benim hayatımı yaşasaydınız?

Her zaman babası tarafından hayati kararlar alınmış, zamanın en pahalı okullarına gitmiş ama bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar az "arkadaşı" olan kız. Bir çok kişi tarafından aşağılanmış, babasının adını yükseltmek uğruna kendi gençliğinden vaz geçmiş bir kız. Sonuç? Tam bir hüsran.

Keşke hiç kimsenin baskısı altında olmadan özgür ola bilsem.

Bazen sırf kendim ola bilseydim diyorum.

Karanlık Ay  Wattpad/Sign of HopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin