Pazartesiler bana daima samimi gelmiştir. Lise yıllarımda disipline duyduğum aşktan olsa gerek, çok da şaşırmıyorum aslında. İşbaşı yapmaktam hiç bıkmadım.
Bugün hariç.
Yorgunum.
Kalabalık metropolisin kalabalık caddelerinde arabamla ilerlerken yorgun olduğumu hissediyordum. Hiçbir sebep yokken halsizdim. Hiçbir şey yapmak istemiyordum ancak işe gitmek zordundaydım.
Sorumluluklarından taviz veren kişilerden nefret ederdim.
"Değerlerinden her taviz verişinde, insanlığından da bir parça kaybediyorsun."
Yan koltuğa koyduğum kahvemi içmeye başladım. İnsanların neden Starbucks gibi firmalara bir bardak kahve için para bayıldıklarını anlayamıyordum. Nescafe'nin kapalı bardağı ve bir paket toz kahvemle de aynı tadı alabilirdim. Nitekim milkshakelerine de laf ettiremem, güzel yapıyorlar doğrusu.
Her neyse.
Bir yudum alıp kapağı kapattım. Hızımı sabitledim.
İşe gidecek ve görevim neyse sadece onu yapacaktım.
Başka ne yapabilirdim ki?
***
"Hey, Derrick! Sana birkaç dosya getirdim. Olay yerlerine gidip delilleri fotoğraflaman gerekiyor. Acele et, aynı anda iki yerde birden olamazsın!"
Gülümseyip dosyaları elime aldım. Teğmen acele etmem konusunda haklıydı, gerçekten de aynı anda iki yerde birden olamazdım ve olabildiğince çok delil fotoğraflamam gerekiyordu.
Bugünlük ofisin kalitesiz fotoğraf makinesini kullanmalıydım. En kısa zamanda bir makine almayı unutmamam gerekiyordu.
Koridorun sonundan bana selam veren Onbaşı Gale'i kahvemle karşıladım. Kendisi şu ofiste en saygı duyduğum kişidir, elbette ordudan dolayı.
Makineyi alıp olay mahalline gitmek için az zamanım kalmıştı. Deliller sonsuza dek yerlerinde kalmazlardı.
***
Önünde durduğum bina 4 katlı bir kenar mahalle moteliydi. Duvarlarn aktığını anlamak için müneccim olmaya da gerek yoktu, boya solmuştu.
Bir cinayet için seçilebilecek en uygun yerdi.
Güvenlik şeridini kaldırdığımda çevredeki gazetecilerden biri olabileceğimden şüphelenen bir polis memuru bana baktığında görev kartımı gösterdim. Hep bunu yapmak istemiştim.
İçeriye girdiğimde gülümsememin sebebi buydu.
Binada kimse yoktu. Anlaşılan herkes dışarıdaki görevlileri dinliyordu. İşime gelirdi.
Resepsiyonun arkasındaki oda güvenlik şeritleriyle kapatılmıştı.
Şeridi kaldırıp içeri girdim.
Hayatımda yaptığım en aptalca hareket muhtemelen odur; Çünkü içerisi hemen hemen beş santimetre yüksekliğinde kanla doluydu ve duvarlar tavana kadar kanla doluydu.
Titredim.
Üvey babam tıpçı olduğundan kan görmeye alışıktım ancak yine de titredim. Korkmuştum. İçimde bir şeyler kıpırdıyordu.
Ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum.
***
Uyandığımda odamdaydım. Birilerinin beni buraya getirdiğini hayal meyal hatırlıyordum. Ortada yanlış bişey yoktu.
Yatağımın üzerinde bir dilim pizza vardı ve altına not yapıştırılmıştı:
"Ben bayağı eğlendim. Yakında tekrar yapar mıyız?"
YAZARIN NOTU
Gerçek hayat kötüdür, acımasızdır. Kahramanlar, mutlu sonlar ve olması gerekenler hayatın umrunda değildir. Gerçek hayatta kötü şeyler olur. İnsanlar ölür. Kavgalar kaybedilir. Kötülük çoğu zaman kazanır.
Olaylar başlamadan önce bunu anlamanızı istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranoya
Mistério / SuspenseHer taşın altında bir bit yeniği dururken nasıl bu kadar rahat olabiliyorlardı? Kimse gerçek yüzünü göstermezken birbirlerine nasıl güvenebiliyorlardı? Hiçbir şey belli değilken bir plana nasıl sadık kalabiliyorlardı? Anlamıyordum. Her şey belli bel...