1.

138 7 2
                                    

Sabah mı akşam mı bilemiyorum.Yeni uyandım kaç gündür bir şey yemiyorum ama ağzımın içinde sanki ölü varmış gibi... Artık midem kaldırmıyor. Üç yıldır bu mağarada tutuluyorum ve en son sigaramı içeli tam üç ay olmuş. Aslında eğitimli bir askerim ama artık aklımda kaçma planı bile yok. Nasıl kurtulacağımı bilmiyorum yada artık düşünmek istemiyorum. Elime geçen ilk fırsatta buradan çıkmalıyım diyeli 3 yıl oldu ama elime geçen hiçbir fırsat yok. Buradan çıkarsam sevgilimin yanına elime bir şarap alıp öyle giderim belki de sonra emekli olurum. Acaba beni bulacaklar mı burada, kurtaracaklar mı beni diye çok düşünüyordum ama artık ümidim kırıldı. Galiba sadece yumuşak bir yatak, biraz sıcak su ve bir paket sigara iyi olur. Fazla bir şey istemiyorum.

Bazen önceden aldığım takdirnameleri, aldığım eğitimleri düşünüyorum. Gittiğim operasyonları, operasyonlardan dönüşlerimi... Hepsinin sonu bir barda elimde bira ve gülme sesleriyle bitiyordu. Ta ki o güne kadar .

Arabistan Operasyonu :

18 katlı bir binanın tepesinde elimdeki kanasa sarılmış bekliyordum. Hedef 2.5 ton kaçak elmas... Başından beri bana saçma gelen 10 kişilik operasyon...

Saat sabah 8'de gitmiş ve otele girmiştim. Tutacağım oda kuzey yönünde olmalıydı ki dürbüne güneş vurup parlamasın. Zaten fazla rüzgar da yoktu. Yani içim rahattı. Odama çıktım ve odayı dolanırken dolaptaki Jack amcayı gördüm. Şöyle bir baktım ve yanıma aldım. Sadece bir kadeh içeceğim demiştim kendi kendime ama saat 12 olmadan bitmişti içkim.

Binanın içine girecek kamyondu hedefimiz. Bina iki katlıydı ve benden iki sokak ötedeydi. Yanımda sadece elli tane mermim vardı. Ayrıca her zamanki gibi götümü kollamak için bubi tuzaklarım...

Saat 3 olmadan hazır olmam gerekiyordu. Camlara küçük patlayıcıları yapıştırdıktan sonra tavana uzandım ve lambayı söktüm. Lambaya bağladığım kablolar doğruca kapının dışındaki paspasın altındaki anahtara gidiyordu ve biri bastığı an yanacaktı. Bunları yaptıktan sonra koltuğuma oturdum ve derin bi nefes aldım. Ardından kanasımın başına geçtim. Karşımdaki bina saf betondandı yani elimdeki kızılötesi hiçbir işe yaramadı.

Telsizden gelen anonsu duydum. Tahminimizce 25 kişiler ve ağır silahlılar. 15 dakika içinde görevimiz başlayacaktı. Artık gözümü binadan ayırmıyordum. Kimler nereye gidiyor, kim ne yapıyor, içeride ne dönüyor, camlardan nereler gözüküyor... Her şeyi aklıma kazımıştım.

Görevim arkadaşlarımı korumaktı, zorunda kalmadığım sürece öldürmek yoktu.

Saat sonunda 3 olmuştu. Kapıda duran iki nöbetçiyi sessizce öldürüp içeri girdiler ama girdiklerinden sonra beş dakika hiç ses çıkmadı. Gözüm camlardaydı. Bu kadar süre hiç ses gelmeden geçtiyse ya bizim adamlarımızı kimse farketmemişti yada... O anda camın biri dikkatimi çekti. Emrinde olduğum komutanım diz çökmüş ve karşısındaki adamla konuşuyordu. Büyük ihtimalle benim yerimi bilmiyorlardı. Yerimi bilmemelerine güvenerek telsize konuştum. "Elindeki silahı bırak Şişko." Bunu der demez adamı elinden vurdum. Histerik bir kahkaha attıktan sonra "Sakın bir şey yapmaya kalkma. Diz çök ve adamlarımı bırak." dedim. Elim tetikte dua ediyordum. Şişko olan -ki o kiloyla burada ne yaptığını gerçekten merak ediyorum- adamlarımı bırakacağını söyledi. Sakin tavrımı koruyarak "Adamlarımı bırakana kadar camın kenarından bir yere gitmeye çalışma yoksa kafana kurşunu yersin." dememin ardından bizim adamlarımız bulundukları odanın kapısından çıkmaya başladılar.

Adamlarım odadan çıkarken dikkatimi bir şey çekti. Arkada zayıflığı aşırı olan bir asker vardı. Neredeyse elindeki keleşi tutamayacak kadar cılızdı. Bir an garipsedim ama bir şey diyemedim. Hedefim hâlâ o Şişko ismini taktığım adamdı. Komutanları bir anda o aşırı zayıflığıyla dikkatimi çeken askeri yere çarpmaya kalktı. Çarptı da. Ama kimsenin beklemediği o andı aslında. Zayıf olan, bir asker değildi, bir canlı bombaydı ve patladı. Elim direk tetiğe yapıştı. Şişko kaçmaya çalışmıştı ama kulağının yarısı bende kalmıştı. Tam o anda yanımdaki lamba yanmaya başladı. Kapıya bir ip bağlayıp ipi tetiğe bağladım. Perdelerden birini söküp alt kata atlamayı düşündüm. Ta ki tam karşı binanın çatısında parlayan dürbünü fark edene kadar. Eğer aşağı atlamayıp geri içeri girseydim yakalanırdım. Kendi kendime "Yakalanmaktan korkmuyordum ama ölmeyi yeğlerim." diyerek perdeyi askılığa bağladım ve bir alt kata atladım. İstediğim olmuştu. Alt kata geçmistim ama arkamdan gelen o ıslık sesiyle mermi bacağıma saplanmıştı. Iskalamamıştı orospu çocuğu. Elimi cebime attım. Sonuna kadar savaşacaktım. Kararlıydım. Belimde duran baba yadigarı cz 75'i çıkardım ve kapıdan girmeye çalışan 13 adamı on dakika oyalamaktan baska bir işe yaramadı. Tabi ardından yakalandım .

En son bütün nefesimi harcayarak, kükrermişçesine "Benim adım Poyraz! Ben bunun öcünü alırım!" diye bağırdığımı hatırlıyorum. Üç yıl oldu ve hâlâ dalgasını geçiyorlar burada. Ama çoğu kişinin unuttuğu şey şu ki bazen sadece beklemek gerekir.

Evet ilk hikaye deneyimimizle karşınızdayız. Hayırlı uğurlu olsun. Konuyu belirledik bundan sonra da yazar yazmaz yayımlayacağız sanırım. İlk olduğu için yorumlarınız bizim için değerli. Yazım yanlışına denk gelirseniz uyarın bir daha yapmamaya çalışırız. :D

TETİKÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin