3.

42 5 0
                                    

Etrafıma bakındım. İnsanları görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Nerede olduğumu bilmiyordum. Etrafımdaki insanlara göre Arabistan olma olasılığı çok yüksekti.

Kendimi toplamam ve heyecanımı yenmem için bir yere oturup dinlenmem gerekiyordu. Oturacak bir yer ararken karşıdan gelen birkaç kızın bana baktığını gördüm. Ya hâlâ eski karizması koruyordum -ki bu konuda pek mütevazı değilimdir- yada o seneler içinde leş bi hale geldiğim için alay edercesine bakıyorlardı. İkinci ihtimal maalesef daha yüksek geliyordu.

Hızlı hızlı ilerlerken çay ocağı gibi bir yer bulunca girmeyi düşündüm ancak para adına hiçbir şey taşımıyordum. Parayı birinden yürütebilirdim -eski zamanlar gibi- yada parayı ödemeden kaçabilirdim. Buranın Arabistan olma olasılığı iki ihtimali de fazlasıyla zorlaştırıyordu.

Bu sırada karşıdan gelen yaşlı bir adamın cebinden sarkan cüzdan dikkatimi çekti. Yanından geçerken hızlı bir hamleyle çektim cebinden. Eski yeteneklerimin eskimemiş olması güzel bir his yaratmıştı.

Cüzdanı çarptığım gibi çay ocağına benzettiğim yere gittim. İçeri girdiğimde Arapça konuşuluyordu. Allah'ın selamını verdikten sonra elimle işaret ederek çay istedim.

Yaptığım hırsızlıktan sonra aklıma geçmişim geldi. Annem ve babam ben küçükken ölmüşlerdi. Kim olduklarını, ne yaptıklarını bilmedim hiçbir zaman. Aklımda sadece her gece ağlayışım var. Her gece hıçkırıklara boğuluşum...

Ta ki kararımı alana kadar. Kendime adam olup ağlamayacağıma ve kimseye muhtaç kalmayacağıma dair yemin ettim. Bu kararımı aldıktan sonra hiç ağlamadım. Zaten bu kararı aldığım gün yetimhaneden kaçıp kendi hayatımı kurmaya karar verdim.
Hırsızlığa başladım, köprü altlarında yattım günlerce... Kaç kez polise yakalandığımı bilmiyorum ama yakalanmak işime geliyordu. Temiz çalıştığım için kanıtları bulunmuyordu ve bende bu süre zarfı içinde yemek ve yatacak yer sahibi oluyordum. Oradan beni tekrar yetimhaneye yolluyorlardı ve ben tekrar kaçıyordum.

Bir süre adeta bir pislik gibi yaşadım ama bu süre içinde işi öğreniyordum. Bir süre sonra polislere hiç yakalanmadım. 15 yaşımdaydım. Çaldığım paralarla giyimime dikkat etmeye başlayınca şüphelerim çoğunu üzerimden sildim. Daha güçlü işler yaptıkça da hayatımı düzene sokmaya başladım.

Aradan çok kısa bir süre geçtikten sonra kendi evime çıktım. Kiraydı ve beni öğrenci sanıyorlardı. Tek oda. Hayatım yolundaydı. Hırsızlık yapmadığım zamanlar kendime özel hırsızlık aletleri tasarlıyordum.

O eve girene kadar tüm hayatım böyle geçiyordu.

Kendi semtime yakın olan bir ev seçmiştim. Adam oldukça zengin görünüyordu. Evin arka camının yanında olan yangın merdiveninden oldukça sessiz bir şekilde çıkmaya başladım. Camın önüne geldiğimde resmen belayı çektiğim için kendime bir küfür savurdum.

Evin sahibi olan adam yerde siz çökmüştü ve kafasına bir silah dayanıyordu. Silah dayayan her kimse bağırıp çağırıyorlardı. Adamın annesi ve babasıyla ilgiliydi. Bunu fark ettiğimde aklıma istemsiz olarak kendi ailem gelmişti. Uzun zamandır hissedemediğim vicdan duygumu hissetmiştim.

Kafamı camdan uzak tuttum ve çantamı karıştırıp içinden kendi hazırladığım bayıltan gazı buldum. Maskemi taktıktan sonra camı kırıp hızlıca gazı içeri gönderdim. Ne olduğunu algılayamayan adamlar kısa bir süre içinde bayıldı. O an hesap edemediğim tek şey ise evin sahibi olan adamın da bayılmasıydı.

Gaz hâlâ çıkmaya devam ederken ev sahibi olan adamı sırtladığım gibi dışarı çıktım. Adam sırtımda eve gidemezdim. Fazla dikkat çekerdik. Tam o sırada aklıma küçükken yaptığım yaramazlıklar geldi. Bazen gideceğim yere daha rahat gitmek için ambulansı arardım ve hasta taklidi yapardım.

Bunu düşündükten sonra ambulansı aradım. Çok geçmeden ambulans geldi ve bizi aldı. Zaten yakın yerlerde oturduğumuz için ortak bir hastaneye geldik. Sedyeyle ambulanstan indirilip hastane kapısından girdik. Tam o sırada büyük bir kaza sonucunda yaralanan insanlarda gelince oraya bir yönelim oldu. O sırada adamı aldığım gibi tekerlekli sandalyeye koydum ve hastaneden çıkardım. Evime doğru götürmeye başladım.

Mahalleli beni sevdiğinden ötürü böyle bir durumda akıllarından kötü bir şey geçmeyeceğinden emindim.

Adamı evin içine aldığım an niye getirdiğimi düşünmeye başladım. Neden olduğunu bilmiyordum. Kaybedecek bir şeyim yoktu, en fazla evimi değiştirirdim ama adam ailesini kaybetmişti. Benim gibi.

Adamı yatağıma yatırdım ve eşyalarımı her zaman koyduğum yerlerine koydum. Son olarak da bir terslik olursa diye silahımı masanın altına kılıfıyla beraber bantladım. Çocuk olabilirdim ama onca yaşanan şeye karşılık kendimi hazırlıklı tutuyordum.

Adama hızlı bir şekilde pansuman yaptım. Çok fazla hırpalanmıştı. Gazın etkisinin yarım saate geçeceğini düşünüyordum. Bu sırada adam kıpırdanmaya başlamıştı. O kadar hırpalanma ve gazın etkisinin üzerine adamda güçlü bir bünyenin olduğunu fark ettim. Tabi yine de ayılması uzun sürerdi.

Bu süre içinde evimde her zaman bulunan hazır çorbalardan yaptım. Yattığı odaya girdiğim gibi kapının arkasından üzerime atlamıştı. O an neye uğradığımı şaşırdım. Çorbayı dökülmesin son anda tuttum ve aynı anda kendi kemerimi çıkarttım. Çorbayı masaya fırlatırken kemeri de hızlı bir şekilde atıp kaseyi dengeledim. Adamın o an bana bakıp gülümsemesini çok net hatırlıyorum. Zaten ondan sonra ensemde bir acı hissetmiştim. Sonrası boşluk...

Ayıldığımda, bir sandalyeye bağlı olduğumu fark etmiştim. Bilincim tamamen açıldığındaysa adam her şeyi anlatmamı istedi.

Dediklerini pek umursamadan ellerimi çözmesini istedim çünkü fazla sıkmıştı. Kendine fazla güveniyor olacak ki hemen açtı ipi. Bunun ardına inanmayacağını bilmeme rağmen olan her şeyi anlattım. Herhangi bir korkum yoktu.

Anlattıklarım bittiğinde beklediğim gibi bana inanmadı. Ayrıca onu bileğindeki saate kadar çarptığımın farkında bile değildi.

Umursamaz bir tavırla "İster inan, ister inanma. Kapı orda. Evine gittiğinde yine de dikkat et. Başına silah dayalıyken fazla korkmuş görünüyordun." dedim. En nefret ettiğim şey dediklerime inanılmamasıydı ve o an bu adam benim canımı fazlasıyla sıkmıştı. Onu kurtardığıma pişman olmuş gibi hissetmiştim. Çünkü sanki kendi kendine kurtulmuş gibi hareket ediyordu.

Kapı açıldı. Dışarı çıktı ve kafasını geri uzatıp minnettar bir sesle "Teşekkür ederim." dedi. Fazla takmayan görüntümü devam ettirip "Önemli değil. Sorun yok." dedim. O sırada adam kapının yanındaki uzun sehpanın üzerine bir şeyler yazıp bıraktı. "Yarın 11'de burada ol." dedi ve ardından çekip gitti. En fazla ne kaybedebilirim ki diyerek gitmeye karar verdim.

O zamanlar her şey boştu benim için. Yaşamak sadece eğlenmek içindi. Fakat bir süre sonra bu boşluk içini yakmaya başlıyordu insanın. Sevdiğim birilerinin olmasına ihtiyaç duyuyordum.

Sabah çok çabuk olmuştu ve hayattan ilk defa beklentilerim vardı. Kağıtta yazılı yere gittim ve gider gitmez ağzıma basılan gazlı bir bezle bayıldım. Uyandığımda karşımda o adam vardı. Kendinin nasıl bir işte olduğunu anlattı bana. Devletle bağlantılı ancak kimsenin bilmediği bir ekip yarattığından bahsetti. Henüz yeniydi. Dediğine göre ben onun için bir şansmışım. Bunun üzerine de bana, beni eğitmeyi teklif etti. Tereddüt etmeden kabul ettim tabi.

Bunca olan şey beni buraya getirmişti. Sevinmeli miydim üzülmeli miydim bilmiyorum ama şu an tek düşünmem gereken şey karşıdan gelen askerler olmalıydı.

Çayın parasını ödeyip hemen kalktım mekandan. Askerlerden kurtulduktan sonra ise o hapisten nasıl kurtulduysam bu ülkeden de kurtulup Türkiye'ye dönmeliydim. Çünkü birkaç güne kalmaz buranın hapishane olayı yüzünden darma duman olması kaçınılmaz olacaktı.


YORUM VE BEĞENİ LÜTFEN 😊

TETİKÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin