2.

88 7 0
                                    


Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu anlamadan Eda'yı aradı gözlerim. Yine... Bulamadığımda saran panik, kafamda çakan ani bir şimşekle yerini ilk önce hayal kırıklığına ve ardından iki yıldır üzerimde olan umutsuzluğa bıraktı.

3 yıl 2 ay 14 gün... Bu kadar zaman geçmesine rağmen fark edildiği üzere alışamadım. Rüyalarımda hep Eda'yı görüyordum. Yemek yaparken, çimenlerin üzerinde keyif yaparken, barda kendini kaybedene kadar içmiş ve saçmalıyorken...

Bir kavga sırasında tanıştığım, sonrasında en yakın dostum olan Doğuş ve teşkilatta bilgisayar uzmanımız olan Can'la -üçümüz ev arkadaşıydık- geç saatte yaptığımız basketbol maçından sonra eve dönerken birkaç sarhoşun, bir kızı sıkıştırdığını fark ettim. Aklımda oluşan iğrenç görüntüleri def ederek anında oraya koşmaya başladım. O an sanki gözlerim, önüne simsiyah bir perde inmişçesine karardı. Aradaki yirmi metre ne zaman bitti hatırlamıyordum bile.

5 kişiydiler. Hem de sarhoş. Yani bizim için kolay lokmalardı. İlk adamı çevirdiğim gibi attım yumruğu. Şerefsiz o kadar sarhoştu ki vurduğum gibi bayıldı zaten. Tam diğerine dönecektim ki Doğuş önüme geçti. Adamın saçlarından tutup, dizini adamın suratıyla tanıştırdı. Adam yaklaşık beş saniye ayakta durmaya çalıştı ama sonu yerde, suratı kanlar içinde bitti. Bu sırada Can o cılız görüntüsünün aksine güçlü bir tekmeyle adamın mide boşluğuna vurmuş ve vurduğu adam da hızla başka bir adama çarparak yeri boylamıştı. Son adamı da o sıkıştırdıkları kız, bağırışlarıyla birlikte hızla kaldırdığı dizini adamın hayalarına indirerek işini bitirmişti. İşte yüzünü ilk kez o zaman görmüştüm. Bu Eda'ydı. Yüzünde heyecandan ve korkudan ne yaptığını bilmez bir ifade vardı. Bu görüntüyü izledikten sonra suratımda çarpık bir gülüş olduğunu hissetmiştim. Tıpkı Doğuş ve Can'daki gibi... O heyecandan, korkudan ve gücünü kullanmasından diye tahmin ettiğim bir nedenle Eda orada bayıldı. Hemen ona doğru atılarak son anda kafasını tuttum.

İşte o gün bugündür en değer verdiğim ve hayatım haline gelmiş olan insan oydu. Eğer yakalanmasaydım halen onun yanında olacaktım. O yumuşak saçlarında gezecekti ellerim. O küçük dudaklarını tekrar tekrar tadacaktım. Başını göğsüme yaslayıp yine en rahat uykularımızı geçirecektik. Yakalanmamış olmayı en çok da bu yüzden istedim işte.

Uyuduğum zamanlar sadece rüya görmezdim. Rüyalar olduğu kadar kâbuslarım da vardı. O Şişko dediğim adam yüzünden bütün hayatım bir silgiyle silinmiş gibiydi. Şu anki haliminse silgiden kalan tozlardan bir farkı yoktu. Kendi kendime yetmeye çalışıyordum sadece. Bu kâbuslarda da her seferinde bunların intikamını almaya çalışırken buluyordum kendimi ama onca işkenceye maruz kalmamla bitiyordu. Sonunda kan ter içinde uyanarak intikamımın hayali oklarını daha da çok sivriltiyordum.

Hücrenin kapısının açılma sesi düşüncelerimden çekti çıkardı beni. Gardiyanlardan biri, yüzünde iğrenç bir gülümseme varken, kolundan tuttuğu adamı önümüze itti. Yüzü küçümser bakışlara sahipken "Size yeni bir arkadaş getirdim. Tecavüz ettiği çocuklarla anılarını anlatır belki size." dedi ve adama acıyan gözlerle baktıktan sonra hücrenin kapısını sert bir şekilde kapattı. Acıyarak bakmakta oldukça haklıydı. Bu kadar düşük, acımasız, şeref yoksunu birini hayatta yaşatmazdım. Üç yıl içinde eksildiğine ilk defa sevindiğim vicdanım şimdi önüme çıkmayacak diye fazlasıyla rahattım.

Hücredeki diğer iki adam da benimle aynı düşünceye sahip olacaklardı ki o yeni gelen şerefsizin yanına, yüzlerinde büyük bir öfkeyle yaklaşıyorlardı. Adamsa korkudan yavaş yavaş, yüzünde beliren o korku dolu ifadeyle uzaklaşıyordu.

Tam bende yanlarına giderken ani bir fikir değişimiyle yerime sabitlendim. Ölmesinde hiçbir sıkıntı bulmadığım bu adam belki de yıllardır beklediğim bu özgürlüğü bana verebilirdi.

TETİKÇİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin