Bölüm 4

209 43 12
                                    

Multi media: Sırasıyla Eslem, Deniz, Ali
       
 
   Kıskanç prenses <3 Aliko

 
 

   "Aşkım!" Normal de zaten 'aşkım' 'sevgilim' gibi sevgi sözcüklerinden nefret ederdim ama; şu an içimde ayrı bir nefret oluşmuştu.
"Kes sesini ve içeri geç!" Barış bunları adeta gürleyerek söylemesine rağmen beni zerre kadar bile etkilememişti.
  Damla beni yeni görmüş olacak ki ufak çaplı bir çığlık attı. Hoş bu bile benim yüzümü buruşturmama yetmişti. "Senin ne işin var burda!" Damla'ya dünyanın en iğrenç varlığıymış gibi baktım.
"Siz nerden tanışıyorsunuz?" Az önce hayranlıkla baktığım gözlere şimdi tiksintiyle bakıyordum.
"Aşkım, nerden tanışabilirim ki böyle bi ezikle?" ağzından bunlar dökülürken küçük bir kahkaha attı. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama nafileydi. Üç adım öne doğru atıp Damla ile aramda olan mesafeyi bir adıma düşürdüm. "Sen bana ne dedin?"
"Ne dedim?" bunları yüzünden silmediği o iğrenç gülümsemeyle söylemişti. "Sen bana az önce ezik mi dedin ben mi yanlış anladım?!"
"Doğru duymuşsun tatlım. Sana EZİK dedim. Baban da önceden senin EZİK olacağını bildiği için seni terk etmiş belli ki." Bu söyledikleri bardağı taşıran son damla olmuştu. Elimi havaya kaldırıp açık olan saçlarına daldırdım. Önce kendime çekip bedenime yasladım ve kulağına fısıldadım. "Bak kerhane güzeli, bir insanın yapmaması gereken şeyler vardır. Senin az önce dediğin şeylerde buna dahil. BENİM AİLEVİ MESELELERİM SENİ ZERRE KADAR BİLE İLGİLENDİRMEZ!!!" Bu son cümlemi boğazımı acıtacak kadar yüksek sesle söylemiştim. Elime doladığım saçları yerinden koparmak istercesine çekip var gücümle duvara çarptırdım. Onun çığlıkları tüm evi doldururken kolumda bir el hissettim. Barış 'sen ne yaptın' dercesine bakıyordu. Elimi Damla'nın saçlarından kurtarmak için çektiğimde ikinci acı dolu çığlık koptu. "Deniz sen..." Daha fazla onu duymak istemiyordum ve bu yüzden sözünü kestim."Barış, bak... Sen ve sürtük kız arkadaşın zerre umrumda değil! Ailem hakkında yorum yaptığı için bunları yaptım. Imm evine de yanlışlıkla girdim ve özür dilerim. Sürtükle sana mutluluklar, sadece bir daha karşıma çıkma yeter! "
 
           ***

O evden çıkar çıkmaz kendimi bizim bahçeye atmıştım. Dışarıda çimenleri sulamak için bir fıskiye vardı ve hâlâ atıyordu. Saçma gelmişti çalışması. Bir saat önce falan bardaktan boşanıcasına yağmur yağıyordu, yani yer ıslaktı. Bunu daha sonra düşünmeye karar verip eve girdim. Çok fazla yorulmuştum ve yirmi iki tane olan merdiveni zar zor çıkmıştım. Merdiven sayısını biliyordum çünkü; her bastığım merdiveni sayma gibi bir huyum vardı.

Nihayet odama geldiğimde kendimi yatağın üzerine attım. Bu şekilde uyumayı düşünsem de asla pijama veya eşofman giymeden uyuyamazdım. Üzerimdeki şort ve t-shirtten kurtulup iç çamaşırlarımla yatağa girdim. Yavaş yavaş her şey bulanıklaştığında daha fazla uykuya direnmeyip gözlerimi kapattım.

  Kan ter içinde uyanmıştım. Yine şu saçma kabuslarımdan birini görmüştüm. Bu sefer ki hayal gücüm değildi de geçmişte yaşadığım bir anımdı.

           ***

  Altı yaşında anca vardım. Parkta annem ile beraber otururken gözüme ileride olan bir hareketlilik çarptı. Benden yaşça büyük olmayan bir kız baloncunun elinden pembe balonu alıp kaçmaya çalışmıştı ama; daha on metre gidemeden babası kızı yakalamıştı. Önce alıp kaçmaya çalıştığı balonunun parasını vermişti ve sonra kıza sarılıp gitmişti. O zaman çocukluk aklıyla inanmıştım biraz sonra yapacağım şeylere. Annemin yanında usulca ayrılıp aynı baloncudan mavi bir balon alıp kaçmıştım. Henüz parkan çıkmadan etrafıma bakındım. Gözlerimle gelip bana sarılacak olmayan babamı arıyordum. Ne kadar bakınırsam bakınayım bulamadım. Annem yaptığım şeyi fark edip bana doğru hızlı adımlarla yaklaştığında mavi olan balonu havaya atıp tekrar baloncuya yönelmiştim. Kızın aldığı gibi yeni pembe bir balon aldığımda baloncu beni yakalayıp kızmıştı. Annem ise; baloncuya parasını verip bana bağırarak çekiştiriyordu. Kendimi annemin elinden kurtardığımda oturup ağlamıştım. Babamın gerçekten geleceğine o kadar çok inanmıştım ki yaşattığı hayal kırıklığı yüzünden üç gün hiçbir şey yememiş sürekli ağlamıştım.

            ***

  Hırsla yataktan kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Güneş henüz doğmamıştı. Pufa oturup bedenimi doğuya doğru döndürdüm. Dün ne yaşamıştım öyle? Bunu o kadar önemsemiyordum. Çünkü; beni kurtaran çocuğu zaten hayatım boyunca görmicektim. Barış'ı da dün uyarmıştım. Güneş yavaşça doğmaya başladığında göz kapaklarım yavaş yavaş ağırlaştı.
 
  Gözlerimi çalan alarmın sesiyle açtım. Önce ne olduğunu anlamasam da sonra pufta uyuya kaldığımı anlayıp esnedim. Puftan kalkmak için bir hamle yaptığımda gözüm karşı pencereye kaydı. Ufak bir hareketlilik vardı. Barış'ın uyandığını düşünüp pencereyi kapattıp perdeyi çektim.

  Önce güzel ılık bir duş aldım. Ardından okul ünüformasını giydim. Saçımı toplamak için tekrar banyoya yöneleceğim sırada telefonum çalmaya başladı. "Ha?"
"Günaydın Deno." Normal de bana 'Deno' denilmesinden hoşlanmazdım. Ama; Eslem bana 'Deno' diyince her hangi bi sorun olmazdı. "Günaydın kamki"
"Kanka Ali'yi arasana beraber kahvaltı yapalım."  Eslem Ali'den uzun zamandır hoşlanıyordu ve bu yüzden sık sık bana bu tip şeyler söylüyordu. Aslında kendi de arayıp Ali'ye kahvaltı yapmayı önerebilirdi ama; Eslem'e göre ondan hoşlandığını anlardı. Kesinlikle Ali'de Eslem'den hoşlanıyordu. "Tamam bacı o iş bende."
 
  Telefonu kapattıktan sonra banyoya yöneldim. Saçımı dağınık ev topuzu yapıp çıktığımda tekrardan telefonum çalmaya başladı. "Ha?"
"Deniz şu telefonu bir kerede insan gibi aç mal."
"Ay Alişşş sende ha. Ya neyse kahvaltı yapalım mı sen, ben, Eslem? Zaten ilk iki saat boş rahat rahat yaparız. Ne dersin?"
"Ya kızım bırak kahvaltıyı. Sen Eslem'i de al benim yanıma gel." Onun bu söylediği beni çok meraklandırmıştı. "Niye ve sen nerdesin?"
"Nedenini gelince görürsün. Ben de sana atacağım konumdayım. Ama şey biraz acele etseniz iyi olacak." Ali yine ne işler karıştırıyordu. "Tamam Aliş sen at ordayız."

  Yarım saat sonra Ali'nin attığı konuma gelmiştik. Aslında bizim okula yakın bir parktı. Yani boş boşuna gizem yaratmıştı. Parka girmeden Eslem'in hayvan gibi atan kalbinin sesini duydum. "Eslem sakin ol kızım ya. Alt tarafı Ali'yi görecen." Bana bakıp tebessüm ettikten sonra parka girdik. Parkın ortasında Ali ve bizim çocuklar vardı. Onlara doğru yürümeye başladıkça Eslem daha bir heyecanlanıyordu. Önce Ali bize doğru yaklaştı. Sonra Eslem'in elinden tutup tam parkın ortasına getirdi ve yerde olan kaldırımı işaret etti. Kaldırımda yazanları görünce benim kalbim duracak gibi oldu. Ki böyle bir durumda Eslem'i düşünemiyordum.

  Kaldırıma sprey boyalarla  ALİKO'NUN KISKANÇ PRENSESİ OLUR MUSUN? yazıyordu. Eslem Ali'yi 'Aliko' diye çağırırdı. Gerçekten de süperdi. Eslem'e baktığımda kız şok olmuş gözlerle yere bakıyordu. Herkes bir cevap için Eslem'e baktığında keşke hiç konuşmasaydı. "Kahvaltı yaptın mı?" Hiç kimse böyle bir şey beklemiyordu. Ali'ye baktığımda Eslem konuşmaya devam etti. "Yapmadıysan beraber yapalım AŞKIM."

  Eslem ve Ali'de sonunda sevgili olmuşlardı. Herkes mutluydu. "Lan o değilde ben hariç herkes mutlu ya." diye pat diye söyledim.
"Sen niye mutlu değilsin?"
"Şimdik Eslem bacı ben sana 'yenge' mi diyecem yoksa Aliş braya 'enişte' mi diyecem?" Bu dediğim üzerine herkes gülmekten kırılmıştı. Heyecandan aklı karışan Ali'nin kurduğu cümle üzerine herkes bir daha gülme krizine girdi. "Deniz tabikide bana bacı, Eslem'e ise;  enişte diyecen." ilk başta neye güldüğümüzü anlamayan Ali sonradan anladı ve o da bize dahil oldu.

  Yarım saat sonra okula gelmiştik ve biz bu kadar mutluyken dersler tüm sıkıcılığıyla devam ediyordu. Son ders artık saniyeleri saymaya başladığımda nihayet zil çalmıştı. Ali ve Eslem'i başbaşa bırakmak için  yirmi dakika falan geç çıkacaktım okuldan. Tam sınıftan çıkmış merdivenlere yönelmişken müdürün sesiyle ona doğru yönümü değiştirdim. "Deniz kızım bir bakar mısın?" Oda da fazladan dört kişi vardı. Onlara bakmadan direk müdürle iletişime geçtim. "Buyrun hocam?"
"Deniz  okulumuza iki yeni öğrenci geldi. Okul saatleri içerisinde okulun gezimi zor olacağından onları şimdi gezdirir misin?"
"Hocam ben ne anlarım okul gezdirmekten?"
"Yaparsın Deniz. Senden başka kimse yok ortalıkta. Hem sen sana verilen görevleri en iyi şekilde yerine getiriyorsun bu yüzden, lütfen." Hocayı daha fazla yalvartmak istemeyerek kabuk ettim. "Peki hocam. Öğrenciler nerde?" Arkamı işaret ettiğinde oraya döndüm ve kala kaldım. Bu kadarı da fazlaydı. Bunca tesadüf sadece kitaplarda olurdu. Gerçek hayatta buna yer yoktu. Derin bir nefes alıp gözümü kapattım. Geri açtığımda her şey halâ oradaydı. Yoksa bu kadar tesadüf kader denilen o şey miydi?

Siyahıma BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin