Bölüm 3

229 41 15
                                    

Multi media:Eslem ve Ali

Önce gelen sesin kime ait olduğunu anlayamadım, ama arkamı döndüğümde karşımda olan manzarayla ufak çaplı bir şok yaşadım. Sabah beni dikizleyen çocuk şimdide burada karşıma çıkmıştı." Sen beni mi takip ediyosun!? " Sabah olanlar yüzünden zaten sinirliydim, şimdi ise onu karşımda görünce sakinleşmeyen sinirlerim kat ve kat artmıştı. Bugün gerçekten de gereğinden fazla sinirlenmiştim. " Ben mi seni takip ediyormuşşum?" Adını bile bilmediğim çocuk yeniden üç maymunu oynuyordu. Sakin olmaya çalışarak konuşmaya devam ettim. " Ne işin var burda?"
"Az önce de söylediğim gibi burayı babama dolaylı yollarla bana sattı. Eşyaların kaldırıldığını kendim gelip görmek ve o arada da şu belgeleri imzalatmak istedim." Bunu söylerken elinde olan belgeleri gözüme sokmak istercesine bana sallıyordu. " Demek ki seni takip etmiyormuşşum." Söylediği şeyler mantıklıydı aslında. Yani burası babasınınsa gelip görmek en doğal hakkıydı.

Gözlerimi devirerek Serkan abiye ve onun üzgün yüzüne baktım. Gerçekten de zordu. Burası Serkan abinin en büyük hayaliydi. Adını halâ bilmediğim çocuk belgeleri Serkan abiye uzatıp imzalaması gereken yerleri gösteriyordu.
Kabul etmeyeceğini bilsem de daha önce söylemeye cesaret edemediğim şeyi söylemeye karar verdim. "Serkan abi dur!" Henüz bir yerleri imzalamamıştı. " Abi bak ben ciddiyim. Burası ne kadar tutabilir ki? Annemi ikna edip burayı satın almasını sağlayabilirim. Ayrılmak zorunda kalmazsın, burda çalışırsın." Yüzünde herhangi bir umut belirtisi arıyordum, ama tek bir mimiği bile oynamamıştı. Gözüm kısa bir anlığına o çocuğa kaydığında, yüzünde küçümseyici bir ifadeyle bana bakıyordu. " Deniz gerçekten de teşekkür ederim, ama senden böyle bir fedakarlık isteyemem. Bu hale düşmeden önce böyle bir şey olabileceğini tahmin etmeliydim. Yani sorunumu kendim çözmeliyim. Lütfen bir daha böyle bir teklifte bulunma!" O böyle diyince utanmıştım aslında. Ben başımı önüme eğdiğimde o da kalemlikten kalemi alıp gerekli yerleri imzalamıştı. Şu an bir yerleri yumruklamak istiyordum.
Odanın kapısı çaldığında üç çift göz kapıya yöneldi. Gelen takım elbiseli çocuk boğazını temizleyerek söze başladı. "Barış Bey babanız sizi bekliyor." Nihayet sapık çocuğun adını öğrenmiştim. Kafamı ona çevirdiğimde yüz kaslarının kasıldığını fark ettim. "Siz gidin!"
"Ama Barış Bey babanız..." sözünü bitirmesine izin vermeden adeta kükredi. Ne yalan söyleyeyim ben bile köşeye sindim." SANA 'GİDİN' DEDİM!"
"Peki efendim". diyerek ordan uzaklaştı takım elbiseli adam. Barış'ın sesini duyduğumda ona döndüm. " Siz de kişisel eşyalarınızı toplayıp gitseniz iyi olur. " Onun bu dediği beni son derece kızdırmıştı. "Hemen şimdi mi gidecek? En azından bir-iki gün müsaade etseydiniz!"
"Sorun değil Deniz. Toplanmıştım zaten çıkarım. Sen de eşyalarını topasan iyi olur." Haklıydı benim de eşyalarım buradaydı ve onları burda bırakmak gibi bir şeye niyetim yoktu. "Tamam abi sen çık ben de toplanıp çıkarım." Kafasını onaylarcasına salladığında, Barış'a öldürücü bakışlar atıp odadan çıktım.
Soyunma odasına yöneldiğimde bir taraftan da duvardaki fotoğraflar hariç bomboş olan salona bakıyordum. Burda çok şey yaşamıştım. Bir defasında Ali'yi mindere serecem derken çocuğu hocaya fırlatıp 'bırakta serem he!' diye bağırmıştım. Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşmuştu. Sahi acaba Eslem ile Ali'nin haberi var mıydı? Dün bana bir şey söyleyeceklerini söyleyip bir türlü söyleyemedikleri şey bu olmalıydı. Bunları düşünürken dolabımın önüne gelmiştim. Kapağını açıp içinden dergileri ve formalarımı çıkartıp çantamın içine tıktım. Dolabın kapağındaki Beşiktaş posterini çıkartırken arkamda olan hareketliliği fark ettim. Refleks olarak arkamda olam kişinin yüzüne doğru yumruk savurdum ve havaya kalkan elini ters çevirip sırtına bastırdıktan sonra var gücümle dolaba doğru ittim. Bunların hepsini refleks olarak yapmıştım. "LAN!" Acı içerisinde bağıran kişiye baktığımda nefes bile alamadım. Ben az önce adının Barış olduğunu öğrendiğim çocuğu ne hale sokmuştum öyle. Ellerimi ondan çekip endişeli bir yüz ifadesiyle baktım. "İyi misin?"
"Senin sorunun ne?!" Canının gerçekten yandığı ortadaydı. "Ben, özür dilerim. Gittiğinizi zannetmiştim ve arkamda bi hareketlilik fark edince de refleksle öyle yaptım." Önce derin bir nefes aldı ve yüzünü buluşturarak doğruldu. "Tamam tamam sorun değil."
"Bak gerçekten de üzgünüm. İstemeden oldu." Yüzünde oluşan ufak bir piç smileyle bana baktı.
"Tamam, fark ettim istemeden olduğunu. Yanlız gözüme buz koysak iyi olacak." Haklıydı, gözüne buz koymamız lazımdı. O panikle yere düşürdüğüm posteri alıp çantama koydum.
"Gidelim yukarıdaki dolapta olmalı." Kafasını salladı ve beni takip etmeye başladı.
Çantamı koltuklardan birine fırlatıp dolaba yöneldim. Buz torbasını alıp Barış'a attığımda havada yakaladı ve tekrar bana attı. "İyi misin? Al baş işte niye bana geri atıyon?" Benim favori pufuma gömülerek konuşmaya başladı. "Beni bu hale sokan sensin, sen buz basacaksın." o bana az önce ne demişti?
"Ha?"
"Anlama problemin mi var buzu sen gözüme basacaksın." Histerik olmayan bir kahkaha attım ve ardından ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. "Asla!"
"Deniz, eğer yapmazsan dava açarım. Ben sana dokunmadan sen bana burda öğrendiğin taktikleri uyguladın. Dava açarsam her türlü lisansının gideceğini ve tanzimat ödeyeceğini sende biliyorsun." Maalesef haklıydı. Şuan lisansımın gitmesi en son istediğim şey bile değildi. Öfkeyle buzu elime alıp geniş olan pufun kenarına oturdum. İlk başta torbayı sert basmayı düşünsem de, kaşında yumruğumun darbesiyle oluşan ufak yarığı fark edince daha nazik davranmaya karar verdim. Tüm dikkatimi gözündeki morluğa vermiştim. 5-10 dakikalık bir buz basma seansının ardından torbayı masanın üzerine bırakıp karşı pufa gidip gömüldüm.
Çok uzun zaman geçirmiştim burda. Mert'e imrenerek gelmiştim buraya. Onun sayesinde herkes beni sevmeye başlamıştı. Zamanla Mert'in kuzeni diye bilinen ben, Deniz olarak bilinmeye başlamıştım. Mert en çok da bu yüzden benle gurur duyardı. Ben anılara dalıp gittiğimde Barış'ın sesiyle irkildim. "Kaç yıldır?" Dediğini anlamamıştım. Anlamayan gözlerle ona bakınca açıklama ihtiyacı duydu. "Kaç yıldır buradasın?"
"11 yıl. Her anını dolu dolu geçirdiğim 11 yıl."
Oturduğu puftan kalkıp duvarlarda olan fotoğrafları incelemeye başladı. Bende onları toplamak için ayaklanmıştım. Tekvando da Türkiye şampiyonasına giderken çekildiğimiz fotoğrafın önünde durmuştu. Fotoğrafta ben Ali'nin sırtındaydım ve Eslem yandan bize hareket çekiyordu. Dalıp girmiştim fotoğrafa. Eslem ile 13 yıldır tanışıyorduk. Annemin zorla gönderdiği kreşte tanışmıştık. Ali ile ise; 9 yıldır tanışıyorduk. Gerçek dünyaya tekrar Barış'ın sesiyle gelmiştim. "Kaçıncı oldunuz?" sesinde hafif bir sinir vardı ama bu benim zerre umrumda değildi.
"2 sene önceydi ve 1. olduk." Kafasını onaylayarak salladığında devam ettik. Bir-iki fotoğrafa daha baktıktan sonra hiç bir eşyanın kalmadığına emin oldum. "Ben kaçar." Bir şey söylemesine fırsat vermeden çıkmak için çıkışa yöneldim. Olan fotoğrafları kutuya koymuştum. Azar azar çilseleyen yağmur kısa süre sonra şiddetlenmişti. Bunları Serkan abiye teslim etmem gerekiyordu. Biraz hızlanarak Serkan abinin evinin önüne geldiğimde içeri girmeden, kutuyu kapıdan verdim.
Yağmur yavaş yavaş şiddetini kaybederken bende eskiden sık sık oturduğum kamelyaya gelip oturmuştum. Sabahtan beri elime anladığım telefonu alıp saate baktım. Saat 11'di. Gelirken yolda aldığım bira şişesini kafaya diktim. Sürekli içme gibi bir huyum yoktu. Sporcu olduğum için zararlı ve yasaktı. Zaten 2. şişeyi bitirdiğimde yavaş yavaş sarhoşta olurdum. Bu yüzden fazla içmezdim.
Bu sefer tahmin ettiğimden daha erken her şey bulanıklaşmıştı. 1 buçuk şişenin yettiğini düşünüp yerimden kalktım. Yarın okulda vardı ve bu yüzden kafamı toplamam gerekiyordu. Yavaş adımlarla kapının önüne geldiğimde kapının açık olduğunu fark ettim. Aralık kapıdan içeri girdim. Salondan geçerken gördüğüm şeyle hareket edemedim. Burası bizim ev değildi ve Selin'in sürtük arkadaşı Damla yarı çıplaktı. Hemen burdan uzaklaşmalıydım. Kim bilir hangi eve girmiştim. Ürkek adımlarla oradan uzaklaşırken bir bedene çarptım. Kafamı çevirdiğimde iki kahverengi gözün tutsağı olmuştum. Beni esir alan gözler adeta koyuluğuyla tüm bedenimi alev alev yakıyordu. Daha önce bu kadar güzel gözlere bu mesafeden bakmamıştım. Daha doğrusu önceden kimseyle bu kadar yakınlaşmamıştım bile. Şimdi ise koyu gözler bana bak der gibi buradaydı. Kendimi zar zor toparladığımda sürtük Damla'nın sesiyle az önce gördüğüm şeyi hatırladım! O sürtük ve bu koyu gözlerin sahibi yarı çıplak ne yapıyor olabilirlerdi!!!

Siyahıma BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin