Bölüm 2

3 0 0
                                    









                                                                                

                   Uzun bir yolculuktan döndü aylak. Yorulmuştu, yatağına yattığı anda farkına vardı. Güneşle beraber çıktığı bu dönüş yolunda çok fazla şey paylaşmışlardı. İkisi de birbirlerini hiç tanımıyordu ama şimdi onlardan başka kimse onları bu kadar iyi tanımıyordu. Zavallı güneş neler yaşamıştı neler çekmişti. Bir keresinde sıkıntıdan patlamıştı. Bu patlama sonucu güneş sistemi ortaya çıkmış ve en dünyaya kötülük böyle ulaşmıştı. İlk andan itibaren iyilik ve kötülük savaş içindeydi. Siyah ve beyaz, griye yer yoktu. Güzel dünya böyle kirleniyordu.

Aylak yattığı yerden güneşin ona söylediklerini düşünmeye başladı. Genel olarak bütün konuşmaları insanlar hakkında oldu. Daha yeni konuşmaya başladıklarında güneş şöyle demişti:

'' Ne kadar fazla gerçek ile hayal arasında gelip giden bir hayat yaşarsak o kadar fazla zorlanırız gerçekler dünyasında yaşamakta. Aslında insanoğlunun tek istediği bağlanmak. Çünkü tek muhtaç olduğu ,eksik hissettiği tamamlanmamış bir parçasının olduğu. Ne kadar tamamlandığını düşünse de bir o kadar eksik hayatında. Toparlamaya kalktığında hiçlikler içinde kaldığını anladığında boyun eğmekten başka çözümünün olmadığını düşünür insan. Güvenebilecek kimsesinin kalmaması bir insan için en kötü durumdur adeta. Peki ya kendisine bile güvenemeyen insanlar? Kendisinin bile kim olduğunu unutan köleler? Onlar ne yapacaklar. Her insan aynaya bakar elbet. Aynaya baktığında ne kadar fazla gözlerini kaçırmadan bakabiliyorsun yansımana? Ondan bile korktuğun zaman ne kadar fazla dürüst olabilirsin insanlığa?'' Doğru söylemişti güneş. Aylak çok fazla hayal kurardı. Hayal kura kura öğrendi hayal kurmamayı. Her zaman en acısına hazır olmak için kurdu bütün hayallerin. Hepsi birer birer yıkıldı gözlerinin önünde. Düştü, canı yandı ama yılmadı. Tekrar kurdu bir hayal ve bir daha yıkıldı. Durdu aylak. Bıraktı hayal kurmayı. Kişi hayal kurabildikçe içindeki çocukla yaşar diyordu çevresindekiler. Aylak hayal kurmayı bıraktı çocuk öldü.

Her sokağa çıktığında insanların suratlarına bakıyordu aylak. Düşünceler her zaman dikkatini çekmişti. Bir kişi bir düşünce ve bir düşüncede başka bir yaşam demekti onun için. Düşünceler değiştirilemezdi ama düşünce ekilip biçim aldırtılabilinirdi. Karşısındakini dinler ve fikirleri hakkında hiç yorum yapmazdı aylak. Sohbetin sonunda seçenek sunardı insanlara. Ellerinden tutup kaldırmadı hiçbir zaman. Ona yapıldığı gibi sadece izlemeyi seçti. Bir keresinde yardım istemişti en yakın arkadaşı. Ayrım yapmadı. İzledi ve kaybetti. Gözlerinin önünde kayıp gitti arkadaşı. Her başarının sonunda bir kayıp oluyordu. Hayat ne zaman bu kadar acımasız olmuştu. İnsanlara yardım etmemeyi de okuduğu bir yazıdan öğrenmişti. Güzelce işlenmişti insanlar bu yazıda. Yazar pek tanındık bir isim değildi ama yazdıkları baya tanınacak gibi gösteriyordu. İnsanlardan umudunu kesmişti yazar. Yalnızlığına adamıştı kendisini. Yalnız kalmayı başarırsa her şeyi başarabileceğini düşünüyordu. Sorun yalnız kalmaya çalıştıkça çevresinde artan insanlardı. Bir yandan bunları düşünürken diğer yandan insanlara yardım etmeme hakkında hangi paragrafta bahsettiğini hatırlamaya çalıştı.

''Değiştirdiğin onca hayatta kaç kişi oldun bunca zamanda?

Geçtiğin onca yatakta kaç kişi kılığına büründün oyun

Beslendiğin onca hayatta

Sana ait ne vardı ki bana? ''

Bu kadar kısa bir yazıda bahsetmişti yazar insanlara yapılanlardan. Sessiz, sakin bir şekilde uyumaya çalıştı aylak. Gözlerini kapattığında aklına eskiden en yakın arkadaşı olan hırçın geldi. Hırçın ile ilk olarak kendi evinde tanışmıştı. Misafir olarak gelmişti hırçın. Aylak misafirleri sevmezdi diğerlerine nasıl davranırsa hırçına da öyle davranmıştı. Saatler geçmişti ve konu konuyu açarak birbirlerini çok iyi tanımışlardı. Konuştukça ortak noktalarını bulmuşlardı ve daha da yakınlaştılar. Zamanla birbirlerinin en yakını olmayı başardılar. Bu yakınlık birbirlerine karşı kısıtlamalar, suçlamalar ve kararsızlık getirdi. Hem en yakınları hem de en uzaklarıydı sanki birbirlerinin. Her seferinde bir sorun çıkmasın arkadaşlıkları bozulmasın diye bir taraf alttan aldı. Bir keresinde '' Sana söylediklerimi duvara söylesem daha iyi anlar'' dedi hırçın. Aylak ne diyeceğini bilmiyordu çünkü hırçını en iyi anlayan oydu. Yakınlıkları uzun sürmedi. Nerde çokluk orada bokluk misali yitip gitti arkadaşlıkları. Çok bağlanmışlardı birbirlerine. Verdiği kayıp yüzünden aylak iyice güvenini yitirdi insanlığa karşı. Değmeyeceğini bir daha anladı. Her zaman kaybeden taraf olduğunu düşünüyordu. Ah bay hırçın neden bu kadar gaddardı. Hırçın açısından bakıldığı zaman gaddar olan aylaktı. Aylak ne yapmıştı? Birkaç gün süren üzüntünün ardından aylak ayağa daha güçlü bir şekilde kalktı. Daha fazla bilinçli ve daha fazla kurnazdı. Verdiği her kayıpta daha da farkına vardı. Davranışlarına ve duygularına ona göre şekiller verdi aylak. Bu yaşına kadar toplasa üç tane arkadaşı olmuştu gönülden sevdiği. İlkini hayal meyal hatırlıyordu. Ama ikincisi olan sarıyı aklına kazımıştı. Lise hayatı boyunca sıra arkadaşı olan sarı aylağı hiç beklemediği bir anda yere yatırmıştı. Çok iyi ilerleyen bir arkadaşlıkları olduğunu düşünen aylak sarının ne düşündüğünü unutmuştu. Sarı çıkarlarını karşılayabilmek için aylağın arkasından atıp tuttu. Aklına eski zamanlar geldikçe daha da sinirleniyordu aylak. Uykusu kaçtı. Sıcacık yatağından kalkıp mutfağa doğru yöneldi aylak. '' Neden her seferinde aynı oyuna kanıyorum. İnsanların yaptıkları belli şeyler var. Bıkmış olmam lazım. Usandım. Yoruldum. Zaman zaman gidip yalnızlıkla oynuyorum. Neden bunu daima yapmıyorum? İnsanlar hep aynı şeyleri söylerler. Koca ağızları tek bir işe yarar. Yalan söyleyerek kazanırlar günlerini. Yalancıların dillerinde ki ateş yakar her yeri. Yanan tekrar kalkar ayağa kırılmıştır kalbi. İnanmaz hiçbir doğruya. İnanmadıklarının doğru olduğunu anladıkça tekrar bağlanır hayata. Bunun bir sonu olmalı.'' diye düşündü mutfağa giderken aylak. Şimdide ne yiyeceğini düşünüyordu. Karnı her gece saat bir civarında acıkıyor ve tam uyumak üzereyken karnında çalan davullar sayesinde yerinden kalkıyordu. Sıradanlaşmış olan bu aktivite ona artık zor geliyordu. Buzdolabını açtı bütün raflarla yüzleştikten sonra kapağı kapatıp film izlemek için salona geçti. Seçim yapmakta her zaman zorlanırdı aylak. Filmi seçerken de zorlandı. En sonunda gözlerini kapatıp bir tanesini seçti. Bir düş için ağıt. Filmin müziklerini Clint Mansell bestelemişti. Çocukluğundan beri haber kanallarında aynı melodiyi duyan aylak filmin belli yerlerinde çalan şarkıyı hemen tanımış ve filmi en iyiler listesine eklemişti. Bağımlı olan bir çocuk ve annesinin hayatında gelişen olaylar üzerine yoğunlaşan film aylağın gözünde her seferinde daha da kutsallaşıyordu.

Sabah olduğunda her şey sanki daha yavaş ilerliyordu. Böyle bir durumu geçmiş yıllarda da yaşamıştım diye geçirdi içinden. Tarih kendisini tekrar ediyordu. Gelmiş geçmiş en kötü zamanlarıydı herhalde. Sıkıcı, açıklanamayan derecede normal sıradan bir hayat. Aylak hiçbir zaman sıradan olmadı. Her zaman değişik bir yapıya sahipti. Onu böyle yapan hayat değildi, böyle doğmuştu. İnsanları her zaman düşünür kendisi için en iyi olanı seçer bencil yaşamını sürdürmeye devam ederdi. Çevresindeki insanlar böyle olduğu sürece onun elinden ne gelirdi? 

AYLAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin