Arkadaşlar çok ergence gibi seyler yazıyorsun dememeniz için söylüyorum ki çocukluğunu yazdığım için böyle yazdım. Emin olun ki benim için de çok zordu. Neyse çok uzatmıyorum. Iyi okumalar.
***
"Okulda ineklere nazik davranın. Muhtemelen gelecekte onlardan birinin emrinde çalışacaksınız." -Bill GatesYeni hayatımın ilk günü. Yeni yaşantımın, yeni arkadaşlarımın ve yeni aşkımın ilk günü...
Evet! Lise'ye başlıyorum. Henüz lise 1'e başlasam da ne kadar olgun olduğumun farkındayım. İşte bu yüzden 3 yıl boyunca hoşlandığım kıza açılamadım. Ama şimdi yeni bir hata başlıyorum ve aşık olmalıyım. Nedenini bilmesem de kendimi aşık olmaya koşullamışım. Sanırım tutunacak bir dal, mutlu olmak için bir şans arıyorum. Kendimden bahsetmem gerekirse ben Umut Demir Akyürek. Siz sormadan söyleyeyim Umut'u kullanıyorum. Demir'i kullanmak için yeterli olduğumu düşünmüyorum. Demir; Biraz daha güçlü bir isim. Ama benim karakterim tamamen farklı. Biraz 'pısırık' olduğum söylenebilir. Belki de biraz 'inek' te olabilirim. Sivilceliyim. Hemde çok çok sivilceliyim. Yüzümü her yeri onlarla dolu. Yani 'Ergenlik' deyip geçiyorum ben. Boyum da kısa. Anlayacağınız çirkinin tekiyim.
Ama aşk bedende değil yürekte yaşanır. İşte bu yüzden gerçek aşkımı ararken yorulmayacağım. Eğer yakışıklı olsaydım; Tipim için, Zengin olsaydım da param için yanımda olurlardı. Neyse ki böyle bir derdim yok.
Çantamı belime asmış yeni okuluma bakıyordum. 8. sınıf notlarımı görenler benim fen lisesine gitmem gerektiğini söylüyor. Ama ben sıradan bir lisedeyim. Neden mi? Sınav günü bayılırsam böyle oluyor. Sadece bir sınava girdim. Ve evet bu yüzden düşük puanla bu okula geldim. İstersem hemen şimdi nakil isteyerek çok daha güzel bir okula gidebilirim. Ama bu okulda bir şey var. Bana derin derin nefes aldıran bir şey. Sanki bu benim kaderim. İşte bu yüzden gidemem.
Okula adımlarımı atarken derin nefesler alıyordum. Benim gibi heyecanlı olan birçok kişi var. Ama ben farklıyım. Ben her zaman ama her zaman sürekli gülen biri oldum. Üzülsem bile gülerim. Ağlasam bile gülerim. İnsanların beni anlamasına ihtiyacım yok. Rahatım ben. Bir o kadar da tembelim. Evet notlarım yüksek olabilir. Ama bu benim sürekli ders çalıştığımı göstermez. Çünkü ben ders çalışmıyorum.
Sınıfa geçerken ilkokuldan arkadaşlarım var mı diye göz gezdiriyordum. Ta ki çocukluk arkadaşım Eylül'ü görene kadar.
"Eylül!" diye seslendim. Bana dönüp "Umut!" deyince onları ve diğerlerini yani ilkokul arkadaşlarımı ne kadar özlediğimi hatırladım. Eylül çok sessiz bir tipti. Çalışkan sayılmazdı. Bu yüzden bu okula gelmiş olmalı. Biraz sohbet ettikten sonra ikimiz içinde zor olmasın diye müdür yardımcısı ile konuşmaya gittik. Amacımız aynı sınıfa düşmekti. Ne de olsa 8 yıl aynı sınıftaydık. Ve onun arkadaş edinemeyeceğini bildiğim için aynı sınıfa gitmek istiyordum.
Müdür yardımcısı bize "Bugün herkes verilen sınıflara dağılacak. Yarın sınıflar bir daha seçilecek. Seçtiğiniz seçmeli derslere göre sınıflara ayrılacaksınız." demişti. Biz de aynı dersleri seçmiştik.
Bugünlük olan sınıfıma yol aldım. Yüzümde eksilmeyen gülümseme ve koca bir heyecan ile sınıfıma girdim. Herkesin heyecanı yüzünden okunuyordu. Her hangi bir sıraya oturdum ve hocanın gelmesini beklemeye başladık. Yanımda ve önümde duran bir kaç çocuk vardı. Ve ilk işim onlarla tanışmak oldu.
"Tanıştığıma memnun oldum da, senin sesin neden böyle?" dedi adının Ali olduğunu öğrendiğim çocuk. Size bahsetmeyi unuttuğum bir şey vardı. Benim 2 sesim var. Evet yanlış duymadınız 2 tane sesim var. Biri Acayip bir şekilde ince. Hatta o kadar ince ki annemin telefonunu açtığımda beni annem sanıp konuşanlar dahi oluyor. Bu beni ne kadar çok üzse, kalbimi ve onurumu kırsa da 2. sesimi kullanmak istemiyordum. Çünkü 2. sesim garip bir şekilde kalın ve korkunç. Filmlerde ki canavar ve robot seslerini canlandırabilirdim. Bu fikri 'Eğer iyi bir mesleğim olmazsa filmlerde dublörlük yapacağım.' diye aklımın bir köşesine not ettim.
İlk güne göre sıkıcı geçiyordu. Demek istedigim daha hayatımın aşkıyla karşılaşmadım. Tabi suana kadar. Arkamda oturan kız belime dokunup saati sorana kadar. İşte ilk orada aşık oldum ona. Kahverengi gözlerine. Siyah, uzun, düz saçlarına. Kusursuz yüzü, ince kaşları, saymaya yorulmayacağım kirpikleri var. Saati söyledim ona. Peri kızı gibiydi.Bana gülümsedi. İnanabiliyor musunuz? Bana gülümsedi.
Bizim gibi zavallılara ilk kim gülerse ona aşık oluruz.
Beni sevip sevmemesinden çok yarını dusunuyordum ben. Yarın sınıflar değişecek. Ya ben onunla aynı sınıfa düşmezsem. Düşüncesi bile korkutucu. O gözlerinden nasıl uzak durabilirim ki ben bundan sonra. "Saat kaç?" Demişti bana. Orada hissettim sesindeki huzuru. Belki de aynı sınıfa düşerim. Düşüncesi bile güzel. Düşünsenize onunla aynı sınıftayız. İstediğim zaman onu görebiliyorum. Istediğim zaman onunla konuşmaya gidiyorum. Belki çözemediği soruyu bana getir. Belki beraber ders çalışırız. Belki de aşık olur bana. Olamaz mı? Olur mu olur.
Cesaretimi toplamalıyım. Adını oğrenmeliyim. Tabi hemen faceden eklemeliyim.
Ergenliğin 1. Kuralı ; Hoşlandığın kişiyi hemen faceden ekleyeceksin.
Yavaşça arkamı dönüp "Merhaba, ben Umut Demir." Diyebildim sonunda. Adını söylemesini beklerken o bana "İki adın mı var yoksa Demir senin soyadın mı?" diye sordu aynı sevimlilikle. O kadar tatlıydı ki... Benim için tatlılık; güzellikten daha önemli.
"2 adım var." Dedim içtenlikle. Acaba heyecanlı olduğumu anladı mı? "Umut Demir Akyürek." Diye düzelttim. "Bende Peri." Dedi. "Peri Dinçer."
Orada vuruldum. Ben onu peri kız diye bakarken gerçekten de adı Peri'ymiş. Bu bir tesadüf olamaz. Zaten böyle bir güzelliğin adı yalnız Peri olabilirdi.
Bütün gün gizli gizli onu izledim zayıf olsada çift kaşarlı tost yediğini farkettim. Çikolotaya da bayılıyormuş. Nerden mi anladım. Çünkü az once çikolata yedi ve dudağında cikolota parçası var. Şimdi gidip elimle o çikolotayı alabildiğimi düşünrbiliyor musunuz. Ben düşünemiyorum çünkü gözümü dudaklarından alamıyorum. Hiç makyaj yapmamıştı. Okulda makyaj yapılması yasakta olsa ilk gün sivil gelebilirdik. Yani istese makyaj yapabilirdi. Ama o yapmamıştı. Bu da onun saf ve temiz bir kız olduğunu düşündürüyordu.
Sonra aklıma acaba bana bakmaz mı? Düşüncesi geldi.
Ergenligin ikinci kuralı; Karşı cins fazla güzel veya yakışıklıysa bana bakmaz diye düşünmek.
Sonunda zil çalmıştı. Evim uzak olduğu için servisle gidebiliyordum. Annemle baba yük olmaktan nefrette etsem baska şansım yok.
Her zaman pısırık olduğum için pek kimseyle konuşmazdım. Ama Eylül'le aynı serviste olduğumuz için rahattım. Beni tek tanıyan oydu. Onunla rahat rahat konusabilirdim.
Eve gelir gelmez çantamı bir yerlere fırlatıp bilgisayarın başına geçtim. İçerden gelen "Geldin mi oğlum?" Sesine "Hayır daha okuldayım anne!" Diye cevap verdim. Bilgisayarın başına geçmemin sebebi Peri'ye faceden istek atmamdı. Profilini bulduğumda hemen arkadaşlık isteği attım. Fotoğraflarını gizlemişti. Fotoğraflarına bakamayacam diye üzülürken bir yandan da başkaları da bakamayacak diye seviniyordum.
Sürekli dizi izleyen biri olarak kore dizisi açıp izledim.Akşam olunca da televizyonda dizi izledim. İşte ben böyleyim. Suskun, sessiz, utangaç.
Yatağa geçip günün analizini çıkarmaya başladım.
Ergenliğin üçüncü kuralı; Bütün gece hoşlandığın kisiyi düşüneceksin.
Aklım hala Peri'de idi. Acaba o da beni düşünüyor mu?
Bugün bir dileğim var;
İnşallah onunla aynı sınıfa denk geliriz.
****
Anlamayanlar için söylüyorum. Bu bölüm geçmişten bir sonraki gelecekten olacak bu sayede hikayseyi yavaş yavaş ortaya çıkacak. Bu bölümden bir şey anlamayanlar bir sonraki bölümü beklesinler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAHİ PRENS
Teen FictionSizi bir masal anlatacağım; Bir varmış bir yokmuş, bir gün yalnızlar kalesinde yaşayan 'İnek' Prens aşkını aramaya koyulmuş. Tabii ilk gördüğüne aşık olmuş. Sonra mı? Sonra acı çekmiş, unutmaya çalışmış, değişmeye, yeniden başlamaya çalışmış. Ne...