I can breathe

382 43 61
                                    

Suho, telefonunu kenara bıraktı ve cevap verme dürtüsünü bastırmaya çalıştı. Diğerinin yanına gittiği günden beri her şey daha da kötüye gidiyordu. Diğerinin yanından ayrılıp tekrar buraya dönmek uykunun en güzel ve en tatlı yerinde uyanmak zorunda kalmak gibiydi. Suho, o tatlı uykuyu bırakıp uyanmıştı ve uykusuz bir adamın sinirine ve gerginliğine sahipti.

Sehun ile birlikte kaldıkları odanın kapısı açıldı ve ıslak saçlarından sular damlayan bir adet yarı çıplak maknae içeri girdi. Suho, diğerine çatık kaşlarla bakarken Sehun ise gülümsüyordu.

"Hyung, senin mavi tişörtünü giyeceğim."

"Tamam ama sana küçük gelebilir."

"Tişörtlerin içinde bana en iyi olan o, hyung."

Sehun, uyarma gereği duymadan üzerini değiştirirken Suho bakışlarını ondan kaçırmıştı.

"Hyung, diğerleri ile Han Nehri'ne bisiklet sürmeye gideceğiz. Lay hyung çok ısrar etti. Gelecek misin?"

"Ben yorgunum, Sehun. Siz gidin ama dikkatli olun."

Sehun, büyüğüne gülümseyip odadan çıktığında, Suho yatağa iyice gömülüp yorganı başına çekti.

***

WrongwaY
Okuduğun halde bana cevap vermiyorsun ama oraya geldiğim zaman benden kaçamayacaksın.

Suho, okuduğu mesaj ile hızla yataktan doğruldu ve ter damlayan alnını eli ile sildi. Ne demek, oraya geldiğimde? Buraya mı geliyordu, niye geliyordu, kim olarak geliyordu? Gözleri yuvalarından fırlayıp yatakta dizleri üzerinde doğruldu ve çarpan kalbinin izin verdiği ölçüde yazmaya çalıştı.

Ne demke geliyorum?
Demek*
Gelme it
Git*
Sakın sakın gelme Kris

WrongwaY
Çok geç.

Suho, son mesajı yutkunarak okurken oda kapısının aniden açılması ile güçlü bir çığlık savurdu ve elindeki telefonu yere düşürdü. Yatakta geriye doğru fırlayıp sırtını duvara yaslarken alnında biriken ter damlaları boynuna doğru yol almıştı.

Kris, kapıda durmuş kendisine korku dolu bakışlar atan adamı izledi bir süre. Lay'in yardımı ile şu an yurtta kimse yoktu ve sadece bir kaç saati vardı. Çok kalmayacaktı da zaten. İçinden geçenleri söyleyecek ve diğeri istemezse gidecekti.

Yavaş adımlarla küçüğe doğru yol almaya başladı. Suho, üzerine gelen Kris'in varlığı ile artık onun gerçekten burada olduğuna emin olmuştu. İçinde gök gürültüsü patlamış, şimşekler ardı ardına çakmıştı ve yağmur bulutlara toplanıyordu. Görüşünü bulandıran damlalar karşısında bir şemsiyesi bile olmadığı için kendine kızdı. Bu adam onu hep sırılsıklam ediyordu.

Kris, diğerinin önünde diz çöktü ve korku ile aralarında duran kendi elinden daha küçük olan beyaz eli aldı ve özlem dolu bir öpücük bıraktı. Her bir parmak boğumunu şefkatle okşarken yağmurlar çoktan başlamıştı ve yeşili canlı tutmazlarsa sele kapılıp öleceklerdi.

Büyük olan başını kaldırıp diğerine baktı. "Bunun da bir rüya olduğunu söylemeyeceksin değil mi? Gerçeği yaşamak varken bir rüyaya sığınmayacaksın değil mi? Benim korkak olduğumu söyleyip ama en büyük korkaklığı sen yapmayacaksın değil mi?"

Yerinden kalktı ve diğerinin yanına oturup yanakları üzerindeki izleri sildi. "Sen de açtığım kötü izleri silmeme ve onları iyileri ile değiştirmeme izin vermiyorsun ve hâlâ beni mi suçlayacaksın?"

Suho, daha fazla dayanamaz gibiydi. Ona böylesine aşıkken uzak durmaya çalışmak inatla gündüzden kaçmak gibiydi. İmkansız değil ama zor.

"Beni seviyorsun, Junmy. Neden sevmiyor gibi davranıyorsun? Korkak olduğum halde seni sevdiğimi söylemekten asla vazgeçmedim."

Buraya kadar.

Küçük olanın diğerinin boynuna atlayıp dalgalarını serbest bırakması için bu yetmişti. Sarsılarak ağlarken diğerine daha çok sokuluyor ve konuşmayı başarabildiği zamanlar "Seni özledim." diyordu.

Kris, onu kucağına doğru çekip sırtını yatak başlığına yasladı. Göğsü üzerinde ağlayan bu adamın saçlarını okşuyor ve sırtını sıvazlayıp alnına öpücükler bırakıyordu. Suho, diğerinin sıcaklığına iyice sarıldı ve boyun girintisine başını yaslayıp derin derin iç çekti.

***

Ben : Bugün iç sesim içime kaçtı. Çünkü kendimi rezil etmeme daha fazla dayanamadı, ama eminim yarın geri gelir. O yüzden onsuzluğun tadını çıkaralım. ≧∇≦

İç Ses : >_>

Tell me What is LOVE √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin