in arms

424 45 66
                                    

"Hiçbir zaman seni sevmekten vazgeçmedim." dedi büyük olan.

"Hiçbir zaman birisini affedecek kadar güçlü olmadım." dedi küçük olan.

Göz göze geldiler. Yağmurlar hâlâ devam ediyordu.

"Yaralarını kapatmak için kendime güveniyorum." dedi uzun adam.

"Yaralarımı kapatmana izin veremem." dedi kısa adam.

Kris, uzanıp diğerinin alnına yasladı, alnını ve onu biraz daha kendisine çekip sarıldı. Küçüğü ona karşılık verse de Kris, bazı şeylerin eksik olduğunu hissediyor ve bundan kokuyordu. Dudaklarını diğerinin dudaklarına hafifçe bastırıp geri çekti.

"Seni seviyorum."

"Aşk her şeyi affeder mi?"

Suho, huzur bulduğu kollar arasında kıpırdanıp geri çekildi ve araya biraz mesafenin girmesine izin verdi. Kris, kendisine dolu gözlerle bakan diğerinin sorduğu soruya cevap bulmak için koyu renk gözlere daldı.

"Aşk, affeder de, insan affetmez."

"Çünkü gurur var."

"Aşkta gurur olur mu?" Bu sefer Kris sordu. Diğerinin cevabı ise çoktan hazırdı.

"Gurursuz insan olur mu?"

"Yine benden kaçıyorsun, Suho. Yine beni göremeyeceğin yerlere koyuyorsun."

"Onca şeyden sonra seni affetmemi mi bekliyorsun?"

"Neden affetmemekte bu kadar direniyorsun? Bana âşık olduğunu görmüyor musun?"

Suho, derin bir nefes verdi dili ile ıslattığı dudaklarına. "Sana aşık olup olmamak benim tercihim değil. Affetmek ise benim elimde. Duygularıma söz geçiremiyorum ama seni affetmeyeceğim."

Yataktan uzaklaşmak için hamle yaptığında, Kris onu kolundan yakalayıp göğsüne doğru çekti.

"Benim olduğumu biliyordun. Benim yanıma geldin. Bana sarılıp beni özlediğini söyledin ve şimdi de affedemem mi diyorsun? Neden?"

"İnsanlar yalan söyler, Kris Wu."

Uzun kollar arasında çırpınıp uzaklaşmaya çalıştı ama Kris, adından sonra gelen soyadının verdiği acı his ile diğerini daha sıkı sarıp kollarına hapsetmişti. Bacakları Suho'nun bacakları üzerinde birleşip onu hayali bir kafese hapsetti.

"Bu, yalan söyleyebileceğin bir konu değil, Junmyeon Kim. İnsanların duyguları ile oynayacak kadar duygusuz musun?!" Ağzından patlayarak çıkan kelimelerin kendisine ateşten oklar şeklinde döneceğinden habersizdi.

Suho, bir süre diğerinin kolları arasında hareketsiz kalmıştı. "Sevdiğim bir adam vardı." diye başladı sözüne. Kris, onu dikkatle dinliyordu. "Daha önce bir erkeği sevmedim ama o sadece bir erkek değildi. Sahip olduğum her şeyi vermek istediğim insandı. Cinsiyeti umurumda değildi ve onun için ailemi karşıma aldım. Eğer annem olmasa babam beni evlatlıktan reddediyordu. O an için önemli gelmemişti ve babamın bana söylediği o cümleyi hiç umursamadım. 'Aşk denilen büyülü ama tehlikeli duygu uğruna aileni karşına alıyorsun. Pişman olacaksın.' " Kris'in kolları arasında dönüp ona baktı. "Babam hep haklı çıktı. Çünkü pişman oldum. O adamı sevdiğime pişman oldum."

"Suho... " dedi Kris, fısıldar gibi.

"Dinle! Neden pişman oldum, biliyor musun? Çünkü uğruna herkesi ve her şeyi karşıma aldığım adam beni terk etti. Hem de ilk defa birlikte olduğumuz gecenin sabahı gitti. Kendimi bir fahişe gibi hissettim ama gitti, işte."

Sızlayan gözlerini kapayıp birkaç damlanın özgür kalmasına izin verdi. "O adam bana yalan söyledi. Duygular hakkında yalan söyleyecek kadar kalpsiz ve şimdi bunun için beni suçlayacak kadar yüzsüz olan o adamı çok sevdim. İnkâr etmiyorum. Ve belki de hâlâ seviyorum kabul." Sonra kırık, titrek bir fısıltı döküldü, yaş dolu dudaklardan. "Ama sana kendimi tamamen bıraktıktan sonra gitmek zorunda mıydın?"

"Üzgünüm..." Kris, bacaklarının arasındaki çocuğu kendine çekti ve sırtını okşadı. Ağlıyordu.

"Ve neden telefonunu değiştirdin? Çin'e bile geldim! Ama taşınmışsın. Neden?! Neden?! " Boğuk çıkan sesi ile haykırdı, Suho. Yumrukları, Kris'in göğsüne savaş açmıştı.

"O sabah tek başıma uyandım ve herkes senin gittiğini söyledi. Herkes! İnanmak istemedim ama senden geriye kalan tek şey bedenimdeki izlerin oldu ve parçalanmış bir kalp. Birbirine aşık olan insanlar seviştikleri gecenin sabahında birbirlerine sarılı uyanırlar ama ben" diğerinin ellerini itip gözlerine nefretle baktı. "ben tek başıma uyandım. Ve öğrendim ki bana aşık olduğunu söyleyen adam (!) beni becerip gitmişti. Gitmek için güzel gündü, Kris."

Suho, delirmiş gibi diğerini alkışlarken Kris, onun bileklerini tuttu. "Suho, böyle olsun istemedim."

"Ama böyle oldu! Bedenimdeki izlerin geçti ve bunlar için endişelenme ama ruhumdaki izler için yapacağın bir şey yok."

"İzin verirsen eğer-"

"Neye izin vereyim? Beni iyileştirmene mi? Ama ben hasta değilim ki kırık döküğüm ve bu aynı şey değil."

"Seni onarabilirim."

"Ben eşya değilim, onaramazsın. Kendimi en iyi bilen ben bile ruhumu onaramadım. Sen başaramazsın."

Kris, diğerinin kendisinden kaçmasını önemsemeden başını boyun girintisine bıraktı. Suho, onun dokunuşlarından kaçmak için çırpınmaya başlamıştı. Yaralanmıştı ve dikiş tutmayacağını biliyordu. Kris, yapamazdı. Kendisi unutamazdı.

O gece, hayatının en mutlu olduğunu sandığı gecesi artık bir kâbustan ibaretti. Çırpındıkça battı. Battıkça çırpındı. En son diğerinin dudaklarını kendi dudaklarında hissetti. Boğulmuştu ya da boğulacak. Yumrukları yavaşlayıp güçsüzleşti ve iki yanına düştü.

Kris, onu keşfederken karşılık almadığının farkında bile değildi. Tekrar yakıp yıkmaya başlamıştı. Güven yok olduğunda, gurur baş gösterirdi ve Suho, gururunu yok edecek bir güvene sahip değildi.

Derken hızla açıldı, oda kapısı ve Suho kendini başka bir çift kolda buldu.

***

İç Ses : Gelmez olaydım T.T

Ben : Geri dön madem >_>

İç Ses : Kalpsizsin zalımın kızı!

Ben : Beni bu final zamanı mahvetti T.T

Tell me What is LOVE √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin