HASTANE

32 1 0
                                    


Sabah alarmın sesiyle uyandım.  Neden alarm kurmuştum onu ben de bilmiyorum. Sadece uykuyu çok seviyordum. Ve uyanamayacağımı bildiğimden kurmuştum. Uyku benim için bir zevkti.Artık annemin beni öperek uyandırmasını beklemiyordum. Annem için alt tarafı bir öpücüktü ama benim için çok şey ifade ediyordu. Sanki kimse beni anlamıyordu diyeceğimde etrafımda kim var ki beni anlasın.  Sabah sabah dediğim bu söz beni güldürmüştü. Ya ben deliriyordum ya da etrafımdakiler çok akıllıydı. Hatta fazlasıyla! Yorganımı ayağımla yere ittikten sonra yataktan kalktım, banyoya gittim ve aynaya baktım gözlerimin altı şişmişti. İlginç... Banyodaki günlük işlerimi halettikten sonra yatağımı topladım. Evet,evde hizmetçi var ama ben yatağımı kendim topluyorum. Kendi yatağımı toplamaya alışmıştım aynı zamanda kendimi burda yabancı gibi hissediyordum. Bu hissin geçmesi uzun sürebilirdi.  Üstüme beyaz bir gömlek giyip siyah pantolunumun içine koydum. En sonunda beyaz ayakkabılarımı da giyip saçımı açık bıraktım. Dudağıma çilekli parlatıcı sürdüm ve çantamı alıp aşağı indim.

"Günaydın" diyerek indiğimde herkes oturmuş kahvaltı ediyordu.

Selin hariç hepsi bir ağızdan 'Günaydın' dediğinde ben Selin'i takmadım.

"Kızım çantayı almışsın nereye böyle?" Dediğinde anneme döndüm. Ciddi misin anne? Annem şu anda benimle ilgileniyordu. Meyve suyundan bir yudum aldıktan sonra konuşmaya başladım.

"Çok sıkıldım anne ve biraz dışarı çıkmak istiyorum belki alışverişe giderim."

"Tek gidemezsin daha burdaki ilk günün Alperen ya da Selinle beraber gidin." Dediğinde anneme baktım bunu diyen annem değil Orhan abiydi. Yok artık bana karışmayacaktı değil mi?  Annemin gözlerine baktım ama ruhsuz bir şekilde ona yalvarmayacaktım.

"Kızım baban haklı tek gitme." Dediğinde çantamı alıp kapıyı suratlarına çarparak evden çıktım.

Babam mı!? Benim babam yoktu. O ölmüştü. O yoktu! Yoktu işte... Yok.Yok.Yok

Pendik sokaklarında yürümeye başladığımda ayağım takıldı ve yere düştüm pekala bu halime ben bile gülebilirdim. Ve güldüm de. Yerden destek alıp kalktığımda birkaç insanın beni süzdüğünü hissetim. Bir anda kalbime giren ağrı ile kaldırıma oturdum.  Kafam yere küt diye vurdu. İşte o anda kafamı yere vurmam dışında hiçbirşeyi idrak edemedim. Gözlerime yavaş yavaş bir perde inerken son duyduğum ses gene "prensesim" olmuştu. Bu babamın sesiydi. Sonrası karanlık ve boşluk.

Gözümü açmamla kapatmam bir oldu. Beyaz ışık gözümü fena alıyordu. Uyanıyordum. Ve ben uyanmak istemiyordum çünkü duygu tadıyordum. Hissediyordum, bu güzel birşeydi fakat ben sevinci değil hüzünü tadını alıyordum. Hayır hayır ben kesinlikle yaşamaktan korkmuyorum sadece hüzünlü hissetmekten korkuyordum.

Gözüm kapalı olmasına rağmen hastahanede olduğumu biliyordum, bayılan bir insanın sonu ya hastahane de ya da evde biterdi. Sonunda gözümü açıp ışığın gözümü almaması için direk sağ tarafa döndüm. Ve benim yaşlarımda gibi gözüken bir çocukla karşılaştım. Gözlerinin rengini göremiyordum fakat dudakları pembe ve biçimliydi. Gözlerinin altı morarmıştı. Alnında iki tane çizgi vardı ve parlaktı. Sanki özel yaratılmıştı. Kusursuzdu. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk defa bir erkek beni güzelliğiyle etkilemişti. Gerçi iç görünüşüyle de etkileyen olmamıştı. İncelemem bittiğinde ne yaptığına baktım. Refekatçı koltuğunda oturmuş  telefonu ile uğraşıyordu.

"Sen kimsin?"

"Nerdeyim değilde 'sen kimsin' diye mi soruyorsun? "

"Nerde olduğumu biliyorum."

"Neden burda olduğunu biliyor musun? "

"Az çok evet" Dedim yukarı doğru bakarak, ışığa alışmıştım.

"Ben Ekim sen kimsin bilmiyorum tek bildiğim beni telaşla senin başına koymaları...  "

"Saat kaç? " Diye sorduğumda bir şey demeden hastahane odasından çıktı. Tavana tekrar gözlerimi diktim ve şuana kadar yaşadıklarımı düşündüm. Çok şanslı bir kız olduğum söylenmezdi.
Küçükken herkes benden daha fazla süre oyun oynarken ben sadece bir saat oynayabiliyordum. Hepsini penceremden izliyordum. Annem çok oynamama izin vermezdi. Çünkü neden hastalıklı olduğum için. Fakat bu büyüdükçe biraz daha gelişmiş ve korunabilir hale gelmişti fakat hâlâ eksik bir şeyler vardı. Odanın içerisine birden annemin sesinin dolmasıyla kafamı ona çevirdim.

" Mayıs sen ne yaptığını sanıyorsun hepimizi meraktan öldürdün." Annem gelir gelmez bana sitem etmişti. Annemin ilgili hali de böyle oluyordu galiba.

"Anne ben nerden bilebilirdim ki kalbimin tutacağını." Dedim elim kalbimin üstüne giderken. Gene ağrı girmişti. Ara sıra böyle ağrılar giriyordu ve ben artık alışmıştım. Hatta sanki bedenimle bütünleşmiş gibiydi bu ağrı.

"Orhan abinle senin için çok endişelendik" Ah! Hadi ama anne geç şu konuşmayı.

"Ablam nerde?"

"Ablanın haberi yok hani eski bir arkadaşının burda oturduğunu öğrenmişti şu anda orda vakit geçiriyor öğrenmesi iyi olmaz."

"Saat kaç?" Bunu ikinci soruşumdu ama zaman benim için önemliydi. Özellikle de özel ve güzel zamanlar. Tabi,bu durum için öyle bir şey geçerli değil.

"4'ü 24 geçiyor işlemleri hallettik birazdan çıkarız." Dedi ve o özlediğim dudaklarını alnıma bastırdı.

#$#$#$#$

Eve geldiğimde direk odama çıkmıştım ve kendimi uykuya atmıştım. Garip olan bir şeyler vardı. Hastahanedeki o çocuk kimdi ve ben gözümü açar açmaz neden başımda o vardı ? En önemlisi de ben bugün babamın sesini duymuştum. Babam öldüğünde 6 yaşındayım ama gene de sesini hayal edebiliyordum. Ya da beynim bilinç altımda böyle bir ses yaratmıştı.

Sabah kalktığımda önce tüm perdemi sonuna kadar açtım. Gözüm yoldan geçen çifte kayınca bir süre onları izledim. Gerçekten çok mutlulardı ve yanılmıyorsam aşık. Ben gerçek aşka inanıyordum bence aşk geçici değildi,aşk bağlılıktı, aşk tutkuydu aynı zamanda aşk acı demekti. Sevgi de sonsuzdu. Buna da inancım vardı. Aşk ve sevgi benim için  önemli iki kavramdı. Çünkü birgün bana da uğrayacağını biliyordum. Odamın kapısının çalınmasıyla gözümü çiftlerin üstünden çektim ve 'Girebilirsiniz'dedim.

"Mayıs hanım bugün okul kayıdınız yapılacakmış sizi kahvaltıya  bekliyorlar." Dedi adını bilmediğim hizmetçi. Kafamı aşağı yukarı doğru salladığımda kız odayı terketti ve beni benle baş başa bıraktı. Okula bir hafta sonra gideceğimi sanıyordum. Neyse ne.Hizmetçileri sevmiyordum ve onların bana hanım demelerini de istemiyordum hepsi benden büyüktü zaten. Bu duruma bir çare bulunmalıydı. Arkamı döndüm, banyoya ilerledim ve günlük işlerimi hallettim.  Aşağı indim ve masaya oturup ve herkese günaydın dedim.

"Günaydın Mayıs bugün nasılsın?" Soru Orhan abiye aitti.

"Daha iyiyim kusuruma bakmayın." Dedim peynirleri ağzıma götürürken. Çok obur bir kız olduğum söylenilebilirdi.

"Mayıs bugün okul kayıdın yapılacak ve sana bir haberimiz var." Dedi bu kez annem. Gene ne çıkacaktı acaba başımıza.

"Tabii anne seni bekliyorum."

"Mayıs biz aslında bu evde yaşamıyoruz bir aile apartmanımız var, amcamlar ve babaannemler ile beraber bir apartmandayız."

Haberi  Alperen söylemişti. Nedense bu çocukla iyi anlaşacağımızı düşünüyordum. Alperenle vakit geçirebilirdim ama gene de emin olamıyorum.

"Yani? "

"Bu ay apartman tamamen boyandı ve eşyalar yenilendi. Yarın taşınıyoruz haberin olmasını istedik." Galiba Orhan abiyi sevmeye başlıyordum. Çünkü bunu söyleyerek beni önemsediklerini anlıyordum.

"Hizmetçi olacak mı?" Lütfen olmasın. Lütfen.

"Hayır." Diyerek homurdandı Selin.

"Malesef Mayıs." Dedi bu kez Orhan abi. Hadi ama!

"Hayır bence bu süper bir şey." Dediğimde bana uzaylı görmüş gibi baktılar.

"Neyse hadi yaptıralım şu kayıdı. " Dedim ve sözüm üzerine hepimiz masadan kalktık.

PENDİK PRENSESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin