1 saat sonra,
Uçaktan indiğimizde çıkışa doğru ilerledik. Etrafa göz gezdirdim. Gelen yolcuların akrabalarına, ailelerine, ya da çocuklarına sarılması içimi burkarken bakışlarımı kapıya yönelttim ve dolmak üzere olan göz yaşlarımı durdurmayı denedim.
"Bir şey mi oldu?" Uzel'in sesi kulaklarıma dolduğunda burnumu çekerek ona baktım. Hayır, hiçbir sorun yoktu. Hiçbir sorun yokken, sorun yaratamazdım, buna da hakkım yoktu. Başımı iki yana salladım.
"Olmadı," dediğimde bana inanmayan gözlerle bakıyordu, ama ona ne diyecektim ki? Herkesi ailesine sarılırken görmekten bıktım, sarılacak kimsem bile yok mu? Saçmalık.
"Emin misin?" gözlerimi abartılı bir şekilde devirip çıkış kapısına yaklaştırdığımda kararlı baktığına emin olduğum gözlerimi gözlerine diktim ve derin bir nefes verdim.
"Eminim," başını salladığında havaalanından çıktık ve bir taksi bulduğumuzda içine yerleştik. Uzel öne oturur sanmıştım fakat arkaya oturduğunda beni şaşkınlığa uğrattı. Şoför de taksiye bindiğinde Uzel bilmediğim bir şehrin, bilmediğim bir adresini verdi.
"Sana dediklerimi unutma," diyerek ben yola bakarken son uyarısını da yaptı. Bakışlarımı bıkkınca ona çevirdim. "Unutmam, baba," gözleri sinirle parladı.
"Ben ciddiyim, Dalya. Dediklerimden dışarıya çıkarsan iyi olmaz," başımı alayla bir hah sesi çıkararak iki yana salladım. Birşey demedim. Ne diyecektim? Ne demeye hak tanımıştı ki bana? Ne dememi bekleyebilirdi ki? Ben onun için oyun oynadığı basit, eğlenceli bir kızdım işte. Gözünde beni korumak için yeşillenen tohumlar yoktu, gözünde eğlenmeyi seven, eğlendiği için peşimden gelen yeşilliğin tohumları vardı. Ve ekilmişlerdi, kökleri de sağlamdı.
"Müsait bir yerde," diyerek taksiyi durduran Uzel'e geldik mi anlamında baktığımda bana hiç bakmadan adama parayı uzattı ve üstünü bile almadan arabadan indi. Hemen arkasından bende arabadan indim ve kendimi deniz kenarında bir yazlıkta buldum. Derin bir nefesi içime çekerek, Uzel'e döndüm.
"Yürü," diyerek huzurumu paramparça etti. Ama itaat ederek peşinden ilerledim. Cebinden çıkarmasını beklediğim anahtarı, kapının önüne geldiğimizde saksının içinden çıkardı ve kapıya soktu. Kalbim hızlanırken nasıl bir manzaranın bizi karşılayacağını bilmiyordum bu yüzden kuşkulu ve heyecanlıydım.
Kapı açıldı ve içeriye ilk Uzel girdi. Peşinden çekingen bir tavırla bende girince etrafın dağınık olduğunh farketmem üç saniyemi aldı. Ayrıca etrafta kadın elbisesi, sutyen ve... ah, bunu demeyeceğim.
"Kahretsin ya! Bir kere de yapma be şunu Bartı!" diyerek koşarcasına yukarıya çıkan Uzel'e bakakaldım. O da neler olduğunu çözmüş gibiydi ve beni burada bırakarak yukarıya çıkmıştı. Derin bir nefes vererek peşinden yukarıya çıktım ve odaya girmek üzereyken gördüm onu. Peşinden ilerlerken odanın girişinde kalakaldım.
Bir kadın.
Bir adam.
Ve bir yatak.
"Uyan lan! Yine leş gibi içki kokuyorsun, kalk şu yataktan!" kızıl saçlı kadın uyanırken gözlerini kısıp kaşlarını neler oluyor dercesine çattı ve Uzel'e baktı. Gözleri onda takılı kalırken içimde yeşeren duyguya anlam veremedim. Kadın Uzel'i süzdü, süzdü ve hemeb ayaklanarak üstündeki çarşafı üstüne bile almadan ayağa kalktı. O anda hemen arkamı dönerek nefesimi tuttum. Ne yapıyor bu kadın?
"Ah, üzgünüm. Ben uyuyakalmışım. Rahatsızlık verdim, görüşürüz hayatım," bir kaç adım sesi duydum ama ondan sonra tekrar kadının sesi kulaklarımı tırmaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
Romance"Dalya! Kaçamazsın! Annemlere hamile olduğunu söylemeliydik!" olduğum yerde kalakalırken, bu salağın beni büyük bir yalanın ortasına attığını düştüğüm boşluğun soğuk rüzgarını hissedince anladım. O anda aklıma bana dediği tehdidi geldi. "Ya anlat, y...