15.05.2016
70 okunmaya ulaşmışız. Çok sevindim. İyi okumalar ;)
Bu bölümde Toti ile yaşananlar gerçektir :)
***İkinci Bölüm
Hani bazen olur ya, her şey çok kötü giderken birden beklemediğin bir ruh haline girersin. Çenen ağrıyana kadar gülmek, her şeye sevgi dolu yaklaşmak istersin. Hatta öyle olur ki bu pozitifliğin pollyannamsı yanın seni kendinden iğrendirir.
İşte sabah tam olarak böyle uyandım.
Her sabah yataktan yorgun bir şekilde, sürüne sürüne kalkan ben, bu sabah yataktan zıplayarak kalktım. Hem de alarmın çalmasına daha çok varken.
Eh, insan alışık olmadığı bir durumla karşılaşınca nasıl bir ruh halinde olur bilirsiniz. Şaşkın, sersem, ne yapacağımı bilmez bir halde yatağımın hemen karşısında dolaba monteli aynadaki görüntümle bakıştım.
Aylardır bir korku filmi karakterini andıran solgun yüzüme renk gelmiş gibiydi. Saçlarım perdeden içeriye doluşan güneşle birlikte parlıyordu. Kendimi bildim bileli solmuş bir gül renginde olan dudaklarım bile daha canlı bir renkteydi. Gözlerimde ilk defa yorgunluk, bıkkınlık gibi duygular yoktu. Aynadaki yansımanın benim olduğu düşüncesi beni bile şüpheye düşürüyordu.
Aldığım radikal kararlar sonucunda yitik psikolojim düzelmeye başlamış olmalıydı. Bir işim vardı. İşten eve döndüğümde beni bekleyen bir kuşum vardı. Bunları düşünmek bile ağzımdan kelebekler çıkarmak istememe neden oluyordu ve bu halim beni kendimden iğrendiriyordu.
Yine de ıslık çalarak banyoya doğru ilerledim. Sabah rutinlerimi halleder halletmez de mutfağa adımladım. Öyle batı kültürüne özenenler gibi sabah açılışımı kahveyle değil halis muhlis kara çayla yapardım. Yalnız yaşadığım için kolaya kaçıp sallama çayla da geçiştiremiyordum. O çay mutlaka demlenecekti. Ve yalnız olmam, o çayı sadece kendim için demleyecek olmam zerre umurumda değildi.
Kettlenin yarısına kadar su doldurup fişini taktım. Dolaptan kaşarı, domatesi ve tost ekmeklerini aldıktan sonra da hızla domatesli tostumu hazırlayıp çayım demlendikten sonra tost makinasına konulmak üzere tabağa bıraktım.
Ağzıma takılan o ıslık eşliğinde çıplak ayaklarımı soğuk parkelere sürte sürte salonuma adımladım. Allahtan annemle yaşamıyordum da evde terlik giymek zorunda kalmıyordum. Çünkü terlik giymekten ciddi anlamda nefret ediyordum. Parkeye değdiği zaman çıkardığı o gıcık ses sinirimi bozuyordu. Ayrıca yüzlerce defa terlik parkede kaydığı için düşme tehlikesi atlatmıştım.
Kısa dar koridorun sonundaki salonuma gelince çift kapaklı kapısını ardına kadar araladım. İki oda bir salon küçük evimi seviyordum. Öğrencilik zamanlarımda da benim kahrımı çeken güzel evim, yuvam olmuştu.
Salonun kapısında dikilip eşyalarıma göz gezdirdim. Her biri birbirinden alakasız renkli eşyalarım birbiri ile uyum içerisindeydi. Üçlü petrol mavisi koltuğum ve biri pembe biri yeşil olan berjerlerim, kalın bordo perdelerim arasında sırıtmıyordu. Yahut tam salonun ortasına serdiğim bol tüylü gri halı sinirimi bozmuyordu. Klasik şarap rengi duvarlarıma asılı tablolar eşyalarıma ayrı bir hava katıyordu. Ve guguklu saatim bu kadar yeni eşyanın arasında tarihi eser gibi durmuyordu.
Salonumdaki tüm eşyalarım birbirinden farklı olmasına rağmen bir o kadar da uyumluydu işte. Ailemin evinde gıcık olduğum tek takım, renkleri birbiri ile uyumlu kahve-mavi eşyalar yüzünden ben hiçbir eşyamı aynı yerden almamıştım. Beğendiğim alakasız eşyalar ile kombinler yapmak hoşuma gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim Kanatlarında
Teen FictionSevgilisi, ev arkadaşı, en yakın arkadaşı tarafından terk edilmiş bir kız. Geriye kalan hüzün dolu anılar ve bir kuş. Bir dilek tüm hayatımızı baştan yazabilir. *** Biricik kuşum, can yoldaşım Toti Bey'e ithafen...