Bölüm-3 /Yaşam ve ölüm arasında ne kadar mesafe var?

502 62 31
                                    

Soğuk,puslu,ürperten gece.Akşama kadar sinir,stres ve yorgunluğa yenik düşerek çalışan bir çok insan evinde dinleniyor.Bunun yanında,durumu nispeten daha iyi olan insanlar da var.Onlar ise eğlence merkezlerinde eğleniyor.Evi olmayan,sokakta kalan insanlar var bir de,soğuktan uyuyamayan.Hırsızı,fahişesi,sokakları geceleyin tekelinde tutanlar.Bütün bunların arasında,acı acı inleyen sesiyle,ölümden yaşama koştururcasına süratli,aceleci bir ambulans.İçinde;Bir şöför,iki sağlık görevlisi,yaşadığı olaydan dolayı şoka girmiş,nişanlısının üzerinden ayıramadığı gözlerinden akan yaşları silmeyi bile düşünemeyen genç bir kız ve aldatılmayı kabullenememiş,kafasından vurulmuş onurlu bir adam.Bir gece ne kadar gürültülü olabilir ki?
Görevliler olabildiğince telaşlı.Ambulans şöförü gergin ve aceleci bir sesle anons geçmekte;
-32677 merkez!Hasta ağır şekilde yaralı.Gerekli müdahaleyi yapıyoruz ama yeterli olmayabilir!Tahmini varış süremiz 13 dakika.Tamam!
Sağlık görevlisi bayanlardan birisi anonsun akabinde bağırarak şöföre sesleniyor.
-13 dakika çok uzun!Hastayı kaybedebiliriz!
Diğer bayan ise hastanedeki meslektaşları ile irtibat halinde.mevcut durumu anlatırken oldukça telaşlı.
-Hasta başından isabet almış.Kan kaybı çok.Evet hocam görebildiğim kadarıyla başın sağ kısmı,kurşun tam da şakak ve alnın birleştiği noktadan girmiş gibi görünüyor.Kalbi çok yavaş.Nabzı neredeyse hiç alamıyorum.Böyle devam ederse elektro şok vermek zorunda kalabiliriz!Kan ihtiyacı maksimum seviyede olacak.Peki hocam tamam.
Hilal tüm bu konuşulanları duyuyor ama bir türlü tepki veremiyordu.Yaşadığı şok öyle sert etki etmişti ki,sadece,daha bir kaç dakika öncesine kadar konuşan ama şimdi kanlar içinde hareketsiz,ölü gibi yatmakta olan Oğuz'u izliyordu.Kısık bir sesle;
-'Ölme ne olur...' Diyebildi.
Bu esnada hastanede heyecanlı bekleyiş ve koşuşturmaca sürüyordu.Ameliyathane kusursuz şekilde hazırlanmış,bütün doktorlar yerini almış,bir yandan sağlık görevlilerinden bilgi alıyorlar,bir yandan da yapılacak müdahaleler üzerinde görüşler bildiriyorlardı.Orhan Kaleli ise hastanenin en dış kapısında,profesör doktor ünvanından sıyrılmış,oğlu ölümle burun buruna çarpışan bir baba olarak endişeli şekilde bekliyor ve sürekli dualar ediyordu..
Ambulansın içinde,gecenin kör vaktinde,13 dakikalık bitmek bilmeyen upuzun bir yol nihayet bitiyor,ambulans hastanenin bahçesine giriş yapıyordu.Herkes ambulansı karşılamak için dışarıya fırladı.En önde Orhan Bey.Ambulansın kapısı açıldığında,kanlar içinde yatan oğlunu gördü.Yıllarca yaralılar gören,ameliyatlara giren bu adam,ilk kez yaralı bir hasta gördüğünde sarsılıyordu.Görevliler hastayı sedyeye alırken,Orhan Bey bugüne kadar hiç olmadığı şekilde acılı ve çaresiz bir halde Oğuz'a  seslenmeye başladı;
-Geldim oğlum.Aç gözlerini!Burdayım.Oğuz!
Hızlı bir şekilde sedyeye alındıktan sonra asansöre doğru yönlenen Oğuz'un arkasından bakakalan Hilal ise, vurulduktan sonra nişanlısının başından akan kanları durdurmak için sardığı beyaz ceketinin ambulansın arkasına düştüğünü farketti.Bembeyaz ceketi kıpkırmızı olmuştu.Aldı ve koşmaya başladı.Ameliyathanenin önüne geldiğinde ise nişanlısı içeride,o ise dışarda kalmıştı...
Orhan Bey,diğer doktorlarla birlikte hemen müdahaleye başladı.Kargaşa o kadar yoğundu ki,herkes yardımcılarından bir şeyler istiyor,sesler birbirine karışıyordu.Doktorlardan biri;
-Kurşun şakaktan içeri doğru bayağı girmiş hocam.Buradan görebildiğim kadarıyla,mesafeyi de göz önünde tutarsak maalesef Serebral korteks(Beynin en dışında bulunan kabuk kısmı)'i delip geçmiş ama açıya bakarsak omurilik soğanına girme tehlikesi yok.Öyle zannediyorum alına yatay geçmiş ve ön loba saplanmış.
Bir diğer doktor ise Orhan Bey'e dönüp;
-Hocam alabilecek misin kurşunu?Şakağı açmamıza gerek var mı?
Orhan Bey ise,heyecanlı aynı zamanda korkulu hislerle kurşunu çıkarmaya çalışırken,ünvanına yakışır şekilde soğukkanlı bir tavırla cevaplıyordu;
-Sanırım gerek kalmayacak Serhat.Alacağım gibi!
Bir yandan kan takviyesi isteniyor,bir yandan sürekli yaşam destek ünitelerinden takip ediliyordu.Orhan Bey'in alnından yer alan hemşire,gözünden akan yaşlara müdahale edip etmemek arasında tereddütle düşünürken,karşısında cerrahtan çok bir acılı baba görüyor ve O'nun da gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Dışarıda ise tedirgin bekleyiş sürüyordu.Hilal'in ailesi,Oğuz'un arkadaşları,yakınları ve olayı duyan herkes akın ediyordu.Bu esnada emniyet ekipleri de haliyle oradaydı.Emniyet amiri Hilal'in yanına yaklaştı ve seslendi;
-Hilal hanım iyi misiniz?Belki tam vakti değil ama bir kaç soru sormamız gerekiyor olayla ilgili.
Bu arada arkadaşlarından biri araya giriyor ve polislere çıkışıyordu.
-Kızın halini görmüyor musunuz?Ne sorusu?Ne sorgusu yahu!
Emniyet amiri karşılık verdi;
-Bakın hanımefendi!Olayın ciddiyetinin bizler de farkındayız.Acınızı da anlıyoruz lakin tek görgü şahidi Hilal hanım ve eğer detayları kendisinden alamazsak bir şeyler için geç kalmış olabiliriz.Anlıyor musunuz?
Bağırışmanın ortasında kalan,boş gözlerle ameliyathanenin kapısına bakan Hilal doğruldu ve emniyet amirine dönüp olup bitenleri anlatmaya başladı ;
-Beni aradı.Karaköy rıhtımda buluşalım dedi.Gittim.Baktım ki Alper de orada.Onunda aramış.Aynı saatte,aynı yerde randevu vermiş.Verdiği saat biraz geçince malum hava da soğuk,üşüdük.'Tam gelmeyeceksen biz gelelim' diye arayacakken karşıda göründü.Biraz yorgun,bitkin gibiydi.Yavaşça yanımıza doğru yaklaşırken konuşmuyor,gülmüyor hiç bir tepki vermiyordu.İyice yanımıza geldiğinde soğuk havaya rağmen,kan ter içinde olduğunu farkettim.Hoşgeldin dememizle birlikte bağırmaya başladı.Belinden silahı çıkardı.Önce Alper'e,sonra bana doğrulttu.Çok korktuk.Şaşkınlıktan bir şey söyleyemiyorduk.O'nun da tıpkı bizim gibi korkulu bir hali vardı.Ne yapacağını bilemiyor gibi davranıyordu.
Hilal,tüm bunları anlatırken,sanki o anı tekrar yaşıyor gibiydi. Korkulu gözlerle sadece boşluğa bakarak konuşurken,gözlerinden akan yaşları siliyordu.
-Bir anda silahı kendi kafasına doğrulttu.Ağlıyordu.Ben yapma diye bağırıyordum ama beni duymuyor gibiydi.'Beni asla unutamayacaksınız!' Dedi ve tetiğe yavaşça basmaya başladı.Tam o anda,arkamızdan bir bot yaklaştı.Aslında tam yaklaşmadı ama arkamı döndüğümde arkamızdan hızla geçiyor olduğunu farkettim.Her şey bir anda oldu.İçindekiler görünmüyordu.Alper kaçmaya başladı.Botun içindekilerden birisi Oğuz'u vurdu!Tek bir atış yapıldı ve hemen uzaklaştılar.
Anlatılanları merakla dinleyen Amir araya girerek heyecanla sordu;
-Nereye doğru gittiler? Kaç kişi vardı?Oğuz Bey'le bağlantıları nedir?Bir fikriniz var mı?ayrıca Oğuz Bey neden o saatte,oraya çağırdı sizleri?
Heyecandan ve üzüntüden gözyaşına boğulmuş olan Hilal yanıt verdi;
-Bilmiyorum!Hiç bir fikrim yok.Onlar kimdi?Kaç kişilerdi? Neden ateş ettiler?Bilmiyorum. Allah kahretsin!Dönüp Oğuz'a baktığımda kanlar içindeydi.Başından vurulduğunu farkedince hemen ceketimi çıkarım sarmaladım ama kan durmadı.Ambulansı aradım.Sonra da burdayız işte.
Peki Hilal hanım.Siz biraz daha toparlanınca tekrar bir görüşme yapmamız uygun olacak.
Tam bu esnada ameliyathanenin kapısı açıldı.Kapıdan çıkan Prof.Dr. Orhan Kaleli'ydi.
Bir anda tüm kalabalık O'na doğru döndü.Tüm ses kesilmişti.Herkes Orhan Bey'in ağzından çıkacak güzel bir haber bekliyordu.O ise,bir doktordan çok,içinde fırtınalar kopuyor olmasına rağmen,dağ gibi dimdik duran bir baba  olarak onlara bakıyor ama konuşamıyordu.Ölümle yaşam arasında kaç dakika var? Ne kadar uzun bir mesafe var?O'nun söylemesi gerekiyordu ama içeride yatan normal bir hastadan ziyade,öz evladı olunca bir şeyler söylemek o kadar da kolay olamıyordu.Zaman herkes için aynı süratte işlemiyordu.Gecenin bütün gürültüsü kesilmiş,bütün koşuşturma sona ermiş,bir yerlerde,birileri her şeyden habersiz hayatın tadını çıkartırken,aynı şehrin farklı bir yerinde birileri yaşamak için umut bekliyordu.Şimdi herkes için bir a'raf  vaktiydi..

BEYİN ÖLÜMÜ/ GÖÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin