Erkin çok yorucu ve yoğun bir set çalışmasının ardından, bu yorgunluğunu atabilmek için söz verdiği gibi en iyi dostu Berhan ile buluşacaktı. Erkin buluşacakları mekâna geldiğinde ise Berhan çoktan Erkin'in söylediği yere gelmiştir. Erkin, Berhan'ın hafifçe sırtına vurarak, "Nasılsın abi?"
Berhan, "Ben iyiyim ama sen hiç iyi görünmüyorsun."
Erkin, "Neden? Kötü olmamı gerektirecek ne olabilir?"
Berhan, "Yapma dostum. Sen. Benim kaç yıllık arkadaşımsın. Ne zaman canın sıkılsa hep burada olmamızı istersin."
Erkin, "Abi sorun Dilara."
Berhan, "Dilara mı? Senin ne gibi bir sorunun olabilir ki Dilara'yla?"
Erkin, "Var işte bir şeyler. Ne oldu, nasıl oldu, bende bilmiyorum ama... Abi ben Dilara'dan boşanmak istiyorum."
Berhan, "Abi delirdin mi sen?"
Erkin, "Zaman içinde oldu bu düşünce. Öyle bugün vermiş olduğum bir karar değil bu."
Berhan, "İyide neden? Bir nedeni vardır."
Erkin, "Dedim ya abi zamanla kafamda böyle bir düşünce oldu. Artık her şeyin eskisi gibi olmadığını düşünüyorum."
Berhan, "Peki Dilara'ya söyledin mi bunu?"
"Hayır bilmiyor. Henüz söylemedim. Ve nasıl söyleyeceğim onuda bilmiyorum."
Erkin bu konuşmaları yaparken, Dilara'da evde Erkin'i bekliyordur. Birden hizmetli Dilara'nın yanına gelerek, "Efendim arkadaşınız Kamelya Hanım geldi."
Kamelya bu sözün ardına hemen içeri girer, hizmetli de dışarıya çıkar.
Kamelya, "Canım nasılsın?" diyerek Dilara'ya sarılır.
Dilara, "Hiç iyi değilim."
"Ne oldu? Neden böyle yüzün soluk?"
Bu sırada içeriye Dilara'nın oğlu Cem gelir.
Cem, "Hoş geldin Kamelya abla."
"Hoş bulduk canım benim. Nasılsın?"
"İyi."
Dilara araya girerek, "Oğlum hadi sen odana çık."
"Tamam anneciğim."
Kamelya, "Dilara neler oluyor Allahaşkına? Cem'i de apar topar gönderdin."
Dilara derun bir iç çekerek, "Canım bende anlayamıyorum. Bugünlerde Erkin biraz tuhaflaştı. Bende anlamadım."
Kamelya, "Belli zaten. Baksana eve gelmemiş."
Dilara, "Bunun onunla bir ilgisi yok. Bugün sette işlerin yoğun olacağını söyledi. O yüzden evde değil.
"Tamam bugün geç gelecek. Onu anladım. Başka ne gibi tuhaflıklar yani."
"Bilemiyorum ki bende anlamadım."
Kamelya, "Başka bir kadın olabilir mi dersin Dilara?"
"Hiç sanmıyorum. Bana karşı soğuk davranıyor ama öyle bir şeyle ilgisi olduğunu zannetmiyorum."
"O zaman ikiniz de boş bir vaktinizde oturun konuşun bakalım. Neymiş derdi, sıkıntısı anlarız."
Dilara, "Bende tam böyle düşünüyordum zaten."
Gürpınar ailesinde bunlar yaşanırken, Şehnaz'da, ailesiyle oturup neler yapabileceğini konuşuyordur.
Firdevs, "Şehnaz'cığım Derin'le birlikte İstanbul'a gidersiniz artık. Olmaz mı?
Şehnaz, "Olur. Bizde Derin'le bunu düşünüyorduk."
Râkım, "Ne zaman belli mi peki canım?"
Şehnaz, "Bir hafta sonra. Ama biz İstanbul'da her şeyi toparlayana kadar o bir hafta zamanımız yetmez bile. Bu yüzden yarın ya da iki gün sonra gidebiliriz. Derin'le İstanbul'da ev tutmayı düşünüyoruz da."
Râkım, "Canım kızım sen nasıl uygun görürsen öyle yap. Biz daima senin aldığın kararların arkasındayız."
Şehnaz, "Biliyorum babacığım," diyerek babasına gülümser.
Derin, "Şöyle güzel, kocaman bir villa düşünüyoruz hatta."
Şehnaz, "Evet baba. Aynen böyle düşünüyoruz." Derin'in dediklerini onaylayarak.
Râkım, "Sen yapman gerektiğini biliyorsun. Ben sana hiçbir zaman kısıtlama koymadım." Râkım bunları söyledikten sonra evlerinin aşağı katına iner ve daha sonra elinde bir beyaz şarapla döner.
Râkım, "İşte geldim hanımlar. Benim dünyalar güzeli kızımın bu haberine de böyle güzel bir kutlama yakışır."
Bunun üzerine Selda, "Sema!" diye seslenir.
Sema, "Buyurun efendim."
Selda, "Canım mutfaktan şarap bardaklarını getirir misin?"
"Hemen efendim." Sema bardakları bir tepside Râkım'a sunar.
Râkım, "Bugün güzel kızımın ve onun çok değerli arkadaşı Derin'in üniversiteyi kazanmalarını kutluyoruz," derken herkes kadeh kaldırır.
Türker ailesi kızlarının bu güzel haberini kutladıktan sonra odalarına çekilirler. Bunun için Selda, Firdevs ve Derin'e misafir odasını hazırlatır. Artık herkes elini ayağını çekmiş, o güzel ihtişamlı villa, büyük bir sessizliğe bürünmüştü.