2.Bölüm~HATIRALAR

534 187 81
                                    

       Multiemedya:Elizya

    ''Sonsuzluk olsam bile kendi içimde çok darım.''    -Kafka

  ∞∞∞∞∞

     Her aldığım nefes boğazımdan geçerken bir kıymık misali batıyordu. Etim liğme liğme olmuşcasına canım acıyordu.

    Nereye gittin anne? Neden bu hayatta beni sensiz bırakıp gittin ?

   Kalbimdeki sensizliği tek başıma nasıl dolduracağım? Hepsi cevapsız... O kadar cevapsız ki; hissediyorum içimde bir yerlerin acıdığını. Fiziksel bir acı kalmadı artık. Ama yanıyorum, kavruluyorum her geçen gün. Nereye baksam sen. Nereye yürüsem sen.

   Ağlasam, sesim kısılana kadar haykırsam ismini boş sokaklara, kalabalık mekanlara, bizi bu hale getirenlerin yüzüne ....

 ∞∞∞∞∞


    Çocuğun üzerinde gri bir sweat, koyu mavi, yıpratılmış bir kot vardı ve kafasını şapkası ile örtmüştü. Acaba tanıyor muydum? Annemden hariç buraya sadece Derin gelmişti ve yine haberim yoktu. Ona karşı verdiğim tepki yüzünden bir daha da gelmeyi düşünmemişti. Sevdiğim birilerinin bile buraya ayak basmasına dayanamazken, hiç tanımadığım birini görmek beni sinirlendirmeye yetmişti. 

    Koşar adım davetsiz misafirin(!) yanına gittim. Sinirle onu kendime çevirdim, aslında çevirmeye çalıştım. Bir kıza nazaran güçlüydüm ama bu çocuk  öyle sağlam duruyordu ki... Benim bu hareketime karşı kafasını yavaşça yüzüme doğru çevirdi.  

  Ve  yüzünü gördüğüm an büyük bir şok geçirdim. Böyle karşılaşmamamız gerekiyordu. Aylarca yaptığım plan bozulacak mıydı ? 'Hemen topla kendini Elizya' diye geçirdim içimden. Karşımdaki bana bakmaya devam ederken...

  Birden buraya neden koşarak geldiğimi hatırlayınca gözlerimin sinirden parladığına emindim.

   "Sana kim izin verdi duvarı kullanman için? Bu ne rahatlık ?" 

   diye davetsiz misafire bağırdım. Karşımdaki 'Hayırdır?' dercesine bana bakıyordu.

   "Bu duvar hatta sokak benim ve benden başkası ne girebilir ne de çizebilir. İnsanların özeline izin almadan nasıl giriyorsun ? Hem anlamadığın işlere ne karışıyorsun? Berbat ötesi bir şeklide grafitiyi tamamlamışsın."

dedim göz ucuyla benim başladığım ve onun bitirdiği gül grafitisine bakarken.

  Annemin ismini ölümsüzleştiren resim.

   Münasebetsiz çocuk gözlerini kısarak, gözlerimi üzerimde gezdirdi. Bu rahatlık, beni çıldırma yoluna doğru götürüyordu.

   "Kimseye sormadım veya izin almadım. İhtiyaç da duymuyorum. İstersem tüm sokağı boyarım.  Paranın geçmediği bir yer yok."

  dedi ve benden gözlerini çekerek duvara boya sıkmaya devam etti. Ukala, bu sokak benim, tek kuruş paran burada geçmez, sana olan nefretim o kadar artıyor ki...

   Boyaların olduğu çantaya sinirden bir tekme attım, hayır hayır çanta bana tekmeyi geçirmişti. 'Ah' diye acıyla inledim, yüzümü ekşittim. Canım fazlaca yanmıştı. Çocuk beni takmamıştı bile. İçimden kendi salaklığıma ve karşımdakine saydırdım.

  "Bu sokaktaki tüm grafitileri ben yaptım ve burası benim, yapmanı istemiyorum"

  diyerek çocuğa bağırmaya başladım.

  Hayır bana cevap vermeye tenezzül bile etmiyordu. Ne sanıyordun ki sen kendini?  Yere eğildim ve çantanın içerisinde duran bir spreyi alarak duvara gelişi güzel sıktım. Oh olsun!  

 Çocuk bana döndü ve gözlerinden ateş fışkırırcasına  bağırdı.

"Ne yapıyorsun lan sen?"

Hım korkmalı mıydım? Sanmıyorum. Hem bu kime bağırıyordu?

"Burası benim demiştim sana"

dedim ve sırıttım. Çocuk bir an düşündü ve benden birkaç adım uzaklaştı. Yere eğildi, içerisinde spreylerin bulunduğu çantaya elini uzattı. Rastgele bir sprey aldı ve gözleri ile etrafını inceledi. Sonra bir yerde gözleri sabit kaldı. Nereye baktığını görmek için onun ile aynı açıya döndüm.

Beyaz duvar....

  Annem ile yaptığımız ilk grafiti...

  Aklıma gelen düşünce gözlerimin fal taşı gibi açılmasına neden oldu. Hayır, sıkamaz değil mi spreyi duvara? Aynı benim yaptığım gibi.

  Buna dayanamazdım. Koşmaya başladım, ona yetişmeliyim. Allah'ım lütfen, lütfen, lütfen...

 ''Bu sokaktaki  tüm resimleri sen yaptın ha? Şimdi en güzelini bozacağım.'' dedi iğrenç bir ses tonuyla.

  Tam spreyi duvara sıkıyordu ki önüne geçtim, yüzüme doğru spreyin gazı geldi, gözlerimi saniyesinde kapadım. Çocuk beni umursamadan yana iterek duvara tekrar yöneldi. Tabi yere düşmüştüm ve ağlamaklı çıkan sesimle yalvardım. 

" Ne olur onu bozma..." 

  Sesim o kadar kuvvetsiz çıkmıştı ki. Ağlamam gitgide şiddetleniyordu. Bir şey düşünemiyordum artık. Omzumda bir el hissettim. Kafamı yavaşça omzumun üzerindeki ele çevirdim. Kim olacaktı zaten, o nefret edilesi adam.

   Ayağa kalkmam ile  çocuğa bağırmam bir oldu. 

 ''Seni beyinsiz. O özeldi, annemden bana kalan sayılı hatıralardan biriydi. Annem ile yapmıştık biz onu, beraber, anlıyor musun?" 

   Kelimeler dudaklarımdan bir bir dökülürken yüzüme yapışan saçlarımı elimin tersiyle ittim ve gözlerimden süzülen yaşları umursamadan çocuğun göğsüne doğru yumruklarımı savurdum, istemsizce...

  İçimden bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Yine bir boşluk beni içerisine çekiyordu. Kalbimin sızlaması beni geçmişe götürmeye yetmişti. Birdenbire gözlerimin önüne gelen annemin kanlı yüzü... Vücudum kasıldığı için bacaklarımda hissettiğim karıncalanma. 

 Ağlamamın sesi ve şiddeti birden arttı. Kendime engel olamıyordum. Belki de olmak istemiyordum. Sırtımda hissettiğim soğuk eller ile irkildim. Biraz önce yalvarmalarıma rağmen beni birazcık bile umursamayan çocuk kollarını sıkı sıkı bana sarmıştı.

 'Özür dilerim'

dedi kulağıma fısıldarcasına. Bana karşı böyle yaklaşmasına şaşırsam da sinirle ittirdim onu ve kollarının arasından ayrıldım. Son bir kez gözyaşlarımı silerken nefretimin iyice arttığı kişiye baktım. Hiçbir şey anlamadığını belirtir gibi o da bana bakıyordu. Beyinsizin beni düşürdüğü  yerde telefonumun çaldığını fark ettim ve oraya yöneldim. Eğilerek telefonumu yerden aldım. Tozlu erkanını sweatimin üzerine sürdüğümde elime batan cam kırıkları ile dişlerimi sıktım. Yine ekranı kırılmıştı. Umursamadan telefonumu cebime koydum.

Buğulu gözlerimle duvara ve çocuğa son kez baktım. Sonrasında ise koştum, koştum, koştum.

SONSUZLUĞUN SONUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin