Uçurumdaki Kelebek.
4. BÖLÜM: CENNETİN SOĞUK AYAZI
"...kalbinde ve ruhunda."
***
Çığlıklarımı sessizliğe kinitledim.
O kadar çok bağırdım ki; ses tellerim titreşirken boğazımda, acı gözyaşı olarak süzüldü yanaklarımdan. Gözyaşlarımı alıp zincirlemek istedim ses tellerime.
Ürpermiştim; Kaan meleğine son kez "soğuktur orası, üşürsün sen" derken. O an aklı ermiyordu melek dediğinin cennet olduğuna.
Dudakları alnımdayken; bir damla daha kaybetti gözleri. Gözyaşı, yanağımdan çeneme geldi. Onun gözyaşı bile bende can buldu.
Korktum.
Kelimeler kifayetsiz kaldı korkuma.
Ağlaması bile canımı benden alırken; derin hıçkırıklarını sınav olan bu dünyaya bırakırken nasıl dayanacağımı bilemedim. Alıp sormak istedim, yanında minicik kaldım. Silmek istedim gözyaşlarını, yenileri geldi ardından.
Adımlarımı hızlandırdım.
Kalbimin gümbürtüsü kulaklarımı sağır ediyordu. Duyma yetkimi kaybetmiş gibiydim.
Biraz daha sıkıca sarıldım koluna. Benim onu ayakta tutmam gerekirken o beni ayakta tutuyor gibiydi. Bir damlanın düşüşünü soğuk havada donmuş ellerimde hissettim; sıcak bir gözyaşı damlası...
Ardında gelen derin bir iç çekiş saatlerce ağlayışın habercisi gibiydi. Boşta olan elimle başını omzuma yatırdım. Burada; boynumda kıyafetimi ıslata ıslata ağlayacaktı.
"Annem," diye fısıldadı, saatlerdir dediği tek kelimeyi yeniden dudaklarında serbest bırakarak. "Annem."
Zordu. Çok zordu. Karşımızdaki mezarda gömülü bir beden vardı. Ruhu yaşıyordu fakat ölmüş bir bedendeki ruha nasıl sarılacaktı şimdi?
Dualar okunmuş, cenazeye gelen her insan Kaan'la vedalaşarak gitmişti.
Gözlerimi kapadım. Gözlerimin önüne akın eden birkaç görüntüyü elimin tersiyle itmek istesemde yapamadım, çok ağır geldi. Çok...
Tuttuğu kürek ellerinde zangır zangır titriyordu. Ellerini alıp sarmak istedim ama annesi için son görevini yapmasına izin vermeliydim. Onu izlerken ağladım. Yumruk haline getirdiğim elime tırnaklarıma geçirmiştim. Tırnaklarım bir süre sonra derimi açıp ufak kan damlalarının avcuma dolmasına sebep olmuştu ama o an ruhum o kadar bulanık bir acıyla yüzüyordu ki avcumun yavaş yavaş kırmızıya boyandığını fark etmemiştim. Bir meleği kaybetmek... Bir anneyi kendi ellerinle toprağa teslim etmek...
Görüş açım tamamiyle yok oldu. Kasırga gibi esen bir rüzgâr gözlerime karanlığı zorunlu kılarken aklıma kendi annem geldi. Aylardır kokusundan uzak olduğum annem...
"Verdim annemi toprağa," diye fısıldadı Kaan, titreyen çenesiyle. Küçük çocuklar gibi topraktan kirlenmiş ellerini iki yana açarak dudaklarını büzdü. Bu hareketi kesinlikle bir şey istemek için değildi. Daha çok "Annem gitti, Hayal. Ben şimdi neden yaşayayım?" demek istermiş gibi.
Dudaklarına "Konuşma!" emri vermiş gibi her şeyi içine atıyordu. Ah... Konuşsa... Konuşsa; dökse içini bana. Sevsem yaralarını, okşasam o güzel kalbini, "Annen burada." desem... Diyemiyordum, çünkü izin vermiyordu buna. Ruhu; kelimelere zincirlenmiş o acı nükset, bedenini susturmuş, konuşmaması için dövmüştü. Konuşsa ölecekmiş gibi davranıyordu ruhu ama bilse, bilse konuştuğunda; ağladığında içindeki fırtınayı dışarıya saldığında rahatlayacağını bir saniye bile engel koymayı düşünür müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUMDAKİ KELEBEK
Novela JuvenilHayal AKBAŞ; avcunun içine kırık cam parçasıyla diktiği umutları olan, sadece birkaç ay sonra bedeni toprağın altında yatacak bir kız. Aden KORAY; tek sığınağı hastane yatağında yatan amcası... Aile kelimesinin sadece kelimeden ibaret olduğu bir...