Alarm ötmeye başladığı andan itibaren ona savaş açmaya başlamıştım. Fakat şu lanet olasıca icat kapanmak bilmiyordu. Sonunda bu savaşta alarmın sesine yenik düşerek göz kapaklarımı araladım.
Bugün oldukça işim olduğunu farkedip hızla yataktan fırladım. Üzerimdeki beyaz, bazı yerlerinde altın işlemeler buluna geceliğimi bir kenara fırlattım ve üzerime beyaz bir etek ve toz pembe sade bir tişort geçirdim.
Tam evden çıkacakken telefonumun sesi kulaklarıma ulaştı. "Tabii ya! Telefonumu unuttum." diye aklımdan geçirdim. Hızla odama gidip telefonumun melodisini takip ederek kıyafetlerimin altında telefonumu bulmaya çalışırken ses kesildi ve bende bir "Off" çekerek kendimi koltuğa attım. O sırada bir kırılma sesi duyuldu ve hızla ayağa fırladım.
"Telefonuum!" diye bağırmaya başladım. Telefonumun üzerine oturmuştum! Elime alıp biraz inceledim. Neyseki AYFONUMDA sorun yoktu. Tabii ekranının boydan boya çatlaması ve dokunmatiğinin çalışmaması dışında.
Kendime bunun icabına sonra bakacağıma dair bir hatırlatma yaptıktan sonra telefonu çantama attım.
Kendimi hızla evden dışarı attım. Kesinlikle Kaanla buluşmamıza geç kalmıştım ve arayan da oydu herhalde.
Otobüs durağına geldiğimde kartımı bulabilmek için karıştırdım fakat yoktu şu lanet şey.
Sinirden yerimde tepinmeye başlayınca yanıma yaşlı bir teyze geldi ve :
"Yavrum bir sorunun mu var? Eğer bir sorunun varsa yapabileceğimiz neyse yapalım." diyince utançtan kıpkırmızı kesildiğimi farkettim ve hemen kendimi toplamaya çalıştım.
"Yok, teşekkürler teyzecim." diye yanıtladım teyzeyi.
O sırada otobüsün geldiğini farkettim ve kaçırmamak için kartım olmamasına rağmen otobüse atladım.
Bari para ödeyeyim diye düşünerek elimi cüzdanıma attım. Yanımda sadece bir yüzlük vardı ve bakışlarım bir yüzlüğün bir şoförün üzerinde gidip geliyordu.
Şoför Amca:
"Paran yoksa in kızım. Ben seni götüremem parasız pulsuz." dedi ve bana kapıyı işaret etti.
Ben de tereddütle de olsa adama yüzlüğü uzattım.
Adam elimden yüzlüğü alırken afalladı ve şöyle bir kaldırıp baktı.
Sonra hiddetle ayağa kalkıp:
"Dalga mı geçiyorsun kızım sen benle? Çık git arabamdan!" dedi ve beni hafifçe ittirdi. Yüzüme yüzlüğü fırlattı ve benim boş anımdan yararlanarak beni otobüsten çıkarıp kapıyı kapattı.
Taksiye para veremezdim çünkü Kaan biraz zengin biriydi ve onunla bir yere gittiğin zaman ucuzdan yırtamazdın.
Bu yüzden iş ayaklara düştü diyip yürümeye başladım.
Bir süre sonra 8 cm topuklu ayakkabılarım yüzünden ayaklarımın kopacağını -ciddi ciddi kopacağını- düşünüp ayakkabılarımı elime aldım ve çıplak ayaklarımı tozlu yollarla tanıştırdım.
Neredeyse ayaklarımı hissedemeyeceğim kadar yürüdükten sonra buluşacağımız kafeye vardığımı anlayıp ayakkabılarımı giydim.
İçeri girip etrafı incelemeye koyuldum. Kahverengi masalarda eskitme kullanılmıştı ve gerçekten her yer nostalji kokuyordu.
Kesinlikle lüks bir yerdi.
Sonunda Kaanı bulduğumda onun buz mavisi sinirli gözleriyle karşılaştım.
Yanına korkak adımlarla ilerlerken onun sert sesiyle irkildim:
"Dur. Olduğun yerde dur. Bitti. Sana bunu söylemek için çağırdım. Tamam mı? Seviylerimiz çok farklı. Şimdi git ve fakir arkadaşlarınla doya doya takıl küçük hanım." dedi ve omzuyla beni ittirerek çekip gitti.
İşte o an anladım Kardelenimi bulamadığımı. Benim için savaşmayı göze alan çiçeği bulamadığımı...
Beni, ben bir papatyaymışım gibi yoluyordu bu adam. Seviyor sevmiyor mu yapıyordu bana güç veren yapraklarımla. Güçlerimi yoluyor bitiriyordu.
O sırada gözümden bir damla yaş süzüldü. Dolgun yanaklarımdaki yolunu buldu ve yoldaşlarını beraberinde getirerek aktı.
Giderken hayatımın renklerini bulandırdı bazen... Ve bazen de hayatımdaki siyah izleri sildi.
Çantamı hırsla kaptım ve arkasından bağırdım:
"Hadi kaç! Ya da kaçtığını san! Seni kovalayan birisi olmayacak ama. Bundan emin olabilirsin!"
Çoktan uzaklaştığını bikiyordum fakat içimi boşaltmak istemiştim.
Sinirle mekandan ayrıldım ve sahile doğru koşmaya başladım.
Buraya yakındı. Göz yaşlarımın görüş alanım dışında hayatımı da bulandırmasından nefret ediyordum
Birden dizlerimin bağı çözükdü ve kendimi yerde buluverdim.
Başımdaki papatya tacım yere düşmüştü ve kahverengi saçlarımı artık engelleyemiyordum. Yüzümü kapatan saçlarımın ardından güçlükle de olsa bir adamın bana yaklaştığını fark ettim.
Benim yaşlarımda olduğu net olarak belliydi.Kaslı kollarını birden sırtımda ve bacaklarımda hissettim.
Ayak bileğim oldukça ağrıyordu. Fakat bu umrumda değildi. Beyaz yapraklarım etrafta uçuşurken masum papatya kadın olmanın ne anlamı vardı ki?
Bunları düşünürken bilincimi yavaş yavaş kaybettiğimi hissettim ve son hatırladığım şey başımın adamın omzuna gömüldüğüydü.
Lütfen yorum yapıp vote verelim arkadaşlar. Sizi seviyorum. Öptüüm 😘😘😙😍 !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌼 Papatya Kadın 🌼
Teen FictionAhsen...İlkbaharda incecik, narin bedeni ile salınan masum, beyaz papatyaydı o. Seviyor mu, sevmiyor mu yapraklı kadın... Başlara taç olan kadın... Güvercin kanatlı kadın... Ateş... Kışın kara bile dayanıp sevdiği için, sevdiğiyle buluşmak için kafa...