Eveet! Medyada yeni Ahsen'imiz vaar! Karakterimize uygun buldunuz mu acabaa?
Ertesi gün erkenden kalktım ve hızla giyindim. Bu sefer değişiklik yapıp mavi bir elbise geçirdim üstüme.
Kalkar kalkmaz direkt duvardaki saate bakmıştım. O kadar heyecanlıydım ki. En azından işimden olamdım diye geçiriyordum içimden.
Bu sefer otobüs kartımı yanıma almayı ihmal etmedim birkaç gün önce olanlardan dolayı. Telefonumu da yanıma aldığımdan emin olup koştura koştura otobüs durağına varmaya çalıştım. Sonunda vardığımda hemen otobüs geldi. Tam kartımı uzatacaktım ki otobüs şoförünün yüzü dikkatimi çekti. Bu o gün kavga ettiğim adamdı. Adama uzun uzun bakınca herhalde rahatsız oldu ve bana döndü. Sonra anında gözleri kocaman açıldı.
"Bu sefer kartın yada param var dimi?" diye sorunca başımı salladım ve kartımı uzattım. Yaklaşık 10-15 dakika içerisinde iş yerine varmıştım. Saate baktığımda saatin daha 9 olduğunu farkettim. Sonradan kafama dank etti. Duvardaki saat 1.5 saat ilerideydi. Özellikle önce gelmek istemiştim. Ama bu kadar da değil!
Neyse bu 2 saatimi kafenin önündeki masalardan birinde yeni telefonumla ilgilenerek geçirdim. Sonunda saat 11' i bulduğunda bir anda içime bir enerji doldu. Ateş'i görünce enerjim iyice arttı.
Beraber kafenin içine geçtik. Sonunda bir masaya oturduğumuzda Ateş:
"Bak,sana kuralları söyleyeceğim papatya. Ah, pardon adın Ahsen'di değil mi? Hmm. Olsun. Böylesi daha çok yakıştı papatya. Neyse devam edelim. Ne diyordum? Hah, kurallar. Bana normal hayatta adımla hitap edebilirsin. Ama iş hayatı bu. İş yerinde ben Ateş Bey'im. Bir sekreterin patronuna ismiyle hitap etmesi pek hoş olmaz değil mi papatya?"
Ben öylece kafamı sallarken Ateş:
"Aferin, ben de öyle düşünmüştüm. Tamam, devam edelim şimdi. Senin iş yerinde görevin benim randevularımı ayarlamak, dosyalarımı taşımak falan filan. Bilirsin, klasik sekreterlik işi." Bu söyledikleri karşısında birtek kafamı salladım. Söyleyecek bir şey bırakmıyordu açıkçası. O böyle kuralları anlattıktan sonra yola koyulduk. Yaklaşık 25 dakika sonra büyük, görkemli bir binadan içeri girdik. Ateş, güvenliğe selam verdikten sonra asansöre bindik. 25. katın düğmesine basınca:
"Oha. Naptın ya. Yüksek basınçtan ölürüz orda." dedim elimi ağzıma kapatıp. Zaten büyük olan gözlerimi daha çok açabilirmiş gibi açtım. O, yüksek sesli bir kahkaha atıp bana bakmakla yetindi. Allah'tan bir tek ikimiz vardı asansörde. Yoksa rezil olmuştum çoktan.
Ölüm gibi gelen bir sürenin ardından sonunuda 25. kata ulaşmıştık.
Asansörden çıkarken dudağının bir kenarı kıvrıldı ve:
"Ne o. Ölmemiş gibisin?"
Bu sözlerinin üzerine gözlerimi devirdim ve:
"Ha-ha-ha. Ne kadar komiksiniz Ateş Bey. Acaba hangi fıkra kitaplarını okuduğunuzu öğrenebilir miyim?"
"Kültürümüz gereği Temel Fıkraları. Sana bir bilgi olsun. Trabzonluyum" dedi ve bana göz kırptı.
Sonunda büyük bir masanın yanına geldiğimizde:
"İşte burada yürüteceksin işleri. Bak bu da senin asistanın Alev." dediğinde yüzümü hemen masamın yan tarafındaki masada oturan hafif balık etli sevecen kadına döndürdüm. Bana gülünsedi ve elimi sıktı.
Ateş kaldığı yerden sözlerine devam etti:
"Normalde asistanım Alev'di. Ama onu ortağım Kenan istediği için onun asistanı oldu. O senin yardımcın, sen de onun. Şimdi ben odama geçiyorum. Bana bi Türk Kahvesi getir. Bol köpüklü, orta olsun" diyip bir kez daha bana göz kırptı.
"Peki Ateş Bey." dedim 'Bey' lafını vurgulayarak.
O beni umursamadan odasına girdi ve kapıyı kapattı. Ben de Alev'e kahve yapabileceğim bir yer sordum. Sonunda mutfağın yerini öğrenince koşa koşa mutfağa vardım. Orada ben kahveyi yaparken bir adam geldi ve:
"Neden kahve makinasıyla yapmıyorsun?" diye sorunca irkildim. Sanırım işime oldukça odaklanmıştım.
"Bilmem ki. Böyle daha güzel." diye kahve makinasını farketmediğimi çaktırmamaya çalıştım.
"Burada çalışanların kendilerine kahve yapmalarına falan izinleri yok biliyorsun değil mi?"
"Hıı biliyorum." diyerek bir yalan attım.
"Burada yenisin galiba. Seni daha önce hiç görmedim."
"Haa, aynen yeniyim de sağa ni gülüm?" dedim ve adama döndüm. Yüzünde rahatsız edici bir sırıtış yerleştirmişti.
"Yakında bana ne olduğunu görürsün gülüm." diye beni taklit etti ve bir kahkaha fırladı dudaklarından.
"Tamam, madem çalışanların bir şeyler içme izni yok ikile o zaman. Hadi." dedim ve hazırladığım kahveyi alıp mutfaktan çıktım. Ateş'in kapısını tıklattıktan sonra "Gir!" emrini duyunca içeri girdim.
Kahveyi uzatıp beğenip beğenmediğini anlamak için biraz bekledim. Kahve fincanını biçimli dudaklarına götürdü ve bir yudum aldı. O anda ağzındakileri de püskürtmesi bir oldu. Ben hemen ayy noldu ki triplerine girip peçete aramaya başlarken Ateş bana bağırıyordu:
"Kızım, bu ne?! Tuz atmışsın lan bunun içine!" derken ben elimi saçlarıma götürüp:
"Hay Allah! Öyle mi yapmışım yaa. Hep o meğmenetsiz suratlı yüzünden biliyo musun? Beni lafa tuttu o hep. Ondandır. Yoksa ben hayatta yapmam öyle şey" diye saçma sapan konuşmaya başlamışken sözlerimin arkasını kesip:
"Tamam. Git işine. Bir daha olmasın bak!" dediğinde azıcık ucundan tırstım ve korkudan fısıltı gibi çıkan sesimle:
"Peki" dedim ve odadan ufak adımlarla çıktım.
Bütün gün dosya getirip götürmeyle geçti ve ufak yara izleriyle günü tamamladım. Tabi yani azıcık dosyaları düşüp yere saçmış olabilirdim ama olsun.
Merhaba arkadaşlaar! Biraz kısa bir bölüm ama olsun yani. Normalde bölümü daha sonra yazıcaktım ama hemen yazayım dedim. Birkaç saatte ancak bu kadar oldu. Yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyoruum ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌼 Papatya Kadın 🌼
Teen FictionAhsen...İlkbaharda incecik, narin bedeni ile salınan masum, beyaz papatyaydı o. Seviyor mu, sevmiyor mu yapraklı kadın... Başlara taç olan kadın... Güvercin kanatlı kadın... Ateş... Kışın kara bile dayanıp sevdiği için, sevdiğiyle buluşmak için kafa...