Gözlerimi açtığımda kendimi bir hastane yatağı içerisinde bulmayı beklemiyordum.
Üzerinde yine beyaz elbisem vardı. Elim birden başıma gidip papatya tacımı aramaya başladı.
Fakat yoktu. Onu sahilde düşürdüğümü hatırladım.
Olamaz diye geçirdim içinden. O bana annemden yadigardı. Annem beni yıllar önce bırakıp gitmiş ve son olarak elime o tacı tutuşturmuştu.
Hemen üzerimdeki çarşafı kenara ittim ve doğruldum. Tam o sırada bir adamın başımda beklediğini farkettim. Şık giyimli ve yapılı birisiydi. Her halinden belli oluyordu düzgün bir meslek sahibi olduğu. Kafası hafifçe yana düşmüş ve saçları isyankarca dağılmıştı.
Sonra adamı anımsamaya başlamıştım. Beni sahilden buraya getiren adamdı bu.
Daha sonra kolumu birşeyin zorladığını farkedince bakışlarımı koluma yönelttim. Kolumdan bir serum hortumu sallanıyordu.
Serumu da yanımda sürükleyerek adamın yanına ürkek ve ağır adımlarla yaklaşmaya başladım.
Adam biraz hareket edince panik oldum ve panikle elimi geri çekmemle masadaki vazonun paramparça oluş sesi kulaklarımda çınladı.
Zalımın oğlu hafifçe hareket etti ve gözlerini araldı.
Kahverengi gözleri havayla tanışınca kendini alıştırmak için birkaç defa kirpiklerini kırpıştırdı.
Kendine geldiğinde benim ayakta olduğumu farkedip:
"Sen ne yapıyorsun burada. Yatar mısın yerine!"
"Yanı başımda tanımadığım bir adam varken yatağımda yatamıyorum canım." dedim iğneleyici bir tonda.
Adam:
"Peki o zaman." dedi ve ceketini alıp odadan çıktı. Arkasından kapıyı çarpmayı da eksik bırakmadı tabii.
Somurtarak yatağın üzerine oturdum. Kollarımı mızmız küçük bir çocuk misali bağlayıp kapının arkasını görebilecekmişim gibi kapıya odaklandım.
Aradan çok geçmeden içeri bir hemşire girdi. Beni ayakta görünce bana gülümsedi ve serumumu çıkardı.
"Yanınızdakı beyefendi nerede? Size oldukça yardımcı olmuştu. Teşekkür etmediyseniz bence bir teşekkür etmeliydiniz." dedi ve ardından aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü ve:
"Hem bu kadar tanınmış bir iş adamının kollarında buraya gelmek de sizin için güzel olmuştur eminim." dedi ve odadan çıkmak üzere beyaz eski kapıya yöneldi.
Merakıma yenik düşerek kadının arkasından seslendim:
"Madem o kadar tanıdık ben niye tanımıyorum onu. Adı ne ki?"
"Ateş Korhan. Duymadın mı hiç? Garip."
Adamın adı tanıdık geliyordu. Onu bulunca teşekkür etmeyi kafamın bir köşesine not ettim ve hazırlanmak üzere odanın küçük lavabosuna yöneldim. Üzerime dizlerimden kan bulaşmıştı. Bu yeni kıyafetler nereden gelmişti bilmiyordum ama tam bedenime göreydi ve işime yarayacağa benziyordu.
Tam sevdiğim gibi beyazdı. Üzerime beyaz dantelli bir büstiyer ve yine beyaz, dar bir pantolon.
Hızla kıyafetleri üzerime geçirdim ve Ateş Bey'i bulmak için hızla aşağı inmek için yola koyuldum.
Aşağı indiğimde uzunca bir süre onu aradıktan sonra nihayet binanın duvarına yaslanmış vaziyette sigara içerken buldum.
"Şey...Sizden özür dilemek için gelmiştim aslında." dedim utama sıkıla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌼 Papatya Kadın 🌼
Teen FictionAhsen...İlkbaharda incecik, narin bedeni ile salınan masum, beyaz papatyaydı o. Seviyor mu, sevmiyor mu yapraklı kadın... Başlara taç olan kadın... Güvercin kanatlı kadın... Ateş... Kışın kara bile dayanıp sevdiği için, sevdiğiyle buluşmak için kafa...