2→Kayıp ★

6 1 0
                                    

Doğu'nun anlatımından:

"Lan Doğu! " arkamı dönmemle birlikte şerefsiz Ercüment'i gördüm. Bu piç yakamı bırakmıyordu. Yıllardır benimle dur durak bilmeden uğraşıyordu. Ikimizde üniversitedeydik. Ben okulun yüzme takımındaydım. Tabiki o piçte takımdaydı. Onunla aynı takımda olmak o kadar berbattı ki, anlatmam imkansızdı.
"Bugün gelecek misin antremana?"
"Sana ne lan?"
Burnumun dibine kadar yaklaşmıştı. Şimdi o suratına bir tane indireceğim.
"Hayırdır? Yine canın birine mi sıkıldı? "
Gözlerimi kapattım ve derin nefes aldım. "Sen varken canım başka birine sıkılabilir mi?"
"Haha yine beni kıskanıyorsun. Oğlum bırak lan şu kıskançlıkları. Bak ben bırakalı yıllar oldu. Biraz abini örnek al!''
"Ercüment ben şimdi seni çok güzel örnek alacağım." dememle birlikte tam gözünün üstüne sağlam bir kafa geçirdim.
"Ercüment! " Karşıdan Ercüment salağının kız arkadaşı Cemre geliyordu.
"Uzaklaş Cemre buradan!"
Ercüment'in cümlesine gülerek karşılık verdim. "Ne oldu? Çok mu duyarlısın yoksa?"
Cevabıma karşı ellerini yumruk yaptı. Bu hareketine karşı gülmeden edemedim. "Ne o Ercü? Beni mi dövmeye karar verdim. Vur bir tane. Ama sıkı olsun. Sonra darılıyorum bak!"
Ercüment daha dazla dayanamadı ve yumruk yaptığı elini gözüme geçirdi. Geriye doğru biraz sendeledim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda kaşlarını çatmış
ve gözlerini kısmış bir şekilde bana baktığını gördüm.
"Şimdi sen görürsün," dememe kalmadan karşıdan Cahit Hoca'nın geldiğini gördüm ve kendimi zor da olsa durdurdum.
"Gençler ne oluyor burada?"
"Hocam arkadaş kaşınıyor da."
Ercüment'i boş bulduğum da bitirecektim. Kararlıydım.
"Ercüment!" Cahit Hoca uyarıcı bir tonda konuşmuştu.
"Ercüment ben seni kaşıyacağım şimdi. "
Cevabım üzerine Cahit Hoca araya girdi. "Yeter beyler burası ilkokul değil. Bir üniversite ve ona göre davranın. Şimdi dağılın."
Bir süre ona dik dik battıktan sonra geri geri ona bakarak yürüdüm. Önüme döndüm ve üniversitenin ilerisindeki durağa yürümeye başladım. Cüzdanımı çıkardım ve içinden kartımı aldım. Acaba içi dolu muydu? En son iki gün önce yükletmiştim. Umursamamaya karar verdim. En fazla kartın içi boşsa, yürürdüm. Zaten bu siniri ancak böyle atabilirdim.
Eve gidip derslerime çalışmam lazımdı. Ama dersten önce bir bara uğrayabilirdim. Bir bira içip eve gitsem mi diye düşündüm ama o zaman kafa dağılınca nasıl ders çalışacağımı düşündüm.
Beni düşüncelerimden kurtararak otobüs geldi. Otobüse bindim ve kartı uzattım. Umarım sistem kartı okurdu. Şanslı çıktım ve okudu da.
Otobüste her yer her zamanki gibi doluydu. Sağlam durabilmem için bir demire tutundum. Sırt çantamdan kulaklığımı çıkardım. Mp3 kullanıyordum. Telefonum yoktu. Evet çok ilginç. Telefon bağımlısı değildim. Bir ihtiyaç olabilirdi ama benim bu zamana kadar ailem ve üniversitedeki en yakın arkadaşım hatta kardeşim dışında konuşmaya ihtiyaç duyabileceğim bir durum olmuyordu. Sadece arada bir turnuvalar ve antremanlar oluyordu ve onların haberini almak bazen sıkıntı olabiliyordu. Ama sağolsun Selçuk bana haberi anında iletebiliyordu. Telefona harcayacal zamanım yoktu. Derse ve bara oldukça zaman harcardım. Akşamları ders çalıştıktan sonra mutlaka uğraşmaya çalışırdım bara. Ama derslerden kafamı kaldıramaz haldeysem, uğramam sıkıntı oluyordu.

Otobüsten indim. Apartmanın önüne yürümeye başladım. Köşeyi dönünce duman görmeye başladım. Gökyüzünü kara dumanlar kaplamıştı. Dumanların geldiği tarafa kafamı çevirdiğimde, bizim apartmanın alev topuna dönüştüğünü fark ettim. Koşarak apartmanın önüne geldim ve etrafı gözlerimle taramaya başladım. Apartman sakinleri aşağı inmişti. Annemi arıyordum, babamı arıyordum, Pınar'ı arıyordum küçük kardeşimi. Insanları yara yara geçiyorum. Ağlayarak birbirine sarılanlar, biribirine teselli verenler...
Etrafıma şok içerisinde bakınırken,
acılı ambulansın sesi kulaklarımı doldurdu. Bina cayır cayır yanıyordu. Içim kan ağlıyordu. Lanet olsun! Ailem neredeydi?
Telefon... O şeye ilk defa ihtiyacım olmuştu. Gözlerim tanıdık birilerini aramaya başladı. Hayri Amca'yı bulursam, o bana yardım edebilirdi.
Ileride Hayri Amca ve ailesini gördüm. Hayri Amca babamın en yakın arkadaşıydı. Aynı zamanda da komşumuzdu. Koşarak onun yanına gittim.
"Hayri Amca annem, babam, Pınar nerede? Yoksa hastaneye mi kaldırdılar? "
Hayri Amca bana duygulu olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde baktı. Ne oluyordu ya?
"Hayır... Hayır..." Hayır ya. Yoksa içeride mi kaldılar? "
Ambulans görevlilerinin hızla içeriden ellerinde bir sedyeyle çıkmalarını seyrettim. Hızla yanlarına koştum. Ama aniden babamı sedyede kıpırdamadan yatarken görünce yerime çivilendim. Yanağımdan sakin bir damla düştü. Ağzımdan fısıltıyla "Baba..." kelimesi döküldü. Nefesim kesildi. Bacaklarıma yüklenebildiğim kadar yükledim ve yanına zorda olsa ulaştım.
"Iyi mi o?" diye sorabildim.
"Nabzı çok düşük."
"Kurtarın onu!"
"Çalışacağız."
"İçeride başka birileri kaldı mı? "
"Evet içeride dört kişi kaldı. ama maalesef hepsini de kaybettik. Bakın geliyorlar."
Başımı apartman girişine çevirdim.
Gördüğüm görüntü karşısında adeta kanım dondu. Annem... Pınar'ım... Allah'ım bana güç ver.
Üstü fermuarla kapatılmış, sendeye bağlanmış dört beden çıktı apartman girişinden. Dört cansız beden...
"Anne!" diye yanına koştum. "Açın üstünü! "
Tepkisiz kaldılar. "Size açın dedim! "
Yavaş yavaş üstünü açtılar. Kendimi o görüntüye hazırlamaya çalıştım. Fermuar yavaş yavaş indi. Gördüğüm görüntü karşısında yıkılmıştım. Evet, artık benim bir annem yoktu. Onu kaybetmiştim. Artık onu hatıralarımda ve düşlerimde hayal edebilirdim. Güzelim yüzü yanıklarla ve kül karalarıyla doluydu.
Annemin yanına bir cansız beden daha koydular. Onun kim olduğunu biluyordum. Canımdan çok sevdiğim küçük prensesim... Pınar'ım... Abisinin küçük meleği, artık cansız bir şekilde yatıyordu. Gözlerimdeki yaşları durduramıyordum. Ağlamaktan nefret ederdim ve bir erkeğe ağlamayı saçma da olsa yakıştıramazdım. Ama şuan düştüğüm durum içler acısıydı. Ben ilk aşkım annemi, küçük prensesim kardeşimi kaybetmiştim. Belki de her zaman kendime idol olarak gördüğüm babamı da kaybedecektim. Kendimi kimsesiz hissettim.

Soğuk bedenler birer birer ambulansa yerleştirildi. Ambulans görevlilerini herkesten uzaklaşmış ve bir kaldırım kenarına oturmuş izliyordum. Omzumda bir el hissettim. Başımı kaldırdım, elin sahibine baktım. Hayri Amca'ydı. Gözleri kızarmış bana bakıyordu.
Ayağa kalktım. Hayri Amca bana bir süre baktı ve "Oğlum..." dedi. Kendimi tutamadım ve o nefret ettiğim şeyi yaptım. Gözlerim doldu ve 'amcama' sarıldım.
Ellerimle gözlerimi sildim. Benim her hareketimi izliyordu. Gözlerinin dolduğunu farkettim. Aklıma babamın hâlâ hayatta olduğu geldi.
"Hayri Amca... babam..."
Konuşamıyordum. Iki kelimeyi bir araya getirip bir cümle oluşturamıyordum. "Evet oğlum...baban..."
"O yaşıyor değil mi? Babam hayatta değil mi Hayri Amca?!"
"Hayatta oğlum. Ama durumu... pek iç açıcı değil. Onu kurtardıklarında durumu çok kötüymüş. Ellerinden geleni yapacaklarını söylediler."
Allah'ım lütfen yaşasın... O benim hayattaki tek varlığım.

"Kendini yinede her şeye hazırla oğlum. Güçlü olmaya çalış. "

"Hayri Amca...ben... inanamıyorum. Sabah annem beni kendi elleriyle yolcu etmişti. Nasıl olur..."

Omzumu sıktı ve bana destek olmaya çalıştı. Ağlamaktan nefret ederdim ve şuan o nefret ettiğim durumun içindeyim. Hayatımda üç defa ağlamıştım. Saymadim ama yinede ne kadar dirayetli olduğumu biliyordum. Bu dirayetli olduğum anım değildi. Bu dünyadaki en kötü şeydi. Bu benim pes edisimdi.











VİRANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin