*Multimedya: Warren Joseph*
Okulun koridorunda gezerken ayaklarım sanki geri geri gidiyordu. Bay Joseph beni neden odasına çağırdı? Muhtemelen sigara ya da bugün geç kaldığım için olabilir miydi? O zaman Casey'i de çağırırdı, kesinlikle sigarayla ilgiliydi. Sonunda isminin yazdığı bir kapı bulduğumda birkaç kez tıklatıp girdim. "Bay Joseph?" Masasında kağıtlarla uğraşırken gayet ciddi ve belki biraz da etkileyici duruyordu. Bakışlarını kağıtlardan çekmeden konuştu. "Oturun, Bayan Fedora." Dediği şeyle karışısında ki koltuklardan birine oturdum ve bakışlarımı üzerinde gezdirmeye başladım. Birkaç dakika sonra başını kaldırıp tam olarak boynuma bakarken yerimde kırıpdanıp kuruyan dudaklarımı ıslattım. Bakışları yüzünden hızlanan kalp atışlarım sanki çok sesli bir şekilde duyuluyor gibiydi. Bakışlarını çeneme ve oradan dudaklarıma çıkarttığında istemsizce dudaklarımı tekrar ıslattım ve bakışlarını gözlerime çıkarttığında derin bir nefes verdim. Boğazımı temizleyip yutkunurken konuşmasını beklemek yerine konuştum. "Beni neden çağırdınız?" Bir süre daha bakıp boğazını temizledi ve başıyla onaylayıp ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Casey ile takılmanızı istemiyorum, Bayan Fedora. İyiliğiniz için söylüyorum, tatlı ve masum görünüp sizi etkiler ama emin olun amacı farklı. Takılmamanız sizin için iyi olur." Yüzümü buruşturup masaya doğru yaklaştım. "Pardon? Ne zamandan beri kendinizde benim arkadaşlarıma karışma lüksünü buluyorsunuz?" Yanağında atan damardan sinirlendiği belli oluyordu. "Size karışmıyorum, sizi sâdece uyarıyorum. O senin gözünü kör edip seni becerdikten sonra ağlayıp yanıma gelmenizi istemem, çocuklarla uğraşmak için vaktim yok." dediği bende büyük bir şok yaratırken sakin kalmak için derin nefesler alıyordum. Sinirlenmemeliyim. Sinirlenmemeliyim. "Dediklerinize dikkat etin, Bay Joseph. Benimle bu şekilde konuşamazsınız yoksa bunu ödersiniz. Ayrıca emin olun ağlamam ama ağlarsam bile yanına gideceğim en son kişi bile olamazsınız." Ayağa kalkıp avuçlarımı masaya bastırırken bakışlarım eskisi kadar yumuşak değildi. Sinirlenme, Persephone. Hastaneye gitmek istemiyorsan sakinleş. Aynı şekilde ayağa kalkıp avuçlarını masaya bastırıp yüzünü bana yaklaştırdı. "Giyiniş ve hareketlerinize göre siz de biri tarafından becerilmeye gayet yatkın duruyorsunuz ama emin olun bunun Casey tarafından yapılmasını istemezsiniz, eğer çok istiyorsanız bunu ben zevkle yaparım." Titremeye başlayan ellerimi hissettiğimde ona tokat atmak için elimi kaldırdım ama masaya damlayan birkaç kırmızı damla sonucu havada olan elimi burnuma götürdüm. Minik bir küfür mırıldanırken geri çekildim ve koltuğa oturup hızla kanamaya devam eden burnumun kanamasını engellemeye çalıştım. Ellerimden akan kanlar kıyafetlerime bulaşırken, Bay Joseph'in şokta olduğunu farketmek uzun sürmedi. Aldığı peçetelerle hızla yanıma gelirken birkaç peçete demetini burnuma diğer götürdüğünde titreyen ellerimle peçeteyi elinden aldım ve burnuma tuttum. Titreme tüm vücuduma yayılırken sakinleşmek için vücuduma yalvarıyordum. "Tanrım, neler oluyor? İyi misin?" Peçeteleri burnuma tutmaya devam ederken kaşlarımı çatıp ona baktım. "Bir kelime daha etme, tamam mı?" Gitmem için ayağa kalkarken burnumun kanamasının durduğunu farkettim, kanlı peçeteleri çöpe atıp kapıya doğru ilerlerken bileğimde hissettiğim elle elimi yurmuk yaptım ve o yumruğu saniyeler içinde Bay Joseph'in yüzüyle buruşturdum. Sızlayan eklemlerimle kendime gelebilmiştim ve ne yaptığımı farkedebilmiştim. Gözlerimi iri iri açıp yüzü yana yatan ve elleriyle yanağını tutan Bay Joseph'e baktım. Özür dilemek üzereyken boğazımda hissettiğim elle sırtımın sertçe duvara çarpması saniyeler içinde olmuştu. Kolunu tutup şaşkınca ona baktım. Boğazımda ki elini sıklaştırırken yüzünü yüzüme yaklaştırdı ama öncekine benzemiyordu, dudakları dudaklarıma değmek üzereydi ve nefesini hissedebiliyordum. Sanki aynı havayı soluyor gibiydik. Nefesini sertçe dudaklarıma verirken yutkunup gözlerimi kapattım. "Bir daha bırak bana yurmuk atmayı elini bile kaldırırsan seni öldürürüm, tamam mı güzelim?" dediği şeyle gözlerimi açıp gözlerine baktım. Ne o gözlerini çekiyordu ne de ben. Kalp atışlarım gittikçe düzensizleşirken bunun benim için iyi olmadığını biliyordum, titremem gittikçe artıyordu. "Eğer benim hakkımda bir daha böyle iğrenç bir yorum yaparsan, asıl ben seni öldürürüm." dediğim muhtemelen onu daha fazla sinirlendirmişti çünkü parmakları daha fazla sıkarken boynunu nefes almak fazla zordu. "Yapabiliyorsan, durma yap." Daha fazla ne kadar böyle durabilirim bilmiyordum ama bana başka şans bırakmıyordu, tırnaklarımı kollarına sertçe batırıp çizerken sadece birkaç saniye sonra gelen inleme sesiyle yere birkaç damla kan aktı. Gelen inleme sesi kesinlikle zevkten değildi ve akan kan da benim burnumdan değildi. Boynumu bırakıp kanayan ve tırnak izlerimi üzerinde barındıran kolunu tuttup küfür etti. "Bir daha sakın. Sakin bana yaklaşmayı bile denemeyin." Titreyen bacaklarımla yürümek zordu ama hızlı bir şekilde kapıdan çıkıp birkaç adım atıp yere yığıldım. Şimdi olmaz. Şimdi olmanalı. Titremem hızlanınca artık geri dönüşü olmadığını anlamıştım. Kriz geçirecektim. Vücudumda ki sinir sayesinde tüm vücudum sarsılırken canım yanıyordu. Kapının açıldığını duyduğum da gözlerimin önünde siyah benekler oluşuyordu, kalkmayı denedikçe fazlalaşan benekler en son Bay Joseph'in şaşkın yüzünü görmeme izin vermişti.
-
Uyanmama sebep olan zonklayan başım her krizde böyle ağrımak zorundaydı sanırım. İki elimi başımın iki yanına koyup hafifçe bastırdım ve gözlerimi aralayıp etrafa baktım. Burası odam veya evim değildi ya da bir hastane odası. "İyi misin?" Beni ürpertecek derecede soğuk olan sese doğru başımı çevirdim. Bay Joseph. Yaşananlar beynime hücum ederken onları aklımdan çıkarmaya çalıştım. Kolunda ki ize bakıp gözlerimi yüzüne çevirdim. "Evet." Biraz daha etrafa baktığımda buranın onun odası olduğunu anladım. Ağrıyan tek yer başım değildi. Tüm vücudumda olan minik bir sızı vardı ve bu krizden sonra hep olsa da alışabilmiş değilim. Oturma Yavaşça oturma pozisyonuna gelip direk olarak ona baktım. "Beni bu hale getirdiğiniz için size teşekkür ederim, Bay Joseph ama keşke bunların üzerine bir de merhamet edip beni buraya getirmeseydiniz." Ellerimi başımdan çekip yüzümü buruşturdum. Üzerime doğru gelirken hafif irkilmiştim. Ne yanı ondan mı korkmuştum? İrkildiğimi farkedip duraksadı ve sesli bir şekilde yutkundu, yüzünü iyice yaklaştırıken gözlerimi kapattım. Şuan bir şey yapsa ona karşılık veremezdim ama hissettiğim tek şey saçlarımda ki öpücüktü. Kaşlarım istemsizce çatılırken gözlerimi sakince açtım. "Üzgünüm, Persephone." Cevap vermek yerine gözlerimi gözlerine çevirip öylece baktım. O da aynı şekilde bana bakarken ona karşı bu kadar çabuk sakinleşmeme ben bile şaşırmıştım. Kendime gelmek için kendimi cimciklemem falan mı gerekiyordu? Dudaklarımı kulağına yaklaştırıp sırıttım. "Size bunu ödettireceğim, merak etmeyin." Fısıldadıktan sonra dudaklarımı yavaşça yanağına bastırdım ve minik bir öpücük bırakıp o yaptığım şeyi çözmeye çalışırken odadan çıktım ve koridorda yürümeye başladım. Benim zayıf yönümü biliyordu. 6 yaşımdan beri şu lanet sinir sorunlarıyla uğraşıyordum. Birçok boktan şey yaşamıştım ve bunun sonucu bir sürü hastalık oluşmuştu. İlk başta sâdece bipolar bozukluk vardı ama zamanla bu kişilik bozukluğuna dönüşmüştü. Sinir krizleri de peşinden gelmişti ve zamanla böyle yürüyen bir ölüye dönüştüm. Tüm bunları aklımdan atmak için gücümü toplamaya çalıştım ve binadan çıkıp yol boyunca koşmaya başladım. Sigara yüzünden eskisi kadar iyi koşamıyordum ama sakinleşmek ve kafamı dağıtmak için iyi bir yoldu. Bir süre daha koştuktan sonra bilmediğim bir yerde durup cebimden sigaramı çıkartıp dudaklarıma yerleştirdim, içinde son 3 tane kalmıştı ama çantamda daha çilekli olan bir paket vardı. Vanilyalı ve çileklileri seviyordum. Ağır ama güzellerdi. Vanilyalılar siyah renkteydi, çileklilerse pembe. Çakmağı çıkartıp sigaranın ucuna doğru götürdüm ve derin bir nefes çekerken çakmağı yerine koyup dumanı yavaşça dışarıya üfledim. Aklıma gelen şarkı sözlerini mırıldanırken arkamdaki ağaca yaslandım. Vücudum ne kadar güçlü dursada ruhum gittikçe düşüyordu ve kimse bunu engelleyemiyordu. Karanlık beni her geçen gün boğuyordu ve ben artık nefes alırken bile canımın yandığını hissediyorum. Acı heryerde. Acı tam içinde ve unuttuğun saniye bile sana kendini hatırlatmak için kanıyor ve kanayan kalbin kanı gözlerden akıyor.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
God and Goddess
Teen FictionVe Hades, aşık olur Persephone'a. Belki de nefret eder bahardan, bırakmak istemez karanlığına aydınlık olan kraliçesini.