·1·

185 15 2
                                    

"Bende seni seviyorum, büyükanne." Son kez büyükanneme baktıktan sonra kulaklıklarımı takıp herşey ile ilişkimi kestim. Onu özleyecektim, hemde çok fazla. Çünkü kazandığım üniversite buradan uzak bir yerdi ama tam olarak dilediğim yerdi. Derin nefes alıp uçağın kalkışını beklerken büyükannemin buğulanan gözleri buradan belliydi.  Uçak kalkmadan biraz önce son kez el salladı ve muhtemelen onu bir daha uzun zaman göremeyecektim. "Lütfen kemerlerinizi takın, Bayan." Gülümseyerek bana bakan hostesin sesiyle irkilmiştim ama kendime gelip kemeri takmam fazla uzun sürmedi.

Tüm hatalarımı, acılarımı, anılarımı çöpe atıyordum. Geçmişimi çöpe atıyordum. İstediğim üniversite, yeni bir şehir, yeni insanlar ve yeni bir hayat. Yeni başlangıçlar her zaman iyidir, değil mi? İngiliz edebiyatı bölümünü kazanmıştım ve hayallerimde ki üniversiteyi kazanmıştım. Yenilik yapmak için bir çok yol var önümde ve buna ihtiyacım var. Başımı cama yaslayıp kalkan uçaktan manzarayı izlemeye başladım. Ne yaşarsan yaşa hayat sana bir gün güzel bir kaçış yolu ve yeni bir sayfa hediye ediyordu. Düşünceler beynimi ele geçirirken göz kapaklarım istemsizce kapanıyordu ve dinlediğim müzik uyanık kalmama pek engel olmuyordu...

-

Pilotun verdiği anons ile gözlerimi açarken camdan dışarıya bakmamla minik bir küfür savurdum. Aktarmalı uçakla gidecektim ve muhtemelen uçak birkaç dakika sonra kalkacaktı.  Hızlı bir şekilde kalkıp çantamı sırtıma takarken inen insanların arasından geçmeye çalıştım. Küçük olmam bu sefer işe yarıyordu sanırım. Muhtemelen benden büyük olan iki valizimi alıp diğer uçağa doğru koşmaya başladım ama birkaç saniye sonra kendimi koşarken değil de yerde bulmam beni şaşırtmıştı. Çarpıştığım kişiye kaşlarımı çatıp bakarken onunda aynı şekilde baktığını gördüm. Buna rağmen kalkmam için uzanan eli umursamadan ayağa kalktım. "Ah, biraz yavaş olsana!" Kaşlarını kaldırıp bana bakarken ona kötü bakışlar atmaya devam ediyordum. "Üzgünüm boyun o kadar kısa ki farkedemedim." Pis pis sırıtışı benim sinirlerimi daha fazla gererken üzerine doğru yürüdüm. "Boyumla dalga bile geçeyim deme, egoist salak." Son anons ile gözlerimi iri iri açarken cevabını beklemeden uçağa doğru koştum. Kapanmadan kısa bir süre önce girip yerimi almıştım ve bu kesinlikle beni rahatlatmıştı. Yerime iyiyce yerleşip telefonumu elime aldım ve kulaklıklarımı takıp birkaç gündür dinlediğim favori şarkım olan 'Don't you worry, child?' açtım. Aslında coverı daha güzeldi ve bu yüzden coverını indirmiştim. Her dinlememde beni en derinden etkiliyordu, benden bir çok parça taşıyordu. Hatırladığıma göre bu şarkı annesi ve babası ayrı olan bir çocuğun intihar etmesiyle yazılmış bir şarkıydı. Sesli bir şekilde iç çekip etrafa bakarken koridorun diğer yanında bana bakan gözlerle karşılaştım. Tek kaşını kaldırıp sert bir şekilde bana bakan kişi oydu. İlk bana çarpan ve daha sonra da boyumla dalga geçen çocuktu. Gözlerimi ondan kaçırıp yanı başımda duran ve bir şeyler söyleyen hostese çevirdim. Kulaklarımı çıkartıp kaşlarımı kaldırırken derin bir nefes aldığını duyabilmiştim. "Hanımefendi, kemerinizi bağlayın, lütfen." Sabırsız çıkan sesinde de anladığım gibi bu ilk söyleşisi değildi. Başımla onaylayıp kemerimi taktım ve kulaklıklarımı kulağıma yerleştirirken başımı cama yasladım.

Sonunda hayallerime gidiyordum, belki umuduğum gibi değildi. Yalnızdım, ama gidiyordum. İstemsizce yutkunurken aklıma tüm kırıldıklarım hücum ediyordu. Eskiden hayallerimde tek değildim. Freya'da vardı. Tüm hepsini birlikte planlamıştık, tüm olayları birlikte atlatmıştık, tüm kırıkları birlikte sarmıştık, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış, birlikte umut etmiştik. Herkes gider diye düşünüyordum. Herkes giderdi ama onun girmeyeceğine yemin bile ederdim. Şimdi ise muhtemelen yeni arkadaşlarıyla güzel bir hayat yaşıyor, yeni hayaller kuruyor. Kim bilir? Belki beni hiç hatırlamıyor ama o bende hep bir yutkunuş gibi kaldı, içimde ki boşluk hala ona ait. Bazen aklıma geldiğin de nefes bile alamıyorken o hiçbir nefesinde beni hatırlamıyor. Hayallerimiz hep bize imkansız geldi ama işte, şuan Avustralya'ya gidiyorum ve belki de ulaşmama az kaldı. Onu aklımdan atmak adına başımı iki yana sallayıp bana tüm bunları hatırlatan müziği değiştirip kısa süre önce keşfettiğim tanınmayan bir grubun müziğini açtım ve ayaklarımla ritim tutup gökyüzünün güzelliğini izlemeye başladım. Eskiden umutsuz görünen gökyüzü şimdi ayaklarımın altındaydı ve pencereden gördüğüm kadar değildi. Gökyüzü imkansız değildir. İmkansız olan umutsuzluktur. Sâdece şunu söyleyebilirim ki; herşey geçiyor. En dipte olduğunuz zamanlar da bile, nefes almaktan nefret ettiğiniz zamanlar da bile, bilin ki tüm acılar geçiyor. Acı her yerde ama sen onu görmezden gelebilirsin. Kimseye güvenemeyeceğimi biliyorum,  çünkü zamanında birine tüm güvenimi yükledim çünkü gitmeyeceğine emindim ama işte buradayım ve yalnızım.

Yeni hayatımdan tek istediğim, eskileri unutmaktı. Artık geçmişim gelince aklıma yutkunmak istemiyordum. Telefonumun verisini açıp atılan snaplere bakmaya ve insanların mutluluğunu paylaşmaya başladım. Telefonumun kamerasını pencereden dışarıya doğrultup manzarayı çekerken üzerine bir şey yazmadan snap attım.

Yolculuklar hep beni yormuştur ve şimdi tekrar bastıran uykuya engel olmaya çalışmayacaktım.

Gözlerimi açtığımda hala gökyüzünü görebiliyordum ama sâdece beş dakika sonra uçak alçalmaya başlamıştı ve havaalanını görmek kolaylaşmıştı. İşte olmuştu. En fazla on dakika sonra hayallerime ilk adımlarımı basacaktım. Çok geçmeden uçak durdu ve herkes anonsla inmeye başladı, tekrar ufak olmamı kullanıp aralarda geçtim ve valizimi de halledip derin bir nefes çektim. Havası bile farklı olan bu ülke benim en güzel kaçışım ve yeni hayatımdı.

~~~~~~

Herkese merhaba! Bu ilk hikayem ve umarım beğenirsiniz. Benim için çok anlamlı ve hayatımla ilgili. Zaten her yazar kendinen bir şeyler eklemez mi hikâyesine? ama ben kendi hayatımı ekleyip benim için özel olan bu hikayeye başladım. Umarım okursunuz ve seversiniz, şimdiden teşekkür ederim!

God and GoddessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin