Medya: Low-Lullaby
Kafamı Ozan'ın omzundan kaldırıp gözlerimi araladım. Uyuyakalmış olmalıydık. Masum yüzüne baktım, ufak bir gülümsemeyle banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp mutfağa doğru yöneldim. Tezgahtaki sudan içip buzdolabının kapağını açtım.
Yiyecek bir şeyler baktım ama kahvaltı için peynir ve ekmek yoktu.Salona geçip perdeleri araladım. Güneş evi aydınlattıkça sanki gerçekler yeryüzüne iniyordu.
Yatağa atlayıp yastıkla Ozan'ın kafasına vurdum. Gözlerini aralarken aynı zamanda yastık darbelerinden kaçınmak için ellerini kaldırıyordu. Son anda kendine gelip yastığı tutup kenara attı. Ani bir hareketle beni sırtüstü yatağa düşürdü. Üzerimdeki bedene bakarken "Günaydın" dedim "Peynirle ekmek al da gel. Giderken de çöpü bırak"
Gözlerini devirdi ve üstümden kalktı.''Sabah sabah kabus musun Gökçe?''
''Sabah sabah değil her zaman kabusunum. Hadi.''
Oflaya oflaya üzerine tişörtünü geçirdi. ''Kenara para koydum çabuk gel!'' anladığını gösteren bi mırıltı çıkardı ve evden çıktı. Yataktaki yastıkları ve yorganı yere atıp çarşafları düzelttim. Yorganı serdikten sonra yastıkları yerine koydum. Mutfağa gidip buzdolabından kahvaltılıkları çıkardım.
Çoğu zaman aklıma annem geliyordu. Özellikle de kahvaltı hazırlarken. Çünkü yumurtadan bıktırmak için her Allah'ın günü yumurta yapardı. Şimdi bakıyorum da o halimizi bile özlüyordum. İçeriden anahtar sesi geldiğinde Ozan da mutfağa girmişti. ''Ne yapayım istersiniz Ozan Bey?''
''Mmm, şık var mı Gökçe Hanım?''
''A) Eşinizlen mi..''
''B!''
İkimizde kahkaha atarak oyuna(!) devam ettik. '' A) Yumurta, B)Salamlı yumurta,C)Tost''
Küçük bir çocuk gibi ''Yumurta deme bana,'' dedi. Şimdi gıcıklığına yumurta diyesim vardı. Ama hiç baş ağrıtmaya gerek yoktu değil mi?
''O zaman tost yapıyorum Ozan. Çatalla tabakları çıkar da bir işe yara'' Oturduğu yerden kalkıp o da ayaklandı.
-----------------------------------------------
Kahvaltıdan sonra kahve yapıp televizyon karşısına oturdum. Ozan sigarasını yakmış elindeki bir kutu sigarayı bitirmeye çalışıyordu. Aslında fazla normal geliyordu bu aşırı sınırlar. Ölümden korkmayan, ölüme koşup oyun oynayan çocuklardık biz. Kaybedecek neyimiz kalmıştı ki? Aile mi? Umut mu? Ne? Hiçbir şey. Artık umuda dair tek bir kırıntı yoktu.
Genç kız Ozan ile birlikte düşüncelere dalmışken bazı ayrıntıları atlıyordu. Hayattı bu bir saatte bile her şey değişebilirdi.
Aynı saatlerde hayalet misali kızı camdan izleyen genç adamın nefesi kesikleşiyordu. Belki Gökçe'nin haberi yoktu ama 5. sınıftan beri onu izliyordu. Hayallerini onunla süslüyordu.
Biri kırık bir cam
Diğeri ise kelebekleri için umutlu bir karga.
"Ay yeter Ozan kaç paket bitti. Ölcen sonra başıma kalcan."
"Ölünce de başına kalırım zaten" yarı alay dolu cümlesine göz devirip dışarı çıktım. Bazen hiç düşünmeden hareket etmek gerekiyordu. Çıkarken üzerime aldığım siyah hırkamın kollarını elime tutuşturup kollarımı birleştirdim.
Yürürken çarptığım çocuğa ters ters baktım. Umursamadan yanından geçecekken "Çok pardon."dedi. Önemli değil dercesine elimi salladım ve yanından geçtim. Normalde olsa takılmazdım ama o gözler gitmemem gerekiyormuş gibi bakıyordu...
BALKÖPÜĞÜ|BÖLÜM SONU
OY VERMEYİ VE YORUMLARINIZI BELİRTMEYİ UNUTMAYIN! ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALKÖPÜĞÜ
Teen Fiction"Sen benimsin balköpüğü, direnme. Şu iki dakikalık hayatında benim nefesime ihtiyacın var... Ukala. "Ben ölümle yaşam arasındayken sen nasıl anlarsın ki benim ne istediğimi? " diye tersledim. "Çünkü kalbin benim, beynin benim, sen benimsin. Unutma...