Gözlerimi güneşin ilk ışıklarıyla açmıştım. Üzerimden atamadığım sabah mamurluğu yatağa geri dönmemi söylese de böyle bir şey yapamazdım. Restorantta servis yapmam gereken masalar, benim toplamamı bekleyen kirli tabaklar, yer de silinmeyi bekleyen yemek parçaları ve üzerlerinden sinirini atamamış tıpkı bir volkan gibi lavlarını üzerime püskürtmeye hazırlanan insanlarla yüzleşmem lazımdı. Bu kadar yorucu bir güne adımımı atacak olsam da bugün maaş günüydü. Her sabah olduğundan biraz daha rahat biraz daha mutluydum. Elime geçecek parayla çok büyük bir hayalim yoktu. Zaten bu para hayallerimi gerçekleştirecek kadar büyük bir mevla da değildi. Aylık kiramı, faturalarımı pazar ve market ihtiyacımı bir de her zaman ki akbil ihtiyacıma anca yetiyordu. Aynanın karşısında düşünmeyi bırakarak dolaptan paçaları kıvrılmış kot pantolonumu ve üzerime giyeceğim bej rengi body'i aldım. Bineceğim otobüsü kaçırma korkusu tüm bedenimi sararken acele ediyordum. Saçlarımı tepemde topladığım topuzla birleştirirken havanın yağmasından korkup üzerime yine bej rengi olan trenç kotumu aldım. Tek katlı müstakil şirin evimin dış kapısına yönelerek kulpu aşağıya çektim. Kulaklarımda kapının açılma sesi yankılanırken kapının yanında duran kot çantamı ve boğazıma takacağım şalı elime alarak kapının önünde duran yine bej rengi spor ayakkabılarımı alel acele ayağıma geçirdim. Nefes nefese kalmış kapıyı kapatacakken durmamı sağlayan kapının arkasında ki anahtarı yanıma almamış olmamdı. Elimde ki şalı boğazıma sardıktan sonra çantamı diğer elime alarak anahtara uzandım. Elimi kıstırma korkusuyla anahtarı çekerek kapıyı kapattım. Kilitlemem gerekiyor muydu bilmiyordum? Çoğu zaman uzun uzun hapishane kilidi gibi kapımı açmayı sevmediğimden genelde çekip giderdim. Düşünmeyi bırakarak kapının önünden ayrıldığımda otobüsün gelmesine daha 10 dakika olduğunu fark ettim. Bu sırada rahatlıkla yüzüme çarpan yaz rüzgârıyla durağa yürüyordum.
Tenimi bir bebekmişçesine okşayıp her seferinde çıkmış saçlarımı havaya kaldırıyor ve boynumda ki şalı yüzüme vuruyordu. Tıpkı hayatın yaptığını şuan şalım bana yapıyordu. Hani insanlar arasında hiçbir suçu yokken itici bulunup dalga geçilen bir tip vardır ya! İşte benim hikâyem de ki bu tipte ben oluyordum.
Ben küçükken arkamda duracak, beni her yaptığım davranışla destekleyecek, gerektiğinde kızacak ama beni sonsuza dek sevecek bir anne babayla büyümemiştim. Babaannemin yanında her gün her geçen dakika kendimi bir gün bu eziyet gibi hayatın biteceğiyle avutmuştum. Üniversiteyi bitirene kadar hayatımın her gününde yaşlı cadıyla uğraştım. Sonra bir gün oda bıraktı beni. Koca dünya da tek kişi kalmanın acısı sarmalıyordu bedenimi. Onun öldüğü gün ağlayamadığım gibi bir daha asla ağlayamayacağımı da söylemiştim kendime. Beni üzecek, sinir edecek, sürekli emirler yağdıran biri olmayacaktı artık yanımda. Ama hasta olduğumda bana bakan, ne kadar kızsam da her ay cebime para sıkıştıran beni önemseyen biri de olmayacaktı hayatımda.
Yaşamım bir sayısal loto gibi sürekli kaybeden tarafın ben olmasını sağlarken gittikçe daha da içine kapanık birine dönüşüyordum. Belki sonunda içine kapanık, saf masum, hayattan korkan 'ben' diye bir şey de kalmayacaktı ortada.
Ne zaman dolduğunu fark etmediğim gözlerimi silerek her an çökecekmiş gibi duran otobüs durağında ki banka oturdum. Sabah olduğu için cadde çok fazla kalabalık değildi. Benim gibi işine gitmek için sabahın köründe kalkan birkaç insan ve kendini şanslı saymaları gereken arabası olan birkaç kişi dışında ölüm sessizliği vardı. Durağa yaklaşan otobüsü görmemle ayağa kalkarak çantamdan akbilimi çıkardım. Otobüsü ilk adımımı atmamla haraket etmesi hafif dengemi kaybetmeme neden olsa da tepemde ki demire tutunarak akbili okuttum. Ardından neredeyse tamamı boş olan otobüsün en arka sağ yerinde ki boş yeri gözüme kestirerek ilerlemeye başladım. Yerime oturduğum anda asfaltı koyu renge bürümeye başlayan yağmurla zamanlamam gerçekten iyiydi otobüs birkaç dakika geç gelseydi şuan sucuk olmuş halde ayakta bekliyor olabilirdim. Kafamı cama yaslayarak dışarıda yağmurdan kaçarken komik duruma düşen insanları seyrettim yol boyu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜMRAN
Romansİki insan düşünün; biri siyah diğeri beyaz. Biri aşılmayacak kadar güçlü diğeri üzerinde ki ayak izlerini silemeyecek kadar zayıf. İki hayat düşünün; biri elin de ki kuruşları kavonozda, diğeri milyarlarını kasasında biriktiren. İki yaşam düşünün;...