Yine oradaydın. Yine ince parmaklarınla aşık olduğun kitapların sayfalarını okşar gibi çeviriyordun. Ve ben yine sana kapılmıştım. Sen özenle okurken kitapları, ben özenle okuyordum seni. Gülümsediğinde ağzının kenarını süsleyen sayamadığım minik gamzelerin, kısılan gözlerin, hafif çatılan kaşların, hepsi kutsanmış kadar güzeldi. Sen, kutsanmış gibi güzeldin.
Sahi, kaç ay olmuştu hayatıma gireli? Seni ilk gördüğüm gün, aşık olduğum bu manzaraya bu kadar bağlanacağım aklıma gelmemişti. Her gün seni görmeye ihtiyacım olacağı aklıma gelmemişti. Şimdi ise tek bir gün dahi seni görememek işkenceydi. Adını dahi bilmediğim, buna rağmen hayatıma dahi yön veren sen, bir gün benimle olacak mısın? Bir gün seni uzaktan izlemek yerine tam yanında olup rüzgarın savurduğu ince telli saçlarını okşayabilecek miyim?
Tüm bunları düşünürken yağmur damlaları yanında oturduğum cama çarparak kendilerini belli edip beni uyardı. Sana baktığımda sen de kenarında oturduğun camdan düşen yağmur damlalarına bakıyordun. Yağmur damlaları tozlu camı temizlerken baş parmağını camın üzerinden bir yağmur damlasına dokundun. Sanki tutabilirmişsin gibi...
Bu hareketine karşın yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Sen ise alt dudağını büküp çaresiz gözlerinle masanın üzerindeki romanını alıp merdivenlerden aşşağı inmeye başladın. Giydiğin siyah topuklularının çıkarttığı ses kulaklarımı dolduruyordu.
Yine yağmura yakalanmıştın değil mi? Yine hasta olacaktın.
Seni takip ederek eski kütüphanenin dışarısına çıktım. Kapının üzerini kapatan betonun altındaki banka oturmuş bu sefer de çok sevdiğini tahmin ettiğim pembe kulaklıklarını takıp müzik dinliyordun. Bir kereliğine seninle aynı müziği dinleyip aynı şeyleri hissetmeyi diledim. Seni inceleyen beni yine fark etmemiştin, sen, insanları incelemeyi sevmezdin. Sağıma baktığımda küçük ve şirin bir markete rastladım. Yağmur hızını arrttırıyordu, böyle eve gidemezdin değil mi? İlerleyerek markete girdim. Bu sırada yağmur damlaları gömleğimi ıslatıp vücuduma yapışmasını sağlamıştı. İçeride yaşlı bir çift vardı. Yaşlı ama hala ilk günkü gibi birbirine aşık olan bir çift.
Eski marketin köşesinde duran yeşil, eskimiş şemsiyeyi istemiştim. Onlar ise güler yüzleriyle vermiştiler. Şemsiyeyi alıp dışarı çıktığımda ayağa kalkmıştın, gitmeye karar verdiğini anlamıştım. Koşarak geri geldim. Kulakların hala kapalıydı. Hızlı nefes alış verişlerimi duymadığın için şanslı hissettim. Tam dışarıya adım atıp bir kaç yağmur damlasının narin saçlarına sertçe vurmasına izin verdiğinde daha fazlasına izin vermeyip şemsiyeyi tutmuştum.
Yaşadığın şokla o güzel gözlerini büyütüp bana doğru baktın. Tam gözlerimin içine, en derinlerine. İlk defa bakmıştın bana, korktum, gözlerimin içinde sana olan aşkımı görmenden korktum. Ellerinden birini kulağının tekini açmak için cebinden çıkardığında o narin elini tutup açmana izin vermeden şemsiyeyi tutuşturdum. Ellerinin güzelliğinden emindim artık, yumuşacıktı. Soğuk ellerimde senin sıcaklığın kalmıştı.
Biraz daha tutmak istedim, biraz daha hissetmek, biraz daha yakın kalmak istedim sana. Ama buna iznim yoktu. Yine korktum, seni irileşmiş gözlerinle orada bıraktım. Ellerimle sanki yağmurun etkisini azaltabilirmişim gibi kafamı korudum ve ilerledim. Sen ise kızaran özenle yaratılmış burnunu çekip kafanı eğdin. Sıcak ellerinin rüzgarın etkisiyle sıcaklığını kaybettiğini düşündüm. Daha sonra ise sol bileğine taktığın, senin için maneviyatı çok büyük olduğunu düşündüğüm saatine bakıp düşünmeyi kesip hızla yürümeye başladın. Yine geç kalmıştın. Üvey annen yine seni azarlayacaktı değil mi? O kadını sevmiyordum. Ben seni sevmeye kıyamazken o sana bağırıp senin gülmeyi en çok hak eden yüzünü düşürüyordu...Y.N: Yorum bırakmayı unutmayın *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
INTENSE
RomanceYine oradaydın. Yine ince parmaklarınla aşık olduğun kitapların sayfalarını okşar gibi çeviriyordun. Ve ben yine sana kapılmıştım. Sen özenle okurken kitapları, ben özenle okuyordum seni. Gülümsediğinde ağzının kenarını süsleyen sayamadığım minik ga...