2. BÖLÜM

81 9 7
                                    

Multimedia: JIN - GONE
MULTIMEDIA İLE BİRLİKTE OKUMANIZI ŞİDDETLE ÖNERİRİM.

Ertesi gün yine aynı yerdeydim. Çaprazımda ise yine sen. Tanıdık bir manzaraydı. Tıpkı her gün olduğu gibi. Romanını bitirmene sayılı sayfalar kalmıştı ki ben de bundan bir önceki okuduğun romanı bitirmiştim. Buraya geldiğim ilk gün, kitaplardan nefret ederdim. Bana kitapları sevdiren şey senin ne okuduğunu bilme merakımdı. Her satırda senle aynı şeyleri hissetme aşkımdı. Gerçi okuduğun kitapları sevmiyorum. Mutsuz sonla biten kitapları okumamalısın. Hatırlıyorum, okuduğun bir kitapta ağlamıştın. İşte o zaman kitaplardan nefret etmiştim. Seni üzen her şeyden nefret ediyorum ben.
Söz vermiştim, bizim hikayemiz mutsuz sonla bitmeyecekti.

Yine ayrılık saatine gelmiştik. Saatlerce öylece seni izlesem de yetmiyor. Bilmiyorsun, biliyorum ama her saniye sana ihtiyacım var. Romanını bitirmiştin, yine her kitabının sonundaki hüznü yaşıyordun. Boşluğa düşmüş gibi hissediyordun değil mi?
Yavaşça yerinden kalktın, her hareketin özenliydi senin. Yavaş ve özenli. Dizlerinin bir karış üstünde biten özenle ütülenmiş okul eteğini düzelttin ve görevliye doğru yürüdün. Okul elbisesiyle ilk görüşümdü bu seni. Güzel olman yetmiyor gibi daha da güzel görünmüştün bana.
Peşinden geldim. Kitabı geri iade ederken sana adını soran görevli sayesinde öğrenmiştim adını; Im Minji.
Bu ismi sevmiştim. Ben, seninle ilgili her şeyi sevmiştim. Seninle ilgili olan her şeye deli gibi aşıktım ben.

Kitabı verdikten sonra çıkışa doğru ilerledin, ben ise iade ettiğin kitabı almakla meşguldüm. Daha sonra ise peşinden dışarı çıktım. Aynı banka oturmuş kulaklıklarını takmıştın yine. Ben ise beyaz kapıya yaslanmış seni izliyordum yine. İlk defa, ilk defa seni izlediğimi hissettin. Çekingen bakışlarını bana odakladın. Biraz inceledikten sonra dünkü kişi olduğumu anladığını düşünüyorum. Sen kulaklıklarını çıkarıp toparlarken ben seni izlemiyormuşçasına yürüyor gibi yaptım. Narin ellerin omzumu patpatladığında kalbim koşu yarışında gibiydi. Arkamı döndüm, şimdi tam karşımdaydın. Gülümsedin, o an yaşamımı yitirdiğimi düşündüm. Bu kalbimin kaldıramayacağı kadar ağırdı. Gülümsedin ve gamzelerinin dışarı çıkmasına izin verip başını eğdin. Pembe dudaklarını dilinle ıslatıp "Dün verdiğiniz şemsiye için teşekkür ederim. Sayenizde ıslanmadan eve gitmem mümkün oldu." demiştin. Benimle ilk konuşman... düşündükçe hala heyecanlandırıyor. Sonrasında ise "Peki siz? Islandınız sanırım. İyi misiniz?" diye sormuştun. Düşünceliydin, bu seni sevmem için bir neden dahaydı. Sesinin etkisinden çıkıp iyi olduğumu söylemiştim. Sonra ise okul formana asılı yaka kartına bakmıştım. Okulunu da öğrenmiştim o gün. Seni daha fazla tanımayı seviyordum.
Yeniden teşekkür edip yanımdan geçip gittin. Rüzgarın etkisiyle kokun burnuma dolmuştu. Güzel kokuyordun, çok güzel.

Çok konuşmayı sevmediğini tahmin edebiliyorum, yine de o gün benimle konuşmuştun. Tüm gece bir sağa bir solo dönmüştüm, sesini unutmamak üzere kazımıştım aklıma. Sahi, ne kadar da çok sevmiştim seni, ne kadar da çok seviyorum. Hala, ilk günkü gibi, ilk saniyesindeki gibi, hiç azalmadı sana olan sevgim Minji-yah. Bana bağırdığında, terk ettiğinde, seni görmediğimde, göremediğimde ve sen sonsuza gittiğinde. Hala daha her gün daha fazla aşık oluyorum sana. Daha fazla özlüyorum, bu canımı çok acıtsa da, daha fazla tutunuyorum sana. Bana söylediğin gibi, 'deli gibi. '

Yine süzülüyor gözyaşlarım, zavallı gibi. Ben sana muhtacım, ben senin gülüşüne, bakışına, sesine, kokuna, ben senin varlığına muhtacım.

Seni düşündüğümde hala daha kalbimdeki acının geçmediğini hissediyorum. Her gün daha da artan bu acı, hiç dinmedi, hiç azalmadı. Dinemez ki, sahibi yok. Sen burada değilsin dünyalar güzelim. Sen burada olamazsın hayatımın anlamı. Sen burada olmadıkça daha fazla acıyacak, daha fazla canımı yakacak, daha fazla yakacak içimi, daha fazla öldürecek beni.
Sahi, varlığımın anlamı yok benim. Çünkü varlığımın anlamı da sendin prensesim. Giderken götürdün her şeyi, giderken götürdün her şeyimi. Her şeyimi götürdün de bedenimi bu zavallı dünyada bıraktın. Sen, beni incitmekten nefret ederdin, defalarca özür dilerdin, ama artık incitmekten ziyade defalarca çıkıyor bu ruh bu bedenden, ama 'Üzgünüm.' dahi diyemiyorsun, diyemezsin. Sen yoksun.

Kaç yıldır gülmüyorum, kaç yıldır uyuyamıyorum, kaç yıldır yaşıyorum bilmiyorum. Gerçi bunları seviyorum. Gülmek sensiz haram, uyuyamamak ise... uyumayı seviyorum aslında. Seninle buluşabiliyorum o zaman meleğim, ama senin hayalini kurmaktan uyuyamıyorum. Yaşamak... sensiz nefes almak en büyük işkence.

Seni çok özlüyorum, anlatamayacağım kadar.

Duvarımı süsleyen fotoğraflarına bakıyorum. Onlarla saatlerce konuşuyorum, onlara sarıldığım dahi oluyor ama hiçbiri bir nebze hafifletmiyor acımı. Yine de onları çok seviyorum. Dünyada sahip olduğum en güzel şey senin anıların.

Keşke fotoğrafların gibi kokunu da saklayabilseydim. Keşke kokunu hiçbir şey silemeseydi.
Ama bu da imkansız değil mi? Tıpkı seni geri getirmek gibi.

INTENSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin