1.Bölüm

201 11 3
                                    


Yolda bilinçsiz bir şekilde yürüyor, gözyaşlarımı elimin tersiyle siliyordum. Olabilir mi gerçekten? Hiç aklıma gelmeyen şey başıma gelmişti. Biz insanlar hiçbir zaman kötü şeyler hayal etmez. Büyüyeceğiz, meslek sahibi olacağız, aşık olacağız, evleneceğiz, çocuklarımız olacak ve çook mutlu yaşayacağız. Öyle değil mi? Hiç düşünmemiştim başıma böyle bir şey geleceğini.

Daha birkaç saat önce sadece yoğun iş temposundan oluşan halsizlik diye düşündüğüm rahatsızlığım şimdi tüm hayatıma gölge düşüren bir illet olmuştu. İlik kanseriydim.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum bana destek olacak bir ailem yoktu. Bu hayatta yapayalnız kalmış basit bir insandım. Sadece bir arkadaşım vardı aslında ona arkadaş demek hata olur o benim için hiç olamayan ailem yerine koyduğum kardeşimdi.

O da benim gibi yetimhanede büyümüştü. Bu zamana kadar birbirimize destek olmuştuk. Aynı evi paylaşıyorduk.

Birkaç haftadır oluşan halsizliğime, burun kanamalarımda eklenince biricik arkadaşım Aysu artık bir hastaneye gitmem için ısrar etmeye ve başımı şişirmeye başlamıştı. Sırf Aysu biraz sussun diye hastaneye gittim iyi ki gitmişim. Aysu olmasaydı ben bu rahatsızlıklarımı göz ardı edip hastaneye gitmeye tenezzül etmeyecektim.

Aslında işten biraz uzaklaşmak için rapor almaktı niyetim. Ama hayat yine bana bir sürpriz yapmıştı ve ben yine acı dolu günlerime adım atmıştım. Hiç görmediğim ailemi aramış ama onların sadece mezarlarını bulmuştum. Kendimi toparlamam çok uzun bir zaman almıştı.

Ben bu dönemdeyken bana en büyük destek yine can dostumdan gelmişti tabi. Başka kimden olabilir ki zaten? Araştırmalarım sonucu anne ve babamın eski bir dostuyla tanışmış ve onun şirketinde sekreteri olarak işe başlamamıştım. Haluk amca işi bilmememe rağmen beni eğitmiş ve hatalarımı görmezden gelmişti. Ricam üzerine Aysu'ya da şirkette iş olanağı sağlamıştı. Benim için çok önemli bir insandı. Ne derse yapacağım amcam yerine koyduğum bir adamdı.

Düşüncelerim 2.80 yere yapışmamla son buldu. Yerde oturur vaziyette tepemdeki adamın ne söylediğini algılayamıyordum. Kafamı kaldırmadan ağlamaya devam ediyordum. Artık benim için her şey önemini yitirmişti. Sonuçta çok az ömrüm kalmıştı. Tepemdeki adamın sesi uzaklardan kulaklarıma ulaşıyordu. Neden bu kadar sinirli olduğunu anlamadım. Sonuçta bana çarpan oydu.

''Ben şimdi nasıl işe gitcem ya. Sakar şey senin yüzünden takım elbisem mahvoldu. ''

Bunları söyledikten sonra yanıma boş bir kahve bardağı düştü ve önümde duran parlak ayakkabılar hızlı bir şekilde yanımdan uzaklaşmaya başladı. Bana neden bu kadar kızdığını daha yeni anlamıştım elinde tuttuğu kahve üzerine dökülmüş olmalıydı. Şuan onu takacak bir durumda değildim. Yavaşça ayağa kalkıp eve yol almaya başladım.

Kapıyı açıp içeri girdim. Aysu hala işte olduğu için o gelmeden ağlayıp kendimi toparlamalıydım. Ona bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Gözyaşlarımı silip ayakkabılarımı çıkarmaya başladım. Yol boyunca gözyaşlarım biraz olsun dinmemişti. Hızlıca odama girip yatağıma atlayıp ağlamaya devam ettim. Ne kadar yatakta kaldığımı bilmeden kalktım Aysu'nun gelmesine 2 saat kalmıştı. Hızlıca duş alıp yemek hazırlamaya başladım.

Kapı açılıp Aysu içeri girdiğinde bende masayı hazırlıyordum.

''Aryaaa.. Neredesin kuzu.'' Deyip mutfağa girdi. Yanıma gelip yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Bense yüzüne bakmamaya çalışıyordum eğer göz göze gelirsek hemen bir sorun olduğunu anlardı. Masayla ilgilenmeye devam ederken

''Hoş geldin Aysu. Nasıldı bugün şirkette işler?''

''Aynı işte klasik şeyler. AA neredeyse unutuyordum. Bugün gizemli patron en sonunda şirkete teşrif ettiler. ''

''Hımmm.. Nasıl biriydi peki? '' Şu ana kadar aklına hastaneye gittiğim gelmemesi işime geliyordu. Ona nasıl açıklayacağımı bilmiyorum eminim çok üzülecekti.

''Havalı mavalı bir şeydi işte ama yakışıklıydı hakkını yememek lazım. Sen bugün hastaneye gittin dime? Ne dedi doktor? ''

Offf! Nasıl söyleyeceğim şimdi kanserim diye? Daha ben kabullenmemişken o nasıl kabullenecek hiç bilmiyorum. Ona söylesem daha sonra öğrense eminim ban çok kızacaktı en iyisi şimdi söylemek.

''İlk önce yemeğimizi yiyelim. Daha sonra konuşuruz.''

Direk sofraya oturup hızlıca yemek yemeğe başladı. Bende önümdeki yemeği didiklemekle meşguldüm. Nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. İlk nasıl başlamalıyım hiçbir fikrim yoktu.

''Arya neden yemek yemiyorsun. Ne oldu? '' Aysu endişeyle gözlerime bakmaya başladı.

''Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Bugün hastaneye gittim v..vee ilik kanseri olduğumu öğrendim.''

Bunları söylerken yine gözyaşlarım özgürlüklerini ilan etmiş yavaşça aşağı akmaya başlamışlardı. Aysu'nun da benden farkı yoktu.

''Aryaaa..!! Bu nasıl olur?'' Sesi bir fısıltıdan ibaretti.

Çok güçsüz ve üzgün çıkmıştı. Ayağı kalkıp boynuma sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bende ona eşlik ettim. Biraz daha oturduktan sonra yataklarımıza ilerledik. Yarın yorucu bir gün beni bekliyordu. 3 gündür şirkete beklenen patron en sonunda teşrif etmişlerdi...

Sabah alarmın sesiyle uyandım. Daha doğrusu yataktan kalktım tüm gece uyku tutmamıştı. İşte ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Aynada yüzüme baktığımda gözlerimin hafifçe şişmiş olduğunu gördüm. Ama umrumda değildi açıkçası. Banyodan çıkıp dolabıma yöneldim. İçinden yüksek bel siyah pantolon ve beyaz gömlek alıp giyinmeye başladım. Kızıl saçlarımı da at kuyruğu yapıp gözlerime hafif siyah kalem çektim. Odadan çıkıp Aysu'nun yanına gittim ve hızlıca evden çıktık. Tabi Aysu yine susmamış yol boyunca bir şey olursa mutlaka onu haberdar etmemem için beni uyarmıştı.

''Arya bak başın falan dönerse burun kanamaların yeniden başlarsa mutlak bana haber veriyosun. Akşam zaten bu konuyu daha detaylı konuşcaz haberin olsun kaçışın yok. Tamam mı kuzu? ''

''Ayyy!! Aysu yeter sabahtan beri başımı şişirdin. Tamam haber vercem sana merak etme. ''

Hızlıca şirkete girmiş çantamı masama bırakmıştım. Aysu 1. Kattaydı bense en üst kattaydım. Sabah bir şey yemediğim için kafeteryadan çay almaya inecekken dikkatimi karşı kapı çekti. İsmi kapının yanına yazılmıştı. ''EGEMEN HAZNEDAR'' 3 gündür ismi var ama kendisi yoktu. Hızlıca kafeteryaya gidip sıcak bir çay aldım ve yukarı çıkmaya başladım. Masama yaklaştıkça başım dönmeye başladı. Elimdeki bardağı masaya bırakacakken elimden kaymasıyla yere düşmesi bir oldu. Ellerimi masaya dayayıp baş dönmesinin geçmesini beklerken

''Buranın hali ne böyle sakar şey sen daha bir çayı masaya koyamıyorsun nasıl sekreterlik yapacaksın?!! ''

Allah'ım bu ses ona ait olmaz değil mi?

�H�Rj�3

ZAMANSIZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin