Saate baktığımda stajın başlamasına sadece 10 dakika kaldığını gördüm. Yataktan fırlarcasına kalktım ve üzerimi giyerek tabana kuvvet dolmuşa koşmaya başladım. Nefes nefese,
"Abi hastaneye bi öğrenci lütfen." dedim. Dolmuş dolduğunda ise sürmeye başladı. On beş dakika gecikmeli de olsa hastaneye varmıştım."Abi geldim geldim, Eyüp abi, geldim, yok yazmayın."
"Tamam kardeşim sakin."Yok yazılmamıştım çok şükür yoksa maaşımdan 9 tl kesilecekti. 9 tl önemliyli, kesilmemeliydi. Büyük bir bardak su içip doğru görev yerime geçtim. Belimde platin olduğu için beni acilin en uğraştırmayan yerine vermişlerdi, müşahede odasına...
...
Staj bitince doğru kardeşimin okuluna gittim. Birlikte eve geldiğimizde kapının önünde, yerde bir zarf gördüm. Elime aldığımda üzerinde tanıdık bir yazı duruyordu;
"Ailenin bir kaza yüzünden öldüğünü sanıyorsan yanılıyorsun."
Fakat bu sefer yazının devamı vardı.
"Bana inanmıyor musun? Ah, haklısın. Şüphelerin var. Ama bir düşün bakalım."
Hass... Hele bir elime geç sen benim!.. Onun bunun çocuğu. Fakat bir fikrim vardı. Her ne kadar işe yaramayacağını düşünsem de denemekten zarar gelmezdi ne de olsa. Elime kırmızı kalem aldım ve aynı kağıda yazmaya başladım.
"Ne yapmaya çalışıyorsun be! Kimsin sen! Zarfları insan gibi posta kutusuna koy bi zahmet. Evin içine atma salak. Ayrıca şapşal gibi mektup göndereceğine adam ol da karşıma çık."
Yazdım ve posta kutusuna koydum. Belki bakar. Aslında saçma sapan bir yazı yazdığımın farkındaydım fakat aklıma gelen ilk tepkiyi koymuştum işte. İnşallah bir sonuç alabilirdim. Derin bir nefes alarak kendimi yatıştırmaya çalıştım. Elime bir geçse, platinlere aldırmadan ayağımın altına alırdım onu. Şimdi yemek yapmalıydım. Ya da yumurta kırsam, yanına bir de sallama çay, yeter daha. Çok uğraşmaya gerek yok.
"Efee, yemek hazır."
"Ya, yumurta mı kırdın? Tost yapsaydın keşke."
"Bir dahaki sefere canım o da."
"Of, peki "Vay be! Beyefendiye yemek beğendiremiyorum. Her neyse.. Yemekten sonra bulaşıkları yıkarken zil çaldı. Kapıyı açtığımda teyzem ve eniştemin geldiğini gördüm. "Hoşgeldiniz." dedim kocaman gülümseyerek. Bu sefer asık suratlı olmadığımı görünce sevinmiş olacaklar ki ikisi de aynı anda sarıldılar bana. Teyzem aynı annem gibi kokuyordu.. Yüzüme yerleştirdiğim kocaman gülümseme ile sordum,
"Yumurta kırayım mı size,ya da menemen filan?"
"Ah, yok tatlım, ikimizde tokuz."İkisi de tok olduğuna göre odama geçebilirdim. Yatağıma geçtim ve ajandam ile kalemimi kucağıma aldım. İlk köşe yazımı yazmaya başlasam iyi olacaktı. Düşünmeye başladım. Fakat aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Sahi, neredeydi bu konu bana ilk verildiğinde kafamın içinde turlayan ilham perileri? Ajandam ve kalemimi de alıp pencerenin kenarına oturdum ve sokağı izlemeye başladım. Bu saatte bile dopdoluydu. Sokağın çaprazındaki parkta pamuk şekeri yere düşmüş olan bir çocuk tepinerek ağlıyordu, diğer çaprazdaki daha az tenha bir yerde sevgililer yiyişiyordu, parka yakın olan yerden de avazı çıktığı kadar bağıran bir simitçi geçiyordu.
"Siiimiiittçiieeğğ"
Lafı bu kadar sündürmesi beni gülümsetmişti. Derin bir nefes aldım ve yazmaya koyuldum."Havası da insanları da bambaşkadır namı değer Küçük Teksas'ın..."
Evet, ilham perilerim gelmişti çok şükür. Elim sızlayana kadar aklıma ne geldiyse yazdım. Tekrar tekrar kontrol edip bittiğine emin olduğumda ise kalemimi ve ajandamı yatağımın başucundaki komidinin üzerine bıraktım. Yarın laptopuma geçirirdim. Bir gün daha bitmişti..
...
"Ya bi kalk kızım ya, hadi! Kahvaltıya."
"Efe, off."
"Hadi lan açım."
"Tamam geliyorum, git."Efe gittiğinde zor da olsa gözlerimi açtım. Buz gibi su ile yüzümü yıkadım. Esneye esneye kahvaltıya indim.
"Günaydınlar."
"Günaydın canım."
"Günaydın İkra."Sağlam bir kahvaltıdan sonra teyzem ve eniştemi işe yolcu ettim. İşe giderlerken Efe'yi okula da bırakıyorlardı zaten. Bende okul üniformamı giydim ve okul için yola koyuldum.
İlk ders İngilizce idi. Fakat bugün 5 ders boştu. Çünkü İngilizce öğretmenimiz Comenius, Erasmus gibi projelere başvurup neredeyse her ay bir,iki hafta okuldaki öğretmen ve öğrencileri yurt dışına götürüyordu. Geçen yıl bende gitmiştim. Hollanda, Fransa ve Belçika gezisi..
Bomboş geçen bir günün ardından kardeşimi okuldan alıp eve geçtim. Yine her zaman ki yemek, ders, okuma saati rutinimizden sonra Efe yine uyumuştu. Bugün rehberlik hocası ile görüşmelere başlamıştı. Umarım işe yarar... Derin bir nefes aldım ve dün gece yazdığım köşe yazısını bir çırpıda laptopuma geçirdim. Saat bire geliyordu fakat benim uyuyasım yoktu. Bir anda aklıma posta kutusuna koyduğum zarf geldi. Üzerimdeki ayıcıklı geceliğe aldırmadan doğru posta kutusuna koştum. Boştu. Neden boştu? Ya benimle dalga geçen kişi almıştı, ya da teyzem veya eniştem.. Yarın eniştem ve teyzemin ağzını arasam iyi olacaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça yürüyerek odama geri gittim. Aslında göz kapaklarım ağırlaşmıştı fakat içimde bir sıkıntı vardı. Buna rağmen kendimi uykuya teslim ettim.
...
"Teyze?"
"Efendim kuzum."
"Posta kutusunda hiç zarf filan var mıydı? Sen veya eniştem hiç denk geldiniz mi?"
"Yok kuzum. Ne oldu?"
"Bir şey yok teyze. Uzaktaki bi arkadaşımdan mektup bekliyordum sadece."Tüh... Buradan bir şey çıkmamıştı. Belki dalga geçen kişi halime acımıştı. Ya da belki yazdığım cevap onu korkutmuştu (!) da vazgeçmişti. Neyse, en son seçeneği düşünmemiş gibi yapayım. Gazete toplantısının yapılacağı güne az kalmıştı ve ben teyzeme sponsor bulma konusunu açmıştım. O iş bende demişti. Ben sadece akşam teyzem işteyken beni aramasını bekleyecektim. İnşallah sponsor bulunur. Yoksa gerçek hayata dönmemi sağlayan gazete ile ilgili hayallerim başlamadan biterdi. Her neyse... Teyzemi işe uğurladıktan sonra odama geçtim. Gazete için yazmış olduğum eser eleştirisi ve köşe yazısını defalarca okudum. Her okuyuşumda gözüme takılan yerleri değiştiriyordum. Yazıları son haline getirdiğime karar verdiğimde üzerimi giyinip dışarı çıktım. Efe kankası Egemen'in evindeydi, bu hafta sonu onun evinde kalacaktı.
Meydana doğru yürüdüm. Merdivenlerden indim ve yeşilırmağı tam karşıma alarak beton yere oturdum. Fakat bir şey eksikti. Evet! Dondurma. Dondurma olmadan olmazdı. Hemen oturduğum yerden kalktım ve yolun karşısındaki kafeden kocaman bir çikolatalı dondurma alarak hızlıca yerime geri geçtim. Evet. Şimdi oldu. Acaba bir sonraki köşe yazımın konusunu ne ile igili yapsam? Siyaset mi? Yok daha neler. Ah.. Bunu en iyisi zamanı gelince düşünmeliydim. Bir de şu telefon çalmasa..
"Efendim teyze."
"Kuzum, sponsor bulduk. İron Demir Şirketi size sponsor olmayı kabul etti. Tutatı da 2.500 tl."
"Aşş, valla bu süper işte. Teşekkürler teyzem."İşte bu çok iyiydi. Biz en az 1.500'lük bir sponsor düşünürken 2.500'lük bulmak basımın renkli olması demekti. Diğer küçük artılarını saymıyorum bile. Belki kuşe kağıtlara bile basabilirdik. Neşe ile oturduğum yerden kalktım ve eve geri yürümeye başladım.
Eleştirilerinizi bekliyorum :)
![](https://img.wattpad.com/cover/56668376-288-k747982.jpg)