dört

976 81 37
                                    

"notu oku," calum fısıldadı. ağzını kapayarak geri giderken sırama katlanmış kağıdı bıraktı. öğretmen bize baktığında kompozisyonuyla uğraşıyormuş gibi yaptı.

kağıdı sıramın altına kaydırdım ve hışırtı seslerini önlemek için yavaşça açtım. calum'ın karışık el yazısını anlamam için birkaç kez göz kırpmam gerekmişti.

dün dramatik bi kaltak olduğum için üzgnm, beni hala seviyo musun?

sessizce homurdandım ve cevabımı altına yazdım.

tabiki bebeğim, hala bir ve teksin

onun katladığı gibi katlayıp açık avucuna attım. sırıtmasını ve sayfanın en aşağısına küçük bir şeyler karalamasını izledim.

#malumsonsuzadek

ona baş parmağımı kaldırdıktan sonra kağıdı kazağımın küçük cebine, kurabiye ve şeker gibi abur cuburların olduğu yere attım.

biri beni izliyormuş hissine kapılıp huzursuz bir şekilde etrafa bakındım. sonunda merak beni ele geçirdi ve arkamı döndüm. sınıfın ta en arkasından, luke'un bebek mavisi gözlerinin yorgun bir biçimde calum ve ben arasında gidip geldiğini fark etmiştim.

notlaşmamızı filan görmüştü.

ona baktığımı fark ettiğinde yarım ağız gülümsedi ve hafifçe elini salladı. cevabımı ona dik dik bakarak verdim, sinirlerimi bozmuştu. arkamı döndüm ve  beynim patlamadan önce yapabildiğim kadar matematik denklemi çözmeye çalıştım. luke'un bakışlarının arkamda olduğunu bilerek çalışmak oldukça zordu.

"ödeviniz için neyi tamamlamadıysanız bitirin, eğer bitirdiyseniz puanlamam için şimdi verin, eğer bitirmediyseniz yarın ilk işiniz teslim etmek olsun." bayan sherlock seslice bağırdı.

sınıftakiler hemen dışarı sıvıştı; burada kimse matematiği sevmezdi. sınıf neredeyse bomboştu, ben, öğretmen ve ödevlerini veren bir avuç öğrenci hariç.

nefesimin altından homurdanarak kağıdı dosyama tıktım, buruşacak olsa bile umrumda değildi. çözülmüş bağcıklarıma baktım ve bağlamak için eğildim. doğrulup oturduğumda sıramın önünde bekleyen pis bir çift converse gördüm.

luke sırama yaslanıyordu, ağır çantam kusursuz nemli teninin altındaydı. birbirine bastırdığı dudakları küçük bir somurtu için kıvrıldı. hiçbir şey demiyordu, sessizlik içinde dikiliyordu.

"ne istiyorsun?" sesimdeki sinir olmuşluk ifadesini kamufle etmeye çalıştım.

cevap vermedi.

omuzlarımı silktim ve ayağa kalktım, sonra masamdaki dosyamı aldım. yürüyüp gidiyordum ki luke'un eli cebime kaydı ve oradan bir avuç çöp çıkardı. calum ve benim notlaştığım kağıdı onca şekerin arasından ayıkladı. açmaya başlamıştı ki elinden kaptım.

"napıyorsun be? kes şunu." ona bugün ikinci kez dik dik baktım.

"sadece ver şunu amına koyayım," luke çenesini sıktı, kağıdı elimden yırtarcasına aldı.

kafamın uzanamayacağı kadar yukarı kaldırdı ve kağıdı açtı. onu durduramadım, çoktan okumuştu. kısa konuşmayı okuduğunda koyu sarı kaşları çatıldı.

"onu seviyor musun? senin bir ve tekin mi? malum da ne sikim? hastalık ismi gibi," diye alay etti luke, kağıda küçümsemeyle bakıyordu.

"önemli bir şey değil." diyerek dilimi ısırdım ki hakaret içeren bir şey söylemeyeyim.

"siz ikiniz arasında bir şeyler yok, değil mi? çıkıyor filan değilsiniz?" tek kaşı merakla yukarı kalkmıştı.

"sadece en iyi arkadaşız," kısaca cevapladım.

"ve sen gizliden gizliye ondan hoşlanmıyorsun?" diye devam etti luke, kağıdı paraçalara ayırmaya devam etti ve zeminle buluşmasına izin verdi.

"hayır." dedim sağlam bir şekilde.

ona hala sinirliydim, duvarlarımı ayakta tutmalıydım. etrafta benim üzerimde güç sahibi olduğunu düşünerek gezinmesine izin veremezdim. sürekli erkekleri düzen birini bundan daha az önemseyemezdim, ondan hoşlanmıyordum.

isteseydi beni ezip geçebilirdi bile.

"güzel cevap clifford," dedi luke, sol gözü şu adı çıkmış göz kırpışı için hızla kırpıştı. parmaklarını hızlıca el sallamak için oynattı ve sınıftan çıktı.

gereken tek şey buydu. tek bir göz kırpış ve el sallayış duvarlarımı yıkabilir, hatta beni neredeyse boğan duygu dalgaları gönderebilirdi. alt dudağım titredi ve bacaklarım güçsüzleşti. vücudumun yumuşacık bir hale geldiğini hissediyordum ve kalbim coşkulu bir karmaşanın ortasındaydı. bundan kesinlikle nefret etmiştim, ama yapacak bir şeyim yoktu.

sanırım luke hemmings'e aşık oluyordum.

fuckboy ♢ muke (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin