yedi

845 77 44
                                    

"hey clifford." diye selam verdi luke, bugün dördüncü kez olmak üzere bana doğru yürüdü.

her seferinde yaptığım şeyi yaptım; burnumu kırıştırdım ve uzağa yürüdüm. her zaman orada kafası karışmış bir şekilde, yüzünü hiç terk etmeyen esrar çekmiş gibi görünen sırıtmasıyla duruyordu. ben sinirle yürürkense beni izlemenin dışında hiçbir şey yapmazdı.

"niye bu kadar sinirlisin?" diye sordu, ilk kez bileğimi tutup beni geri çekti.

cevap vermek yerine abartılı bir şekilde hapşurdum. elini kolumdan silkerek çektim.

"kahretsin clifford, bu baya gürültülüydü. hasta falan mı oldun?" diye sordu emin olamayarak.

"hayır. öyle bir şey değil. sadece yavşaklara gerçekten alerjim var, o yüzden bence en iyisi senden uzak durayım." kollarımı çaprazlayarak cevapladım.

yumuşak pembe dudakları tatlı bir şekilde aralandı. ona ne kadar sinirli olsam da, hala onu öpmeyi arzuluyordum. bir de onu boğazlayıp camdan dışarı fırlatmayı arzuluyorudm ancak bu ikisinin de iyi birer seçenek olduğundan şüpheliydim.

"ben? yavşak? nasıl?" diye sordu, okyanus mavisi gözleri şüpheyle yan yan bakıyordu.

"bilmiyormuşsun gibi davranma." saf yeşil gözlerimi devirdim.

"cidden bilmiyorum." luke dürüstçe cevapladı.

"öyleyse seks arkadaşlarından birine açıklamasını sor. eminim ki sana söyleyeceklerdir." alayla dudaklarımı büktüm, kafamı salladım ve arkamı döndüm.

luke tekrar bileğimi tutarak beni durdurdu. beni aniden geri çekti ve önceki açık mavi gözleri şimdi daha koyuydu, neredeyse gözümü korkutmuştu.

"bana siktiğim arkanı dönme, yaptığım kahrolası yanlışlığı düzeltmeye çalışıyorum o yüzden bu çocuğa yardım et ve ne yaptığımı söyle, böylece özür dileyebileyim." luke yavaşça emir verdi, kelimeleri soğuk ve acı vericiydi.

"ne yaptığını bile bilmeden özür dilemen eminim ki çok samimi olacaktır." alayla homurdandım.

"kahretsin clifford, her şeyi kahrolası zorlaştırıyorsun değil mi?"

"sadece, siktir git." dik dik baktım.

"aramızdaki şeyi düzeltmeden olmaz." diye karşı çıktı, koluma daha sıkı tutundu.

öte yandan, luke'un nasırlı eli benim yumuşak solgun tenimi sardığı için gülümseyecek gibi oldum ama şuan içimde birkaç saattir tuttuğum öfke vardı.

"bir şey yok tamam mı? biz diye bir şey bile yokken, aramızdakileri düzeltemezsin." diye cevapladım kendimi çekmeye çalışırken. tutuşu sıkılaştığında tısladım, orada iz kalacağından emindim.

"bana tam olarak neyin sorun olduğunu söylemeden ayrılmıyorsun." dedi luke dişlerinin arasından.

"bir şey olmadığını zaten söyledim amına koyayım! bu sadece ayda bir olan dönemlerden biri tamam mı?" öfkeyle bağırdım.

"sen erkeksin clifford, ayda bir olan şeyden sende yok." diye cevapladı düzce.

"eminim ki lambanın altında siktiğin kızın vardır." dedim öfkeyle.

farkındalık luke'u anında buldu. "oh! görmüş olmalısın, of hayır! sadece kızlardan hoşlanmadığımı kesin olarak anlamak için test ediyordum, o benim en yakın arkadaşımın kardeşiydi. elde ettiğim sonuçsa kızlar bitli ve erkekler daha iyi sik yalıyor."

"oh."

"ve eğer başkalarıyla yakınlaşmamdan hoşnut değilsen bunu yapmayı senin için keserim." diye devam etti. "bilirsin, seni mutlu etmek için falan."

"oh." dedim yine.

luke benimkilere şüpheyle bakarken gözlerini kıstı. "gözlerin neden hala yaşlı?"

"çünkü bileğimi sikip bıraktığından oldukça eminim." dedim sessizce. (ulan burada duygusal bir şey bekliyordum michael'ın cevabını okuyunca yıkıldım)

"hasiktir!" diye haykırdı ve bileğimi tutuşundan kurtardı.

elinin altındaki tenim morlaşmıştı ve tahmin ettiğim gibi iz kalmıştı. acıyordu ve uyuşmuş gibiydi. nazikçe parmaklarımı üzerinde gezdirdim ancak canım yanımda sızlandım.

"sıçayım, çok üzgünüm prenses." luke özür diledi, gözleri tenimdeki kendi yaptığı yaraya bakıyordu. kendisine sinirlenmiş gibiydi.

yavaşça kafasını eğerek yaralı bileğime hafif bir öpücük kondurdu, her bir öpücük acıyı yavaşça uzaklaştırıyordu. dudakları göründüğü kadar yumşaktı, onları benimkilerin üstünde hissetmeyi isterdim. nefes dahi alamıyordum, bu his gerçek dışıydı.

malesef parmağının ucuyla bileğimi ovarak kafasını kaldırdı. zayıf ve suçlu bir gülümseme ardından ellerini cebine soktu ve arkasını döndü.

duraksadım.

"luke?" arkasından seslendim.

kafası hemen bana bakmak için döndü. "evet?" yavaşça cevapladı.

"neden mutsuzluğumla bu kadar çok ilgileniyorsun?" diye sordum, bu durumun nasıl sonlanacağından emin değildim.

gülümsedi. "çünkü tatlı insanların üzülmeye hakkı yoktur."

fuckboy ♢ muke (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin