Louis'in gözünden;
Liam, Carrie'nin burada olmadığından emin olmak için evi aramaya karar verdi. Üst katta, Carrie'nin odasında onun okul eşyalarını ve ceketini bulduk. O pislik onun ceketini almasına bile izin vermemiş. Şimdi o, dışarıda yalnız ve üşüyor ve muhtemelen korkuyor. Tekrar öfkeyle dolduğumu hissettim, ve bu bütün çocukların beni yakından izlemesiyle ilgili değildi. Muhtemelen aşağıya inip hala yaşayan Bay Enders'ı döverdim.
Zayn'in parlak bir fikri vardı.
"Çocuklar. Carrie'nin bazı eşyalarını almalıyız. Giysi ve benzeri şeylerini.. Ve Carrie'de bunları muhtemelen bunları ister." Zayn, Niall'ın masanın yanındaki yatakta bulduğu resim defterine başvurdu. Buradaki resimlere göre, Carrie gerçekten mükemmel bir sanatçıydı.
Ve Carrie'nin çizmeyi sevdiği apaçık ortadaydı. Hepimizin resmini çizmişti, ve mükemmellerdi. Ayrıca, Carrie'nin dolabının üzerinde posterlerimiz vardı. Ve görünüşe göre albümlerimizde vardı. Harry onları hemen yanındaki eski müzik setinde buldu.
Aynı zamanda Carrie'nin gerçekten çok güzel kar küreleri koleksiyonu vardı. Bunları korumak istediğini anlamıştım. Çatıda kutu olup olmadığını görmek istiyorduk. Bunları burada bırakmayı istemiyordum, çünkü babası muhtemelen onları büyük bir zevkle kırabilir ya da satabilirdi.
Hepimiz bunları almamız konusunda anlaştık. Ama Carrie'yi en kısa zamanda bulmamız gerektiğini biliyorduk.
Liam hepimizin düşündüğü şeyi dile getirdi. "Ayrılmak zorundayız. İki kişi burada kalıp Carrie'nin eşyalarını paketlesin, ve geri gelirse diye burada beklesin." Birbirimize baktık, kimin burada kalacağını merak ediyorduk. Kesinlikle burada kalmayacağımı biliyordum. Carrie'yi aramak için gideceklerden olmak istiyordum.
Harry elini kaldırdı. "Ben burada kalıyorum." Kararsız görünüyordu, aynı zamanda da yaramaz.. Kaşlarımı kaldırmış, tam konuşacakken Zayn de elini kaldırdı ve burada kalacağını söyledi. Zayn'de benimle aynı şeyleri düşünüyor olmalıydı. Sırıttı ve konuşmaya başladı.
"Merak etme Lou, Haz ile başa çıkabilirim. Ben iç çamaşırı çekmecelerini hallederim." Zayn, Harry'ye uzun uzun baktı. Harry'nin yüzündeki çocuksu hayal kırıklığını gördüm. Derin bir nefes aldım.
Böylece ben, Liam ve Niall Carrie'yi aramaya gidiyorduk.
Carrie'nin iyi olması ve onu bulabilmek için tüm benliğimle dua ettim.
Carrie'nin gözünden;
Heryerim acıyordu. Tıpkı bir tren tarafından ezilmiş gibi hissediyordum. O çocuklar sonunda gitmişti. Ve ben hala yaşıyordum. Ama, çok uzun süreceğini sanmıyordum. Ölüyordum ve bunu biliyordum. Kimse birçok kez bıçaklandıktan sonra yaşayamazdı. Sadece acının bitmesini istiyordum. Acı bittiğinde öleceğimi de biliyorudum.
Ama, en sonunda annemi görecektim. Yeniden onunla olacaktım. Bu güzel olacaktı. Vücudumun bir tarafından ılık kan akarken, belirsizce düşündüm. Kafamı çevirdim ve çevremdeki karın lekelendiğini gördüm. Kimse bu kadar kan kaybettikten sonra yaşayamazdı.
Düşünürken, bir şeyi fark ettim. Ölmek istemiyordum. 16 yaşındaydım, ve önümde uzun bir hayat vardı. Vazgeçmemeliydim. Annem beni şimdi istemezdi.
Bu yüzden olmazdı.
İlk olarak, bu geçitten çıkmalıydım. Ve bunu yaparken yürümem gerektiğini biiyordum. Ayaklarımı oynattım. Sağ bacağım çok acıyordu. Muhtemelen kırılmıştı.
Düşüncelerimin yine belirsizleştiğini hissediyordum. Ama bilincimi açık tutmak için savaştım. Ayaklarımın üzerinde yavaşça yükseldim. Çığlığım dışarı çıkacakken onu geri gönderdim. Birkaç adım sonra yanıldığımı anladım ve acı içinde yere çöktüm. Vücudumun her parçası vargeçmem için çığlık atıyordu. Sokağın çıkışına doğru sürünmeye başladım. Arkama baktım, orada kandan bir iz bırakmıştım. Kendime baktığımda göğsümün ve pantolonumun kanla kaplı olduğunu gördüm. Midemin bulandığını hissettim ve kusmamak için savaştım.
Bunun yerine sürünerek devam ettim. Sonunda geçidin girişine ulaşınca minnetle iç çektim. Ama daha uzağa gidemezdim. Bütün enerjimi ve hayatımı harcamıştım. Gözümün önünde siyah noktalar dans ediyordu. Bilinçli kalmak için uğraştım ama faydası yoktu.
Karların içine yığıldım, ve karanlık beni aldı..
Niall'ın gözünden;
Liam arabayı sürüyordu. Louis kullanmak istemişti ama Liam, Louis'e güvenememişti. Ve bana inanın, bir şeyleri yumruklamak istiyordu. Bence hepimiz birşeyleri yumruklamak istiyorduk.
Midem yüksek bir sesle guruldadı. Gergince kıkırdadım. Liam bana dikiz aynasından baktı ve yavaşça konuştu. "Merak etme Nialler. Sana yemek bulacağız." Louis ona yolcu koltuğundan vurunca durakladı. "Ama önce Carrie'yi bulmalıyız." diye hızlıca ekledi. Louis'in bu cümleden sonra rahatladığını fark ettim.
Carrie için çok endişeleniyordu. Hepimiz öyle. Onun başına kötü bir şey geleceğinden korkuyordum. Carrie'nin başı beladaydı. Bunu biliyordum.
"Biraz daha hızlı sürer misin Liam?" diye merakla sordum. Belki biri onu görmüştür diye şehire gelmiştik. Gerçi ben şüpheliydim. Dışarıda kimse yoktu. Karda oynayan çocuk bile yoktu.
"Eğer hızlı kullanırsam onu kaçırabiliriz." diye cevapladı Liam.
Aniden Louis bağırdı. "Arabayı durdur Liam! Karda ayak izleri var. Arabayı durdur!" Louis'in arabayı sarsacak kadar bağırmasından dolayı Liam ürkmüştü. Araba aniden durduğunda, emniyet kemeriyle birlikte öne doğru gitmiştim. İrkildim ama o kadar acıtmamıştı.
"Bunu bir daha ASLA yapma Liam. Bir dahaki sefer üzerine kusarım." diye bağırdım.
"Her neyse, dostum." dedi Liam, Louis'i karda takip ederken. Derin bir nefes aldım ve arabadan indim. Arkalarından ilerlemeye başladım. Ürperdim ve buranın ne kadar soğuk olduğunu fark ettim. Üzerimde ceketim vardı. Ama Carrie'nin yoktu. Tanrım! Onu HEMEN bulmalıydık.
"Çocuklar sanırım bunlar Carrie'nin ayak izleri. Küçükler, tıpkı kızlarınki gibi.." diye heyecanla söyledi Louis. Carrie'nin izini bulmuştuk. Sonunda!
Liam arabaya doğru yürümeye başladı. "Hadi çocuklar. Carrie'nin burada olduğu belli. Arabayla Carrie'yi aramalıyız. Bu yapacağımız en mantıklı şey." Hepimiz tekrar arabaya bindik ve Louis ısıyı açtı. Buradaki tek üşüyenin ben olmadığımı bilmek güzeldi.
"Çocuklar, Carrie'yi acilen bulmalıyız. Dışarısı çok soğuk ve güneş batmak üzere." Sesimdeki paniği gizlemeye çalışarak konuştum.
"Bunu biz de biliyoruz, Nialler!" diye Louis beni tersledi. Bu beni rahatsız etmedi. Çünkü onun Carrie için korktuğunu biliyordum. Hepimiz korkuyorduk.
"Lou, sadece sakin ol, tamam mı? Burada hepimiz arkadaşız." dedi Liam her zamanki babacık tavrıyla.Ama onu böyle de seviyorduk..
Kasabaya yaklaştığımızda hepimiz sessizdik. Dışarıda kimse yokmuş gibi görünüyordu. Çocuk bile yoktu.
Şehirde gezerken bir geçidin yanında karanlık bir şey fark ettik. "Çocuklar?Sizce bu Carrie mi?" diye sordum panikle.
Hiçkimse beni yanıtlamadı. Liam yeniden frene asıldı ve arabayı aniden durdurdu. Hepimiz arabadan atladık ve karanlığa doğru koştuk. Bu kesinlikle bir kızdı.
Louis diz çöktü ve kızı kucağına aldı. Nefes nefeseydi. Kız kanla kaplanmıştı. Bıçaklanmış gibi görünüyordu. Defalarca. "Bu o, Carrie!" Louis yıkılmıştı. Liam kolunu uzattı ve Carrie'nin nabzını kontrol etti.
"Lou, nefes almıyor. O ölmüş!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Things ( A Niall Horan Love Story ) [funnybunny96 dan çeviri]
FanfictionCarrie Enders 16 yaşında bir kızdır. Louis Tomlinson'ın uzak bir kuzeni olduğunu kim düşünür ki? One Direction o cehennem deliğinden onu kurtarmak için karar verirse ne olur? Sizce huzuru bulabilecek mi? Aşkı?