Louis'in gözünden;
Carrie ölmüştü. Ağlayarak vücudunu kollarımın arasına aldım. Hepsi benim hatamdı. Eğer onu babasıyla bıraksaydım hala yaşıyor olacaktı. Belki acı çekecekti ama yaşayacaktı. Kollarımda soğuk ve cansız olmayacaktı.
Liam'ın kollarının beni sardığını hissettim. Daha sonra da Niall'ın kollarını hissettim. Kalbim milyonlarca parçaya ayrılırken onların kollarına yığıldım.
Aniden Niall'ın donduğunu hissettim. Ona baktığımda hala Carrie'ye bakıyordu. Yüzünde yaralı bir ifade vardı. "Louis, Carrie'yi kurtarmak için hala çok geç olmayabilir. Kalp masajı yapmayı biliyorum. Belki tekrar nefes almasını sağlayabilirim. Eğer bana şans verirsen." diye yalvardı. Yutkundum ve başımı salladım. Geri çekildim ve Niall'a biraz yer açtım.
Liam yavaşça fısıldadı. "Lou, beklentini çok yüksek tutma. Ne kadar uzun zamandır bu halde olduğunu bilmiyoruz. Saatlerdir bu halde olabilir. Niall onu kurtaramayabilir." Hiçbir şey söylemedim, ama Liam'ın söylediğine rağmen içimde hala umut vardı. Niall onu kurtarmalıydı. Kurtarmak zorundaydı.
Niall eğildi ve Carrie'nin ağzına iki nefes verdi. Sonra kalbinin üzerine bastırmaya başladı. Kaburgasına ne kadar sert bastırdığını görünce irkildim. Ama bunu yapması gerektiğini biliyordum. Amacı onu incitmek değildi.
Niall beş dakika daha aynı şeyleri yaptıktan sonra geri çekildi ve başını ellerinin arasına alıp konuştu. "Yapamadım. O öldü, ve ben onu kurtaramadım.." Açıkça hıçkırarak ağlıyordu.
İçimdeki umudun öldüğünü hissettim. Ve o an, karların içine gömülüp bir daha hiç kalkmamak istedim. Ama içimde Liam'ın buna izin vermeyeceğine dair bir his vardı.
Tam o sırada, büyük bir inleme duydum. Göz yaşlarımın arasından baktığımda mucizevi bir şey gördüm. Carrie. Nefes alıyordu. Yaşıyordu. Tanrım! Yaşıyordu! Ve bütün bunlar Niall'ın sayesindeydi. Carrie'yi kurtarmıştı.
Hepimiz Carrie'nin etrafına toplanmıştık. "Ah, Tanrı'ya şükür yaşıyorsun!" Hayatımda daha önce bu kadar mutlu olmamıştım.
Niall'ı sıkıca kucakladım. "Lou, nefes alamıyorum!!" diye bağırdı. Niall'ı bıraktım ve dikkatimi karda yatan ve derin derin nefesler alan Carrie'ye yönelttim.
"Dostum, ondan daha iyi nefes alıyorsun." diye mırıldandı Liam. Deliler gibi kahkaha atmamak için kendimle savaştım. Ama sonunda kahkaha atmaya başladım.
Carrie'nin yanına çömeldim. Zümrüt yeşili gözleri benimkilerle buluştu ve büyüdü. Sonunda gözlerinin beni gördüğü için büyüdüğünü fark ettim. Açıkça hepimizi tanıdığı için şüpheliydi. Carrie sızlandı ve ben onun gözlerinin kapanmak üzere olduğunu fark ettim.
"Tatlım, sorun yok. Herşey yoluna girecek." Liam'a döndüm. "Li, ambulansı ara, Carrie'nin yardıma ihtiyacı var." Başını salladı ve ayağa kalkıp telefon çeken bir yere gitti.
Liam arama işiyle uğraşırken, Carrie'ye dikkatlice bakan Niall başını yavaşça kaldırdı. Dürüst olmak gerekirse şok olmuş görünüyordu. Az önce Carrie'nin hayatını kurtadığı düşünülürse şok olması normaldi.
"Nialler, dostum sen inanılmazsın! Şu an seni çok seviyorum!" diye bağırıp yeniden sarıldım. Ama önceki kadar sıkmadım.
Güldü. "Biliyorum. Ne kadar harika olduğumu söylemene gerek yok. Sadece bana yemek ver." Sanki işaretmiş gibi midesinin guruldadığını duydum.
"Tabiki Niall. Ne istersen" diye gülerek cevapladım. Sonra dikkatimi yeniden Carrie'ye yönlendirdiğimde, ne kadar soğuk göründüğünü fark ettim. Hemen ceketimi çıkarttım ve Carrie'nin üstüne koydum. Niall da aynısını kendi ceketiyle yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Things ( A Niall Horan Love Story ) [funnybunny96 dan çeviri]
FanfictionCarrie Enders 16 yaşında bir kızdır. Louis Tomlinson'ın uzak bir kuzeni olduğunu kim düşünür ki? One Direction o cehennem deliğinden onu kurtarmak için karar verirse ne olur? Sizce huzuru bulabilecek mi? Aşkı?