Bölüm 1: Kaderin Olayları

12 1 0
                                    

(Multimedya; Karat)
"Yanlış düşünüyorsun komutan. Ne demek telafisi yok. Olmalı!" Kral Bolar kızgındı. Halkını kurtaramayacağını düşünmek tanıdığım kişiliğe karşıydı. "Ama yüce kralım, imkanı yok. Yenemeğiz ve bunu söylemekten utanıyorum ama bizi köle yapacaklar" kralın kükremesi sarayda yankılandı. Yeleleri sarı beyaz kıllardan oluşuyordu. Vucudu hala insana benziyordu. Gözleri altın gibi parlıyordu. Tırnakları hançer ucu gibiydi. Kasları belirginleşmişti. Kızgınlığı yüzüne yansımıştı. Bütün ordu komutanları burdaydı. Hepsi kraldan çekiniyordu. Komutan Lutal durumun kötülüğünü bilerek davranıyordu ama kralını kızdırmıştı. Kral büyük masanın orta hizasında oturan Lutal kadar sıçradı. Bir insan parmağının orta boğumuna kadar olan sivri dişleriyle komutanın boğazını deşti. Bütün komutanlar izliyordu. Bir fare oyuğunun ağzında bekliyen yılandan korkar gibi kormuşlardı. Kral saf otoriteydi. Dönüşebilen en güçlü aslan. İnsan formuna dönüşmeden devam etti. Kükreme şeklinde bir sesi vardı. Hala sinirli olduğu belliydi. " başka böyle düşünen var mı?"

Uzak diyarın birinde bir köyde , şu konuşmalar geçiyordu; " ne gerçekten mi ! Olamaz kaçmalıyız. Hazırlan" " hazırlanayım da nereye gideceğiz" " gitmemiz gerek yolda karar veririz, acele et" bir karı kocanın bu konuşmalarına, oğullarının kulak misafiri olduğundan haberleri yoktu. Oğlanın adı Karat'tı. Siyah saçları vardı. Gözleri siyaha yakındı. Yapılı bir vucudu vardı. Kılıç kullanmayı babasından öğrenmişti. Vucüdunun yapısını köy işlerine borçluydu. Yaşıtlarından uzundu. Köyün nufusu azdı. Kendine uygun kız da bulamamıştı. Gitmelerinde sakınca yoktu ama burayı seviyordu ve endişeliydi. Konuşulanların nedeni hakkında birşey bilmiyordu. Açıkcası ailesinin ondan birşeyler sakladığını düşünmeye başlamıştı. İçeri girdi. " nereye gidiyoruz?" " gitmeliyiz oğlum" dedi annesi. " ama anne birşey yok burada yaşıyoruz, neden gitmek zorundayız?" " kes sesini ve hazırlan bize karşı mı geliyorsun !" Babasının bu kızgınlığı oğlanı susturmaya yetmişti. Oğlan kapıyı kapatıp, odasına geçti ve eşyalarını hazırlamaya başladı. Babasının ona yaptığını söylediği altın uzun kılıcını, kılıfından çıkardı ve baktı. Kılıcın sapından keskin bölgesine geçerken, ona bakan aslan motifi etkileyiciydi. Aslında kılıç tam altın değildi. Sap kısmı ve aslanın dişleri gümüştü. Asil bir kılıçtı. Babası gibi bir köylünün gücü yetmezdi. Babasıda ona saklaması ve hiç dışarı çıkarmaması gerektiğini söylüyordu. Kılıca gözlerini devirdi. Kılıç sanki ona beni kullan diye bağırıyordu. Dışarı çıkıp düşmanlarına bu kılıçla saldırdığını hayal etti. Sonra oturduğu yerden kalkıp, hazırlanmaya başladı. Hala kılıçla ilgili hayalin etkisindeydi. Babasına karşı gelmek istemediği için, yinede hazırlanıyordu. Önce kıyafetlerini doldurdu. Bunları askılı yük taşımak için kullandıkları cantayla taşıyacaktı. Loş mum ışığı etrafı aydınlatırken toplaması kolaydı. Bir an pencereden bir rüzgar esti ve mumu söndürdü. Karanlıktı ama gözleri alışınca görmeye çalışan gözleri odaklandı. Bir yere çarpmamaya çalışırken, içeriden sesleri duydu. Gür bir ses şunları söylüyordu. " sizin göreviniz bitti ve artık ekselanslarının yeri benim yanım" babası cüretkar bir sesle " bizim elimizden onu alamazsın gücün yetmez büyücü !" " gerçekten beni durdurabilir misin yaşlı adam ?" Gür sesli bir kahkahanın etkisi odayı sallamıştı. Bir insan böyle kahkaha atamazdı. Büyücü kır saçlıydı. Bilgeliği yüzünden okunuyordu. Çok cesur olduğu belliydi. Karaya çalan gözleri vardı. Cübbesi gece siyahıydı. Saçları düzenli kesilmişti. Belinde bir hançer vardı. Büyü hanedanının mührü hançerin üzerinde parıldıyordu. Büyücünün burnu ve kaşları avına yaklaşan yırtıcı bir hayvanın yüz ifadesini çağrıştırıyordu. Oğlanın merakı korkusunu yenince, kapıyı yavaşça aralayıp bakmaya başladı. Büyücünün elinde mavi ışıktan halkaları gördü. Bu büyü yapıyor veya hazır demekti. Odada ışık olmamasına rağmen mavi ışık odayı aydınlatıyordu. O sırada gür ses konuşmasını bir anda kesmişti. Birden eğildi ve selam verdi ama selamı çok nazikçeydi. Elini kalbine götürerek eğilmişti. " selam olsun hanedanımızın en büyük prensine" oğlan afalladı. Neyine ?

Halkalar #Wattsy2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin