Multimedya : Adal
Deniz sen salak mısın yavrum 2 gündür tanıdığın adama berdelinmiş gibi havalar falan yapıyorsun valla var sende bir şeyler. Neyse ne isterse yanındaki karısı olsun sanane yani. Hıh. Gideyim de ne zıkkımlanacaklarsa zıkkımlanıp gitsinler gözümün önünden bari.
"Merhaba ne alırsınız?" dedim yüzümde evlenme programına çıkmış 7 adayı olan çakma sarışın gülüşümle.
"Merhaba Deniz hanım iki kahve alabilir miyiz?" Alırsın anam niye alamayasın.
"Neyli olsun peki?" dememle atladı esmer paçoz .
"Benimki sade olsun canım." Canın yeni dökülmüş asfalta yapışsın.
"Benimki de sade olsun lütfen."
"Hemen getiriyorum." dedim ve arka tarafa geçtim. Hayır madem sadece kahve içeceksiniz aşağıda kafe var gidin orada için niye beni sinir ediyorsunuz ki değil mi yani. Kahve makinasında yapmama rağmen kahvenin bir tanesi köpürmemişti. Şey bende yeniden yapmak yerine azıcık tükürük bezlerimden yardım aldım. Tabi ki onu Adal'a içirmeyecektim.
Tepsiyle içeri geçtiğim de hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarına ilerlerken biraz daha kulak kesildim ama yabancı kelimeler geçiyordu konuşmalarında anlamadım. Özel malzemeli kahveyi önce esmere sonrada diğer kahveyi Adal'a verdim. Yine yüzüme anlam veremediğim bir şekil de bakıyordu. Acaba ağzımda tükürük mü kaldı? İkisi de teşekkür edip sohbetlerine geri döndüler. Bende diğer masalarla ilgileniyor bir yandan da onlara bakıyordum. Şu kızın kim olduğunu öğrenemezsem çatlayacağım resmen. Telaşın içinde esmerin ne zaman gittiğini görmemiştim ama Adal hala masadaydı ve yanlış anlamıyorsam bana gel anlamında elini sallıyordu. Yanına doğru yürümeye başladığım da bacaklarım ona gitme arzusuyla yanıyordu sanki.
"Evet?"
"Bu akşam yine aynı saatte mi çıkıyorsunuz?"
"E-evet."
"Tamam, görüşmek üzere. Kolay gelsin." dedi ve gitti. Bildiğin gitti. Niye soruyorsun arkadaşım o biçimli poponu dönüp gideceksen?
Kalan işleri bitirdiğim de saat 11'e geliyordu. Sarp izinli olduğu için biraz erken çıkıp son otobüse yetişmem lazım, malum bırakacak kimselerde yok. Hemen aşağı inip üstümü giyindim ayakkabı bağcıklarımı bile bağlayamadan çıktım dışarı kaçıramam o otobüsü. Hızlı adımlarla caddeye çıkmaya çalışıyordum. Evet çalışıyordum. O esnada açık bağcığıma basıp yüzüstü düştüm. Sokağın ortasında boylu boyunca yatıyordum ve canım çok acıyordu. Yeni iyileşen bileğim zonklamaya başlamıştı, ellerimin derisi yüzülmüş ve kafamı kaldırıma vurmuştum. Bendeki şans kimse de yok abi olamaz.
Birden karşıdan gelen arabanın farları gözlerimi kamaştırmıştı. Tam önümde durmuştu. İçinden inen biri bana doğru geliyordu. Elimi gözlerime siper ettim. O tanıdık yüzü görmeyi beklemiyordum. Ağzım açık ona bakarken bir şeyler fısıldadı ve beni anlamadığım bir hızda kucağına aldı. Ne olduğunu anlamamıştım bile beni arka koltuğa oturtup bagaja ilerledi. Ben olanı izlerken ilk yardım çantasıyla yanımda belirmişti.
"Sizin ne işiniz var burada?"
"Bir işim vardı sizin de bu saatte çıkacağınızı bildiğim için belki beraber gideriz diye gelmiştim."
Benim için mi gelmişti? Ama neden ki?
"Ayrıca şu resmiyeti çıkarsak aradan en azından dışarıdayken?" dedi yüzüme dikkatle bakarken. Ne diyebilirim ki zaten ben nefret ederdim resmiyetten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSLU AY
WerwolfSonsuzluğuna küsmüş bir adam ve bugününe adanmış bir kadının hikayesi. "Tek yapmak istediğim artık birilerinin hayatında güzel izlerimin olmasıydı."