BÖLÜM 1 : ADAL

576 163 37
                                    


Çıplak ayaklarla bozkırda koşarken yüzüme gelen yağmur taneleriyle baharın gelişini bütün Boy kutluyorduk. Çimler yeşillenmiş etrafta yabani papatyalar açmıştı. Babam Taşgın Bey seslendi :

"Adal gel buraya. Çadırlara yardım et. Sonra haytalık yaparsın."

Çadırları kurmak için arazi ararken yeni yerimizi keşfe çıkıyordum. Güneş Kafkas dağlarının ardından sıcacık bir gülümsemeyle doğuyor akan ırmağın sesi tüm çayırda yankılanıyordu. Büyük kuraklıktan sonra rahat bir nefes almıştık. Çocuklar su ile oynuyor büyükler mevsimi verimli geçirmenin yollarını arıyorlardı. Tabi bense kaçıp saklanacak bir yer arıyordum. Ufak bir soluklanmadan sonra çadırların kurulumunu bitirdik.

Yeni ovada ilk gün batımı... Işıl ışıl bir gökyüzü.

Kutlama için büyük bir sofra kuruldu yorgun düşen herkes uyumak için erkenden ayrıldı. Masada babam ve ben kalmıştık. Boyun yeni beyi babam üstündeki sorumluluğa daha alışamamıştı. Artık annem abim ve benden sorumlu değildi. Yaklaşık yirmi üç aile ve yüz kırk üç kişiyi korumakla yükümlü idi.

Sıkıntılı geçen bir göç zamanını az bir zararla geçirmiştik. Önümüzde bir bahar vardı. Doğuda başlayan devlet oluşumlarının etkisi kuzeyde baskındı. Biz göçebeydik. Babam bunların içinde olmayı hiç istemedi. Gücü ve zekasıyla çok iyi bir asker olabilecekken ailesini korumayı seçmişti.

"Ee oğul böyle aylak aylak gezmeye ne zaman son vereceksin?"

Bu soruyu zaten 2-3 yıldır her akşam sormayı adet edinen babam cevabı hiçbir zaman tatmin edici bulmamıştı.

"Yine aynı şeyleri duymak istemiyorum . Göç zamanı gelmeden bir kız seç kendine." Derin bir iç çekti babam devam etti.

"Benim daha ne kadar zamanım var bilmiyorum abin Mete'nin merhametine güvensem de senin kadar cesur ve atılgan değil. Umudum sensin oğul. Boyun benden sonraki beyi sensin."

Babamın hisleri artık daha netti ama ben ne evlenmek nede bey olmakla ilgilenmiyordum. Babam kadar annemin de ısrarları yıldırmaya başlamıştı. Torun isteyen annem hiçbir zaman babam kadar anlayışlı olmadı.

Bahar çabuk geçti . Havalar soğumaya çimenler ölmeye başladı. Ayaklanmalar hızlı yayıldı. Doğudaki beylikleri birleştiren Uluğ Bey kuzeyde ve batıda da hızla ilerliyordu. Giderek huzursuzlaşan boyda babam oldukça kararsızdı. Gidecek yer yoktu. İki seçenek vardı ya Uluğ Bey'e katılacak yada direnecektik. Sayıca az olmamız , kadın ve çocuklar yolumuzdaki en büyük engeldi.

Çadırlar yavaştan toplanmaya başlanmıştı. Babam konuşma için herkesi meydana topladı büyük bir karar alınacaktı. İlk başta herkes Uluğ Bey'e katılmaya karşı çıksa da ailelerini düşünmek zorundaydılar. Karar netti kuzeyde sefere çıkan Uluğ beyle anlaşmak için yola çıktık.

Hava giderek soğuyordu. Atlar zar zor nefes alıyor, üstündeki yükleri taşımakta zorlanıyorlardı. Sadece 6 at dayanabildi yolculuğa.. İki çocuk ve bir kadında açlık ve yorgunluğa dayanamayıp öldüler.

Herkes çok huzursuzdu yo önümüzde giderek daha çetrefilli bir alıyordu. Dinlenmek için kamp kurduk kalan erzak çok azdı umudumuz yakın bir beyli bulmaktı.

Sabah at sesleriyle uyandık üç dört atlı asker etrafımızı sarmıştı. Korku iliklerimizdeydi.

"Kimsiniz bu havada nereye gidiyorsunuz?" diye sordu asker.

"Bizler göçebeyiz Uluğ Bey'e katılmaya geldik siz kimin askerlerisiniz?" dedi babam.

Askerler kendi aralarında birkaç şey konuştuktan sonra:

PUSLU AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin