"Ben... Bir b-babamın olduğundan haberdar değildim."
Hatırlamıyor, hala hatırlamıyor!
Telefonun ardındaki genç adam gülmemek için kendini zor tutarken sakin bir tonda konuşmak için özel bir çaba harcaması gerekmişti. "İnanın ben de ihtiyar Keith'in bir kızı olduğunu yeni öğreniyorum. Hayat sürprizlerle dolu, öyle değil mi?"
Söylemek istediği şeyler elbette bu sözler değildi, ancak her şeyin bir sırası vardı ve rolünü layıkıyla yerine getirdiği için mutluydu.
Alyssa on iki yaşındayken amnezi geçirmişti, bunun nedenini en iyi bilen kişi kendisiydi. Ancak kızın şimdiye kadar kendi babasını bile hatırlayamamış olmasına şaşırmıştı. Annesi ona hiçbir şey söylememiş miydi? Mantıklı bir ihtimaldi bu. Çünkü eğer anlatmış olsaydı Alyssa kasabaya erkenden gelip her şeyi araştırmaya kalkardı. Kadın belli ki kızını tanıyordu.
Kalınlaştırdığı sesiyle konuşmaya devam etti, çıkardığı sesin kendisine ait olabileceğine kendi bile inanamamıştı. "O iyi bir adamdı, kasabalılar tarafından sevilirdi."
Sıkıcı bunaklara ait sıkıcı sözler...
Bir gün şerifin masasının üzerinde oturup uzun bacaklarını aşağı sarkıtarak şerifin telefonunun kablosuyla oynayacağı ve hattın öbür tarafında küçük cadıyı bulacağı kimin aklına gelirdi?
Titiz yaşlı bunak odada olmadığına göre bacaklarını onun o güzelim deri ofis koltuğuna da uzatabilirdi. Düşündüğünü uyguladı da. Çamurlu botlarının koltukta çıkardığı izleri görünce gülümsemişti. Yakalanmak umurunda değildi, hatta meydan okuyordu kasabalılara.
Sıkıysa yakalayın ezikler!
Kızı görmeyeli baya olmuştu. İtiraf etmek istemese de Alyssa'nın sesini özlemişti; onun sesindeki o kısık, ince, korkak tonlamayı. Heyecanlandığı bile söylenebilirdi. Hoş bu heyecan tatlı bir heyecana pek benzemiyordu. Aklına anıları geldikçe nefrete dönüşüyordu çünkü. Nefreti bu kadar ani ve yoğun hissetmek midesinin bulanmasına sebep olmuştu. Sonra kontrolü yeniden eline aldı ve o garip sesle konuşmayı sürdürdü.
Konuşma bittiğinde küçük cadının zavallı paranoyak beynine ikilemler göndermekten haz duyduğunu hissetmişti. Alyssa'nın cenazeye gideceğinden gram şüphesi yoktu, kız hep meraklı biri olmuştu ve o küçük sivri burnunu hep en olmadık işlere sokardı. Başta onun değiştiği ihtimalini düşünüp endişe etse de sesini duyar duymaz endişeleri uçup gitmişti. Hala aynı çocuktu o.
Şerifin odasındaki camın yansımasından kendine baktı. Omuzlarına kadar uzattığı kat kat siyah saçlarına ve koyu gözlerine... Soluk beyaz, adeta renksiz tenine. Acaba yeni hali sevgili Alyssa'nın hoşuna gidecek miydi?
Üzerine salaşça geçirdiği en üstteki iki düğmesi çözülü oduncu gömleği köprücük kemiklerini açığa çıkarıyordu. Ancak yansımasında dikkatini çeken şey kemikli vücut yapısı falan değildi, gömleğindeki kandı. Aynı kişinin kanı paçalarından da sarkıyordu ve şerifin kişiselleştirdiği kulübesindeki antika halıyı iyice batırmıştı.
Çevik bir tavırla masadan yere atlayıp duvardaki eserine son bir kez dikkatle baktı. Yarattığı şaheseri Alyssa'nın da seveceğine inanıyordu. Kanla duvara yazı yazma fikrini idolü olan ve şimdilerde yakalanmış bir katilden almıştı. Katil, kendi soy adını taşıyan ailesini kurup genç kızları yönlendirmiş ve onları duvara kanla yazmaya teşvik etmek için 'cadıca bir şeyler' kelimelerini kullanmıştı. Bu kelimeler Alyssa'nın lakabı olan 'küçük cadı' ile oldukça uyumluydu. Kasabadaki cahillerin gazetedeki haberlerle bir alakası olmadığı için fikrin kendisinden çıktığını bile düşünebilirlerdi. Kim bilir, belki bu sayede dahi olarak anılırdı, çünkü idolünün fikirleri ona göre dahiyaneydi. Gülümseten düşünceler eşliğinde ışıklarını kapattığı odada aydınlık kalan tek şey ay ışığının parlattığı Keith Ross yazılı metal plakaydı...
* * *
"Babanın cenazesi var. Gidecek misin gitmeyecek misin?"
Tek bir soru... Yüzlerce cevap. Ne kadar basitleştirmeye çalışırsa çalışsın, asla iki cevaba indirgeyememişti o soruyu. Bir yandan zihnindeki soruların kafasını karıştıracağını, geçmişin sularında boğulacağını ve her şeyin çekilmez bir hal alacağını düşünüp gitmek istiyor; diğer yandan kasabaya giderse nerede kalacağını, kasabalılara kendini nasıl tanıtacağını ve müdürden nasıl izin isteyeceğini düşünerek stres oluyordu. Önündeki engeller normal bir insanın kolayca halledebileceği şeylerdi, ancak Alyssa her zaman alışmış olduğu şeyleri yapmayı sevdiğinden ani tanışmalardan ve bir haftalık izin istemek gibi ekstra durumlardan mümkün olduğunca kaçınırdı.
Genç kadın bir huzurevinde sekreter olarak çalışıyordu. Son zamanlarda insanların daha çok başvurduğu özel bir huzurevi... İnsanlar rahat hayatlar yaşamaya başladıkça yaşlılara bakma fikri gözlerinde büyüyor olmalıydı. Alyssa buna içten içe üzülüyordu fakat üzüntüsü kısa sürüyordu, omuz silkip 'sadece işimi yapıyorum' diye düşünerek vicdanını rahatlatıyordu. Gün içinde bir sürü asık suratla karşılaşsa da günün sonuna doğru hepsi unutuluyordu. En azından hemşire değildi, yani insanların sıkıntılarına ve çıkardıkları huzursuzluklara şahit olmak zorunda kalmıyordu. Sadece kayıtları geçiriyor ve müşterilerin kalacağı odaları ayarlıyordu.
Bu kez gömleğini ve kalem eteğini değil de günlük, aynı zamanda şık bir elbise giymek için elbise dolabını açtı. O dolap sanki evinin bir parçası değildi çünkü çok nadir kullandığı bir alandı. Günlerdir iş üniformasından başka bir şey giymemişti, haftasonları arkadaşlarıyla kahve içmek harici evden çıkmak için sebebi yoktu. Dolabı açtığında hiç kullanmayacağına inanıp sadece yedek dursun diye aldığı küçük valizini de dolaptaki elbiselerin altına sıkıştırdığı yerden çıkarmaya karar vermişti. O sırada valizi almak için eğildiğinde...
'Bir resim daha mı?' diye düşündü. Annesinin tuhaflaşan resminden sonra aynı gün içinde bir başka resmin ilgisini çekmesi onu şaşırtmıştı. Bugün resimlerle alıp veremediğin ne Alyssa?
Sadece bulduğu fotoğrafın neden dolabın aşağısına itilmiş olduğunu merak etmişti ve onu eline alıp anılarını hatırlayınca nedenini anlamıştı.
İlkokulda çekilmiş fotoğrafı... Arkadaşlarıyla beraber.
###
"Bu Jane, ikiniz hep birlikte vakit geçirirdiniz."
"Peki ya bu kim?"
"Hangisi?"
"Ellerini boynuma dolamış çocuk."
"Woodsların oğlu. Serserinin tekiydi."
"Serseriyle baya yakın gibiyiz."
"Ne söylediğinin farkında mısın sen?"
###
Sırıtmıştı Alyssa o gün, ancak kadın gülmemişti. Beklenmedik bir öfkeyle kızına bağırıp çağırmaya başladığında ise şaşırma sırası Alyssa'daydı. Ancak o zamanlar sadece küçük bir kızdı ve kendi yaptığının yanlış olduğuna inanarak konuyu kapatmayı tercih etmişti.
Şimdi elindeki fotoğraf ona daha anlamlı geliyor, bazı çıkarımlar yapmaya başladığını hissediyordu.
Annesi sinirlenmişti değil mi... Şu Woodsların Oğlu'ndan bahsedince? Kadında aynı yüz ifadesini yakaladığı başka bir yer babasıyla ilgili durmaksızın sorular sorduğu anlardan biriydi. Aynı öfke patlaması, aynı huysuzluk, tüm gün süren küslük... Kaybetme korkusundan dolayı yeni şeyler sormaya korkutmuştu bu davranışlar Alyssa'yı. Ancak annesi artık ölüydü ve küsme ihtimalleri de bu sebeple ortadan kalkıyordu.
'Woodsların oğlu ve babam... İkisiyle ilgili annemin anlatmak istemediği önemli bir şeyler vardı. Belki de ikisinin arasında bir bağ vardı?'