Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Ama sanki gözyaşlarım yağmura rakipti. Müzik sesi gittikçe kısık bir uğultuya dönüşüyordu ama hala duyuyordum. Koşmaktan yorulmuş bacaklarım daha fazlasına izin vermedi. Yere çöktüm. Bacaklarımı bedenime doğru çekip başımı dizlerimin üzerine yasladım. Benim hayatım genelde böyle geçerdi. Ama siz hiç duvar dibine çöküp ağlamamış bileklerinize hiç geçmeyecek tırnak izleri bırakmamış gibi mutlusunuz. İşte ben bunu başaramıyordum. Şu ana kadar nefes almamı tetikleyen duygu hep umuttu.
Umut tüm duyguları kontrol edebilen tek duyguydu. Ama ben umudumu mutluluğu ararken kaybetmiştim. Duygularımı kontrol edebilecek bir his kalmamıştı artık bedenimde. Hepsi savrulmuştu. Duygularım bir senfoni gibiydi ama kulağıma sadece gürültüler geliyordu.
Şu ana kadar hep güçlü kalmıştım ama şu an ki düşüncelerim kendimi intihara itiyordu. Duvardan destek alarak ayağa kalktım. Etrafıma bakındım. Belki şu an beni umursayan kimse yoktu çevremde ama yine de kimse beni ağlarken görmemeliydi. Elimin tersiyle son göz yaşlarımı sildim. Ne kadar güçlü olsam da kaldıramıyordum artık. Omuzlarım yük taşımaktan yorulmuş bir şekilde tek bir problemde göz yaşlarımın dökülmesine neden oluyordu.
Yürümeye başladım. Bir iki adım attıktan sonra arkamda bir beden hissettim. Arkama baktığımda eskiden kahverenginin en güzel tonu gibi gelen gözlerle ama bu günden itibaren sadece iki kahverengi göze, Uras'a döndüm.
İlk defa birine güvendim, hislerimi açtım ve en önemlisi aşık oldum. Aşk nedir bilmeyen ben, bir aydır bana farklı gelen duyguyu en yakından hissettim. Bu his sadece bana farklı geliyordu. Daha fazla "umut et" hissi gibi ya da "her şey çok güzel olacak" hissi... Bu hisse hemen aşk diyen bendim. Bu aptallığı yapan bendim. Bilmeliydin aptal kız diyordum içimden. Bilmeliydim
Onunla bir uçurumdan atladık ve onun paraşütü vardı. Bana bundan bahsetmemişti. Ben uçuyor gibi hissediyordum, gerçek aşk bu diyordum. Ama artık kahverengi, soğuk zemindeyim ve bunun bir uçuş değil, düşüş olduğunu anlıyorum.
Uras' ın arkamda olduğu gerçeğini umursamadan yürümeye devam ettim. Bileğimde hissettiğim ağır baskıyla eş zamanlı olarak arkamı döndüm. Bu çocuk ne zaman dibime girmişti? Gecenin bu saatinde burada düşman bellediğim bir adamla bu yakınlıkta olmam doğru değildi. Sakin ol kızım sakin ol, sakın ağlama güçlü kal. " Bırak kolumu!". Bileğimi daha sıkı tutmaya çalışınca. "Uras anlama kıtlığın mı var? BIRAK KOLUMU!" Biraz daha çabaladıktan sonra başaramayacağımı anlayıp ellerimi geri çektim ve yüzüne büyük bir nefret ve tiksinmeyle baktım.
Gözlerim onun gözlerini bulduğunda onun gözleri de benim gözlerime ani duygu geçişleriyle bakıyordu. Neydi tüm bu karışırık duygular? Acı, pişmanlık ve onca bir araya gelmiş duygu. Benim gözlerimde ise tek bir duygu vardı. O da nefret. Bütün bu sessizliği o aptalca cümlesiyle bozdu. "Eğer beni dinlersen bırakırım." İçimdeki kahkahayı tutamayıp bir kahkaha patlattım. Uras bana şaşkınca bakarken ben haykırmakla ve konuşmak için yanağımı ısırıp gülüşümü dindirmeye çalışmakla meşguldüm. Sonunda gülmemi dinginleştirip yüzümde ciddiyeti yakaladım. "Allah aşkına Uras biz daha senle neyi konuşucağız? Benim duygularımı, hislerimi önemsemeden sırf o aşık olduğun; her gece kerhanelerde birinin altına giren sürtük kız için benimle bir oyuncağın gibi oynamanı ve yalanlarınla çöpe atmanı mı konuşacağız? Bencilliğini mi konuşacağız? İlk defa birine güvendim ve sen sana beslediğim bu tuhaf duyguyu kullandın. Biz daha neyi konuşucağız?! " Söylediğim kelimeler karşısında derin nefesler alırken Uras ne söyleyeceğini bilemeden bana bakıyordu. Tam tahmin ettiğim gibi. Bana açıklayacağı hiç bir şey yoktu.
Ama söylediğim kelimeler onu sarsmıştı anlaşılan. Ne yani? Ona nefret kusmamı beklemiyor muydu? Yoksa filmlerdeki gibi ben ağlarken bana sarılmayı mı planlıyordu? Ya da hafif bir trip atıp, küçük bir özrüne inanacağımı mı? Onu dinlemek isteyeceğimi mi sanıyordu? Orada da konuşabilirdi. Ben aptal gibi olaylara inanmayıp "Uras burada ne oluyor?" derken de bana anlatabilirdi o kızın dudaklarına yapışmak yerine değil mi? Bileğimi gevşettiği anda bileğimi kendime doğru çekip kendimi de geriye attım. Arkama dönüp ona bakmadan yürümeye devam ettim.
****************************
Bütün çabalarım sonucunda eve gelebilmiştim. Üstüm sırılsıklam olmuştu. Üstümdeki ıslak ve oldukça dekolteli elbisemi çıkarıp dolabımdan temiz iç çamaşırlarımı ve pijamalarımı aldım. Sonunda kendim olmuştum. Şimdi fark ediyorum da ben, kendimi bulduğumu sanmıştım onun yanında. Ama haberim yoktu, gittikçe kendimden uzaklaştığımdan. Onun yanında hiç ben, ben olmamıştım ki. O benim neyimi sevebilirdi?
Üstümü giyindikten sonra saçımı tepeden dağınık bir şekilde topladım. Çok acıkmıştım. Mutfağa indim. Buzdolabını açmamla hüsrana uğramam bir olmuştu. Buzdolabı bomboştu ve bu saate çoktan bütün bakkal ve marketlere kilit vurulmuştu.
Bir gün daha aç kalacağımı ve yarın mutlaka markete gitmem gerektiğini anlayıp buzdolabının kapağını homurdanarak kapattım. Belki uyuyarak açlığımı unutabileceğim aklıma gelince hiç düşünmeden yatağıma atladım ve uyumaya çalıştım.
1 HAFTA SONRA
Bu gün cumartesiydi. Mantık olarak geç kalkmam gerekirdi. Ama 6 gündür depresyonda olup yatağımdan çıkmadığım için ayaklarım yürümeyi unuttu mu diye kontrol etmek istemiştim. Sen şuna yalnızlığa ve terkedilmeye alıştım ve bunun üstesinden de gelebileceğimi anladığım için kalktım demeyesin.
Sus gerizekalı iç ses sus! Uyanır uyanmaz Nike spor kıyafetlerimi büyük bir özenle giyip markete gittim. Nike yani boru mu? Benim için sorun olmamıştı çünkü ben her sabah erken uyanır spor yapardım.
Kesinlikle yalan! Kendi iç sesimle bile kavga ediyordum. İşte yalnızlık seviyem bu boyuttaydı. Ama doğruları söyleyen bir iç sese sahibim. Sonuç olarak hangi akıllı sabahın 6'sında uyanıp spor yapar ki! Market, eve yakın olduğu için aşırı bir mutluluk içerisindeyim. Sevinç dansımı sonra yapacağımı aklıma not ettim. Ne yani herkesin içinde bu dansı yapamam.
....
Yaklaşık 1 ay bana yetecek kadar yiyecek almıştım. Şu an saat 9' a geliyor ve ben tüm işlerim hallolmuş bir şekilde, karnım tok televizyon izliyordum.
Ben ne yaşamıştım hala inanamıyorum. Her zaman birilerine güvenirdim. Bu hatayı belki milyonlarca kez yaptım. Ama sanki ders alamıyordum. Yine güvenmiştim. Bana beni sevdiğini söylemişti. Bende inanmıştım. Okulun en ezik insanıydım belkide. Hiç bir suçum olmadığı halde dışlanmıştım. Artık koridorlarda yürürken insanların fısır fısır konuşmalarından, kahkahalarından sıkılmıştım. Her öğle yemeğini yalnız yemekten sıkılmıştım. Ama sonra hayatıma o girdi. Okulun en popüler çocuğu. Hiç bir popüler bir eziğe aşık olur mu? Ona güvendim, inandım, sırlarımı anlattım. Artık ezik değildim. Öz güven anlamında havalardaydım. Ama bana, beni kullandığını söyledi. Sadece onun bir oyuncağı olduğumu... Benim kusurlarımla herkes gibi dalga geçti. Herkesten farklı sandığım adam farklı değilmiş, ben farklı bakmışım. İlk aşkım artık düşmanımdı. O gün kendimi öldürmek istemiştim. O gün işte tam dün gece her şey çığırından çıktığında, kendimi öldürmeyi ciddi ciddi planladığımda ruhum intikam ateşiyle doldu taştı. Artık ruhum kimseye güvenmeyecekti. Kimseye inanmayacaktım. Hiç kimseye güler yüzle, sanki kanatları eksik melek bakışıyla yaklaşmayacaktım. Kalp kırıklıklarımı çekmeceye koyacaktım. Ama daha sonra kendimi insanlardan soyutladıkça bende o korktuğum kendimi soyutlamaya çalıştığım beni üzen insanlardan olacaktım. Bunun için, artık içimde saklayacağım iyi ben "Yapma" dese de yeni ben bu durumdan hiç pişman olacağımı düşünmüyordu. Çünkü artık korku yoktu. Üzüntü yoktu. Gözyaşı yoktu. İnsanların içinde kafan yere eğik yürümek yoktu...
HEY GUYSSS!!
Bu daha ilk bölümüz...
Hedeflerimiz ve hayallerimiz gerçekten çok büyük. Yani daha birinci bölümden kitabı nasıl bulduğunuzu yazarsanız müko olur. Sizce devam etmeli miyiz??? Kafamızda olan kurgu gerçekten çok güzel. Neyse uzatmıyorumm....Pls yorum&oy
Love u all!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duygular Senfonisi
Teen FictionDuygularım bir senfoni gibiydi fakat kulağıma sadece gürültüleri geliyordu...