MERHABA ARKADAŞLAR. KURGU İLK KİTAPTAN FARKLI OLACAK AMA YİNE DE İLK KİTABI OKUMAYANLAR, AKILLARINDA OLUŞAN SORU İŞARETLERİNİ YORUMLA YA DA DİREKT MESAJLA BELİRTEBİLİRLER. İKİNCİ BÖLÜM PAZAR GÜNÜ GELECEK. İYİ OKUMALAR. :)
EVA
Kendimi yoğun iş temposuna kaptırmıştım. Pazar günü olduğu için kafe bu saatlerde bile oldukça doluydu. Evet, artık bir gazeteci değil garsondum. Hayatımdaki en büyük hayalimdi gazetecilik. Annemin desteğiyle okumuş ve oldukça da severek yapıyordum ama başımdan geçen onca olaydan sonra artık gazetecilik yapamazdım. Teşkilattaki herkes hayatına yeni özgeçmişleriyle devam ediyordu artık. Gökyüzündeki manyetik alan kaymasını engellediğimiz için, onca zaman peşimizde olan devlet, bizi hapse sokmak ya da öldürmekten vazgeçmişti. Hepimizin geçmişini değiştirip yeni hayatlar bahşetmişti. Ne ödül ama!
İki sene önce o yola girerken hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum ama bu kadarını asla tahmin edemezdim. Annem zaman makinasıyla geçmişe gitmiş ve onunla beraber giden nişanlım tarafından öldürülmüştü. Nişanlım zamanla aklını kaybetmiş ve Teşkilatın lideri, Evren Kara'nın oğlu olduğu şokunu üstümüzden atamamıştık ki kendine robot askerler yaratıp dünyayı ele geçirmeye çalışan kaçık bir babam olduğunu öğrenmiştim.
Tüm bunların arasındaki olaylardan bahsetmiyorum bile. Bugün hatırlamak istemediğim oldukça olay oldu. Ancak hatırlamak istediklerim ve hatırladıkça içimi ısıtan anılar da olmadı değil.
Bu anıların yüzde doksanın içinde Yankı'nın olması elbette tesadüf değil.
"Yalnız ben yeşil çay istemiştim?"
O sırada kendime geldim. "Pardon?"
Karşımdaki kız ağzını yaya yaya tekrar, "Yeşil çay istemiştim." dedi. Elimdeki fincana baktım. İçi boştu. Tanrım bugün iyice kendimi kaybetmiştim.
"Ben çok özür dilerim hemen get..." Lafımı araya giren patronum böldü.
"Tamam Eva, ben hanımefendiyle ilgilenirim." dedikten sonra kulağıma yaklaşıp, "Pek iyi görünmüyorsun. İstersen git biraz dinlen, ben hallederim."
Elimdeki boş fincanı adama uzatıp minnetle gülümsedikten sonra üstümü değiştirip mekandan çıktım. Serin bir hava vardı ama yüzüme yüzüme esmesi hoşuma gitmişti. Deri montumun fermuarını kapatıp ellerimi montun cebine soktum ve yeniden düşüncelere dalarak yürümeye devam ettim.
Bugün Yankı'sız geçen altı yüz doksan beşinci gündü. O sırada saate baktım. Gece yarısını geçmişti. Altı yüz doksan altı...
O kadar kısa sürede alışmıştım ki ona. Onun güven veren gülümsemesine, her şeyi biliyormuş havası veren konuşmalarına, korumacı ve sahiplenen tavırlarına... Onun yanındayken sanki dünyanın en güvendeki insanıymışım gibiydi. Neredeyse iki yıl, altı yüz doksan altı gün, geçmiş olsa da bana yaşattığı hisleri unutamıyordum. Ne kadar unutmak istesem de.
Adeta ortadan kaybolmuştu. Hiçbirimiz onun böyle yapmasına anlam verememiştik. Ölmek üzereyken ona enjekte etiğimiz ilaç onu hayata döndürmüştü evet, peki ya sonra?
Tek bir kelime bile etmeden ortadan kaybolmuştu. Veda bile etmemişti ve beni yapayalnız bırakmıştı. Hayatta sahip olduğum tek şeyin o olduğunu bildiği halde. Şimdi nerede, ne yapıyor? Öldü mü kaldı mı? En ufak bir fikrim yoktu. Hakkında tek bir şey öğrenmek için nelerimi vermezdim. Ona çok kızıyordum. Çok öfkeliydim. Ne zaman Yankı aklıma düşse aşk, özlem ve kızgınlık arasında gidip geliyordum.
Hayata tutunmam oldukça zor olmuştu. Bir dönem Derin'in desteği vardı ama artık o da kendine yeni bir yol çizmek için başka yerlere gitmeliydi. Yapayalnızdım ve bu yalnızlık her geçen gün artıyordu.
Oysa ki Yankı'yı asla kaybetmeyeceğimi düşünüyordum. Çünkü onsuz bir hayatı asla geçirmemiştim aklımdan. Sonunda korktuğum başıma gelmişti.
Kaldığım apartmanın kapsına gelmiştim. Anahtarı bulmak için çantamı karıştırıyordum. O sırada anlam veremediğim bir ses duydum. Apartmanın diğer tarafından geliyordu. Bir kadın sesiydi. Ağlamaklı bir ses. Ardından bir ses daha geldi. Kalın bir erkek sesi. Küfür ediyordu. Kafamı binanın kenarından uzattım.
Genç bir adam karşısındaki kadının saçlarını koparacak gibi tutmuş bağırıyordu. Sonra kadının kafasını duvara çarptı. Kadın onu bırakması için yalvarıyordu. O an tepem attı. Tamamen kontrolümü kaybetmiş halde o tarafa doğru yürüdüm.
"Hey!" diye bağırdım. Adam önce bana baktı. Sonra hiç takmadan tekrar kadına dönüp bir tokat attı. "Hey ne yapıyorsun sen bırak kadını!" diye bağırdım. Teşkilata ilk girdiğim zaman Nola'dan aldığım dövüş taktiklerini hatırlamaya çalışıyordum.
Kadın kafasını bana çevirdi. Çaresiz bir tonda, "Yardım et lütfen!" diye inledi. Bir yandan ağlıyordu. Bu sefer adam, "Bana bak bacım siktir git, zaten canım burnumda bir de senle uğraşmayayım. Karı koca arasına girilmez."
Tepem hepten atmıştı. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. "Düzgün konuş!" diye bağırdım. "Gücün kadınlara mı yetiyor sadece?!"
Adam kadını yere ittikten sonra çarpık bir gülümsemeyle üzerime doğru yürümeye başladı. "Beni de mi dövece..."
Adamın sert tokadının geldiğini bile fark etmedim. Acıyla geri savruldum. Bir elim yanağımdaydı. Nola'dan aldığım eğitim tamamen uçup gitmişti. Üzerime gelen adama bir yumruk savurdum ama adam elimi sert bir şekilde tutup kolumu arkama büktü ve beni çevirip duvara çarptı. Duvara çarpmanın etkisiyle yüzüm acımıştı.
"Bırak beni! Bu yaptığın suç!" diye bağırdım. Adam bir eliyle saçlarımı kenara atıp boynuma yaklaştı. Kokuşmuş nefesini boynumda hissediyordum. Duvarla arasında beni hepten sıkıştırıyordu. Buradan nasıl kurtulacağımı düşünürken arkamdaki adam aniden sarsıldı ve geri çekildi. Ben de hemen arkamı döndüm.
Kapüşonlu bir adam az önceki zorba herifi tutmuş yere fırlatmıştı. sonra üzerine çıkıp suratını yumruklamaya başladı. Koşarak yanlarına gittim. Kapüşonlu kendini kaybetmiş gibi yumrukluyordu.
"Tamam yeter artık, onu öldüreceksin!" diye bağırdım. Fakat kapüşonlu sert yumruklarını adamın suratına geçirmeye devam ediyordu. Alttaki adamın yüzü kandan görünmüyordu. Kapüşonlunun durmaya niyeti yoktu. Sonra ona arkadan sarılıp çekmeye çalıştım ancak adamı milim oynatamadım. Kaya kadar sertti ve oldukça güçlüydü. "Lütfen dur artık!" derken adamın boynuna sarılıp çekmeye çalıştım. Kapüşonu açılınca gördüğüm yüz kafamdan aşağı kaynar sular dökülmesine sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA
Science FictionKüllerinden doğan bir adam, küllerinden doğan bir aşk ve küllerinden doğan Teşkilat'ın, ANKA'nın hikayesi... NOT: Arkadaşlar bu bir devam kitabı değildir. Kurgu büyük ölçüde farklı olduğundan ilk kitabı okumanız gerekmez. 01.07.2016 tarihinde y...