Bölüm 3

44 7 9
                                    

Kapı sesinin gelmesiyle kalbim gereksiz yere hızlanmıştı. Niye hızlanıyor bu ya? Daha görmeden başladı.
Oturduğum koltukta iyice pusup tırnaklarımı delicesine kemirmeye başladım. Gelen ayak sesleriyle iyice heyecan yaptım. Sonrasında gelen baş dönmesi ve terlemeyle sessizce küfür ettim. "Hayır. Hayır. Burada olamaz şimdi olamaz!"
Ellerimi koltuktaki çarşafa geçirdim ve sıkabildiğim kadar sıktım. Alnımdan akan terler de cabasıydı.
Buraya onu görmeye gelmiştim tekrar beni iyileştirmesi için değil.
Tekrar hapımı içmem lazımdı. Ama bu sefer ayağa kalkamadım ve o çoktan kapıda belirmişti.
Onu gördüm.

Uzun boyluydu, sporcuları kıskandıracak kadar..

Esmerdi, kahverenginin en güzel tonlarını yok edebilecek kadar..

Mavi gözlüydü, okyanusu imrendirecek kadar..

Yakışıklıydı, aşık olunası kadar..

İstemsiz bir şekilde ona dalmıştım. Mimiklerimin ve mimiklerinin zerre oynamadığına adım kadar emindim.
Üstündeki kabanı gözünü benden ayırmadan çıkarttı. Onca soru varken sorulacak en saçma ama bana göre mantıklı soruyu sordum.
"Ciddi misin? Hava o kadar da soğuk değil ve kaban?"

Beyazın saflığını ortadan kaldırdı bir anda gülerek. Dişleri beyazın en güzel tonuydu.
"Bence bu soruyu senin gibi bir panik atak hastası ve depresif bir insanın sormaması lazım."
Anlamayan bakışlarla ona bakıyordum. O ise kahverengi kabanının içlerinden bir kucak dolusu o illegal haplardan çıkartarak önümdeki masaya yaydı.
"Şimdi anladın mı?"

Sadece içimden "Tabii ya.." diyebilmiştim.
Kendini sert bir şekilde koltuğa atarak "Ee senin hikayen nedir?" diye sordu.
Kollarımı birbirine bağlayarak "Bir hikayem yok." dedim.
Doğrularak cebinden sakız çıkarttı ve çiğnemeye başladı çıkık elmacıkları ve kirli sakalı bir anda daha fazla belirmişti.
Kafasını biraz indirdi, gülüşü keskinleşerek sinsi bir hal aldı.
Nereye baktığını az çok tahmin ediyordum...
"Hadi ama. Seni ilk bulduğumda daha güzellerdi."

"Seni aptal pislik!"
Yanımda duran her neyse bilmiyorum ama elime ne geçtiyse ona fırlatmıştım.

Tabii, fırlatmamla yüksek bir "Ah!" sesi çıkması, üstüne üstlük birde yere yığılması bir olmuştu

Hemen oturduğum yerde kalkıp onun yanına koştum.
Yerde inleyerek alnını tutuyordu.
Yanına oturdum ve elini alnından çekerek yaraya baktım.
"Ben çok özür dilerim attığım şeyin ne olduğuna bakmadan attım."
Yarası derin değildi ama kanıyordu. Annem böyle durumlarda 24 saat karantina altında tutardı.
"Yaran derin değil adını bilmediğim şahıs ama biraz kanıyor. Pamuk ve tentürdiyot var mı?"
Yüzünü buruşturarak "Şuradaki çekmecede olması lazım." dedi.
Kafamı sallayarak hızla çekmecenin yanına giderek açtım.
Kurcalaya kurcalaya ihtiyacım olan şeyleri bulmuştum.

Cebime sıkıştırıp tekrar onun yanına koştum ve kolunu omzuma attım. Kaldırmaya çalışıyordum ama çok ağırdı.
"Hani biraz kendin de yardım etsen diyorum. Alt tarafı küçük bi yara!"
Dediğimi yaparak ağırlığının yarısını kendi aldı ben sadece onu tutuyordum.
"Deli misin sen? Kafama bowling topu boyutunda biblo attın!"

"Bilerek olmadı!"

Koltuğa oturarak "Neyse ne. Yap şunu." dedi.
Normalde olsa kendin yap der ve basar giderdim ama kendimi suçlu hissettiğim için ben yapacaktım.

Normal bir şekilde pansumanı bitirdim. "Tamamdır. Bitti iki üç güne birşeyin kalmaz." dedim sonrasında ise "24 saat uyuma istersen garantiye al yinede." diyerek kendimi koltuğun köşesine attım.

Bana anlamamış bakışlar atarak karşımdaki çekyatta yerini aldı. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ama rahatsız etmiyordu çünkü hep değil sadece belli aralıklarla bakış atıyordu o kadar. Sallanan bacağı ve etrafa bakma şeklinden bile aynı kaderi paylaştığımız apaçık ortadaydı.
Aradaki bu sessizliği "Niye gitmedin? Sana evimi fazla kurcalamadan toz ol dediğimi sanıyorum?" diyerek o bozdu.
Duvarları izleyen gözlerimi ona çevirerek "Afedersin bayım ama evini kurcalamadım." dedim.

Sinsi bir gülüş ile oturduğu yerde biraz doğruldu. Sanki az önce kafası kanayan bendim. O derece sakin ve umursamazdı.
Eliyle oturduğum koltuğu işaret ederek "Kurcalamadıysan bu koltuğa o çarşaf ve yastık nereden geldi? Evimi kurcalamış birde kendine yatak ayarlamışsın. Cidden ayıp sana Asya."
Ellerimi kafama vurarak "Burayı sen hazırlamışsın!" diye bağırdım.
Amacına ulaşmış gibi ellerini basının arkasında birleştirdi ve ayaklarını ortadaki sehpaya uzatarak koltuğa yaslandı. "Biliyorum. Zaten amacım seni sinirlendirmekti." dedi.

Gözlerimi devirip kendimi sakin olmak için uyardım. "Manyaksın.."
Cevap vermedi.
Bir dakika?!
"Adımı nerden biliyorsun?" Gözüyle boynumdaki kolyeyi gösterdi. Yine ses seda yoktu.
Kısık bir sesle "Doğru ya." diyebilmiştim.
Boynumda bir ara babamın doğum günü hediyem için aldığı, altın ve ucunda 'Asya' yazan kolyem vardı. Klasik bir kolyeydi gerçi neredeyse herkeste vardı.

Bir anlığına burada ne halt yediğimi düşündüm. Sanırım artık gitme vaktiydi.
Amaçsızca gelmiş amaçsızca gidecektim. Ayağa kalkarak kapıya ilerliyordum ki bu bilinmeyen adama bir minnet borcum olduğu aklıma geldi. Her ne olursa olsun o hapı bana vermeseydi durumlar kötü olabilirdi.
Tam karşısına geçtim. Her hareketimi izliyordu.
"Ben teşekkür ederim. Bunun için gelmiştim. Sanırım artık gitmeliyim." diyerek tekrar kapıya döndüm. Tamamen yalandı. Amacım teşekkür etmek falan değildi. Amacım neydi onu bile bilmiyordum.
"Kafamı yaran bir insan olarak bana düzgünce özür dilemeden hiçbir yere yollamam seni."
Adımlarımı durdurdum ve ona döndüm.
Tam arkamda dikilmişti. Aramızdaki boy farkı bende büyük rahatsızlık etkisi vermişti. Onun yanında promosyon bir ürün gibi duruyordum.
Gözlerimi kapattım ve yıllardır kimseye demediğim lafı bugün şaşırtıcı bir şekilde ilk kez dedim.
"Özür dilerim. Kafanı kanattığım için. Ama sende bana bir kız olduğum için daha saygılı davranabilirdin." dedim.

Hadi ama Asya yıllardır kimseye açıklama yapmazsın sen!
Umursamaz ve sinir bozucu bir şekilde üzerime yürüdü.
"Bunu kabul edemem maalesef."

Sakin ol Asya...

Ellerimi yumruk yapıp zorla gülümsemeye çalıştım. "Bak adını bilmediğim varlık." diye başladım. Gözlerini biraz fazla açarak eğildi.
"Buyrun benim." diyerek sinirimi bozmaya başladı.
"Özür diledim işte daha ne istiyorsun?" Cevap beklediğimi belli etmesini umarak ona sorar gözlerle baktım.
Önce gözlerini kaçırdı, eliyle saçlarını karıştırdı. Hoş bir görüntü olmuştu.
"Şey..."

"Evet?"
Mahçup gözlerle tekrar mavileri kahverengilerimi buldu.
Derin bir nefes vererek koltuğa oturdu.
Bu hareketiyle bende karşısına geçtim. "Siniri bozuk biri olarak senden hemen söylemeni istiyorum?" dedim. Hadi ama adam amacın ne?
Sesini düzenlemek amacıyla öksürdü.
"Bilmeni isterim ki; Bende senin gibi depresyon ve daha bir sürü ruh sağlığı problemi yüzünden psikoloğa gidiyorum."
Hemen ayağa kalkarak tüm sinirim ile beraber içimdeki o kara meleği, ki onu pek içimde tuttuğum söylenemez, ortaya çıkardım.
"BEN DEPRESYONDA FALAN DEĞİLİM. SADECE AİLEM VE ARKADAŞIMIN BASKISI YÜZÜNDEN PSİKOLOĞA GİTTİM. BUGÜN MUAYENE OLAMADIM AMA EMİNİM Kİ OLDUĞUMDA O DA BENİMLE AYNI FİKİRDE OLACAKTIR!"
Bunca zamandır kabullenemediğim şeyi aptal birisinin yüzünden kabullenecek değildim. Ben hasta falan değildim. İçtiğim haplar sadece kendimi rahatlatmak için o kadar. Panik ataklarsa depresyon gibi bir problem değil, aksine yaşlandığımda zaten başıma gelecek birşeydi. Sadece o illegal ilaç olmadan rahatlayamıyordum o kadar.
Birde antidepresanlarım vardı ki, onlar uyku problemim içindi.
Ayağa kalktım ve "Daha fazla saçmalık duymak istemiyorum. Tanıştığıma memnun falan olmadım. Bugün yeterince aksiyonluydu zaten." diyerek kapıdan tüm hıncımla çıktım. Kapıyı çarpmamla zaten kırık dökük olan kapı iyice ufalandı.

Durağa giderken sütyeni aldığım butiğin önünden geçiyordum. Yarın hiç buralara kadar gelemezdim.
İçeri girdim. Girmemle beraber beni kovalayan ama başaramayan o görevli kadını gördüm.
"Hiç dil dökme çıkarıyorum."
Kabine girip sütyeni çıkarttım ve bugün yaptıklarımın çok saçma olduğunu farkettim.
Tekrar butikten çıktığımda arkamdan kadın "Yıkayıp verseydin!" diye cırlayınca "Senden daha temiz olduğuna yemin edebilirim." diyerek dil çıkarttım ve bozuk kişiliğimle birden gülmeye başlayarak koştum.
Durağa geldiğimde her zaman ki gibi ilgiler 8 lerimdeydi.

Eve doğru giderken en azından o varlığın ismini öğrenseydim diye düşünürken, içimdeki bir başka Asya, ki onun adı Umursamaz Asya, "Ne bok yiyecektin sanki öğrenince?" diye beni azarladı.
Eve geldiğim an Nil'in azarlamasıyla karşılandım ama hiç takmayarak üzerimde sadece külodumla kalana kadar soyundum.

Şimdi klasik Asya rutini;
Kapıyı kilitle, Klimayı sonuna kadar aç, perdeleri sımsıkı kapa, ve yatağına gömül...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sana İhtiyacım VarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin