0/0: TANYERİ

42.3K 1.9K 334
                                    

Orman, kendini gizliyormuş gibi karanlık ve sisliydi bugün. Ağaçlar ise bu karanlığı sahiplenmiş muhafızlar gibi yakınındaki her varlığı gölgesine katıyor, gecenin hâkimiyetine ortaklık ediyordu. Dallarını yalnızca ürkütücü kuşlara açan ağaçlar, o kuşların bir tehlikeyi karşılarcasına söyledikleri acı şarkıyı dinliyordu. Çıtırdayan kuru çam iğneleri, kuşların şarkısına eşlik etmek için her adımda biraz daha kırılganlaşıyordu. Birkaç kozalak, bu sessiz orkestraya yetişebilmek adına tutundukları dalı bırakmak için sıra bekliyordu. Toprak dâhi altında ezileceği adımları hevesle gözlüyor, içinde biriktirdiği ölü bedenleri bu ana şahit kılıyordu. Tüm hazırlıklar yapılmıştı, tutturulan sessiz şarkıyla o an bekleniyordu, her şeyin çekildiği karanlıkta.

Ve sis, bir sahne perdesi gibi aralandı; beklenen geldi, tüm ormanın gözlediği adımlar artık hemen buradaydı.

Tanıdığı ormana yabancıydı genç kadının adımları. Karanlığa gömülü her bir varlık dev siluetler gibi sarıyordu çevresini. Ağaçların arasında bir yılan gibi kıvrılarak dolaşan rüzgâr, kadının buz kesmiş ellerine geçiriyordu dişlerini. Fakat genç kadın bunu hissetmiyordu. Adımları bir nabız gibi atıyordu ormanın ıssız kalabalığında.

Damarlarında dolaşan kan, zihninden yükselen alevlerin dumanında kaynıyordu. Yüzünü kaplayan ince ter tabakasını sildi koluna. Küçük damlacıklar vakit kaybetmeden tekrar yerini buldu genç kadının buz kesilmiş teninde. Bir kez daha sildi alnını, bunu öyle çok tekrarlamıştı ki neredeyse tahrip ettiği tenindeki ince sızıyı hissedecekti. Belki de hissetmişti. Fakat ensesinden şakaklarına kadar uzanan katlanılmaz acı bu sızıyı çoktan ardında bırakmıştı. Genç kadının kulaklarını uğuldatan bir siren sesi gibi beynini tırmalıyordu acının keskin pençeleri. Ellerini başının iki yanına koyup kemiklerinin kırılan sesini hayal ederek sertçe bastırdı avuçlarını şakaklarına. Ne olursa olsun bu acıdan şikâyetçi değildi, onu hiçliğin bir adım gerisinde tutan şey bu acıydı, ona sarıldı.

Isırdığı dudaklarından dişlerinin arasına yayılan kan, attığı her adımında sıcaklığını biraz daha kaybediyordu. Adımlarıysa, geçen her saniye yabancı olduğu bu yolda belirsizliğin bilinmez adresine doğru biraz daha hızlanıyordu. Acele etmeli ve yetişmeliydi, buna mecburdu fakat atladığı bir şey vardı, yetişmek için önce nereye gideceğini bilmeliydi.

Göğüs kafesine sıkışmış çığlığı tanıyordu kadın, alev alan zihninin dumanıydı bu çığlık fakat farkında değildi, farkında olmadığı diğer her şey gibi.

Orman hayranlıkla izliyordu genç kadının her bir anını; zihninde başlayan kıvılcımın yangına dönüşünü, her adımda yaklaştığı hiçlikten kaçmak için kendi yangınına koşuşunu. Fakat bir gerçek vardı ve o gerçek her saniye genç kadına biraz daha yaklaşıyordu; Sarıldığı o alevlerden geriye küller kalacak, külleri ellerine çarpan rüzgâr savuracak ve yine kendisine kalan hiçlik olacaktı.

Dakikalarca yürüdü, koştu; yönünü, yolunu, hedefini bilmeden ve böylece hiçlik, en başından gizlice sirayet etmeye başlamıştı ruhuna. Attığı her bir adım onu bu hiçlikten kaçırmayacak, aslında o bilinmez boşluğun tam ortasına düşürecekti.

Kuşlar sessizliğe gömülmüş, fısıldadıkları şarkıyı boğazlarına düğümlemişti. Rüzgâr, genç kadının bıraktığı son nefesi ağaçların dalları arasına saklamıştı. Toprak, kadının kirpiklerinden kurtulacak ilk gözyaşını gözlüyordu.

Genç kadın, kaçarken tam ortasına düştüğü hiçliğe son adımlarını atarken artık her şey çok geçti onun için. Orman onu izliyor, kadın kaybı tadıyordu. Son adımı toprakla buluştu, çam iğneleri büyük bir gürültüyle ezildi ayaklarının altında. İlk gözyaşı kurtulduğunda kirpiklerinden, göğsüne sıkışmış çığlığı uykusundan uyanan bir ejderha gibi kalktı yerinden ve tam göğsünün ortasında açtı kanatlarını. Yük
seldi, boğazına batırdı iğnelerini, kanattı dilini ve sonunda serbest kaldı. Ormanın soğuğunda çırptı kanatlarını, genç kadının zihnindeki alevi kattı soluğuna. Geceyi sarstı, şafağı doğurdu ve büyük bir gürültüyle koptu çığlık tanyerinde.

Tam bu anda genç adam, bir zamanlar genç kadının ona söylediği cümleleri tekrar etti. Bu da bir çığlıktı, kelimelerin ardına saklanmış bir çığlık.

"Önümde boylu boyunca uzanan bir uçurum, ben o uçuruma yürüyorum. Adımlar benim, kaybı gören gözler benim, beden benim bedenim... Ama yürüyen ben değilim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
TANYERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin