< 1. Bölüm >

45 3 11
                                    

BU İREM.

Birden kavrayamadım. İrem ve kaybolmak. Bunlar birbirine çok yabancı kavramlar. O hayatımda tanıdığım kaybolabilecek en son insan. 4. sınıfta yapılan bir okul etkinliğinde bize bir harita vermişlerdi ve bizden kaybolmadan gideceğimiz yeri bulmak istemişlerdi. Oraya ilk gelen ise İrem olmuştu. Hem de yedi dakikada. Yön bulma duygusu çok iyidir ve asla kaybolmaz. En azından şuana kadar.
"Nasıl?"
"Bildiğin. İrem yok. Geziceğim diye ormana gitmiş şimdi ise hiçbir şekilde haber alınamıyor. En kötüsü ise cep telefonu kapalı." Hemen ayağa kalktım.
"Karakola gittiniz mi?"
"Evet. Sinyal en son Taşdelen Ormanı'nın yakınlarında görünüyor." Aşağıya indim. O da peşimden geldi.
"Atla. Taşdelen ormanına gidiyoruz."dedim arabanın kapısını açarak. Kendi tarafındakini açtım. Onunkini değil.
"Ekipler zaten orada. Biz olsak ne olur ki?"
"Ne yani elimiz kolumuz bağlı oturamamızı mı bekliyorsun? En azından birşeyler yapmak daha iyi. Geliyor musun gelmiyor musun?"
"Geliyorum."dedi ve kapıyı açıp içeri girdi. Bende arabaya girip onu çalıştırdım.
"Yavaş kullan olur mu?"
"Görürsem söylerim."dedim ve tüm gücümle gaza bastım. Ansızın trafiğe daldım. Çalan telefonuma bakmak için zamanım olmadığından telefona Duygu baktı.
"Buyrun kimsiniz? Evet doğru numara. Şuan kendisi araba kullanıyor. Bir dakika?"
"Kim?"
"Enes diye bi-"
"Enes mi?" Arabayı kenara çektim. Telefonu hızla elimden aldım.
"Enes!"diye tısladım.
"Merhaba Rüya. Orada havalar nasıl?"
"Başlatma havana! Bana bak eğer aklımdan geçen şey için aradıysan-"
"Ya demek havalar orada iyi. İrem de sıkılmıştı orman havası almaktan." Sesindeki alay tonu değişti. "Sana konum atacağım ve bu iş burada bitecek."dedi ve telefonu kapadı. İçimdeki tüm öfkeyi bağırarak dışarı atmayı denedim.
"ENES!!!!!!" Duygu çok korkmuş olmalı ki bağırdığımda zıplayıp bana korkuyla bakıyordu. Adeta burnumdan soluyordum. Kafamı Duygu'ya çevirdim. Birden çevirince korktu. Arabadan indim. Duygu'nun bulunduğu taraftaki kapıyı açıp Duygu'yu dışarı çıkardım. Seslenemedi çünkü sinirliydim. Köpürüyordum. Hemde 100 derecede kaynamış su gibi köpürüyordum. Bir taksiyi durdurdum. Duygu'yu içine soktum. Şoföre evin adresi söyleyip cebimdem saymadan ama fazla olduğu belli olan bir miktar para çıkardım.
"Ne derse desin gideceğin yere kadar onu indirme be onu dinleme."dedim.
"Tamam abla."dedi. Duygu'ya döndüm.
"Zorluk çıkarma." Arabaya atlayıp Enes' in gönderdiği adrese doğru sürmeye başladım. Efendim? A tabi. Enes kim? Enes benim liseye kadar en iyi arkadaşımdı. Ama birgün ben çok büyük bir hata yaptım. Onun abisini öldürdüm. Biliyorum çok kötü bir şey. Ama abisi beni zorladı. Beni tehdit etti. Benden babamın armağanı olan kolyeyi ona vermezsem beni öldüreceğini söyledi. Bende direndim. İşte o gün ilk defa ateş elementini kullandım. Elimden zorla kolyeyi aldı. Çok sinirlendim. 'Onu bana geri ver' diye bağırdım ve o sırada benden çıkan ateş ona geldi ve yok oldu. İşte tam o sırada sadece o kısmı Enes gördü. Ona ne anlatıysam inanmadı. Benden intikam alacağınına yemin etti. Sırrımı kimseye söylemedi. Ama beni çok utanç hallere düşürdü. Üstümde oyunlar oynadı, beni rezil etti ve en büyük kozunu kullandı. Aileme ateş gücümün olduğunu söyledi. Annemler inanmadı. Kimse inanmadı. Annesi onu tedavi görmesi için psikiyatriye götürdü. Ama o sürekli inkâr etti ve yavaş yavaş delirmeye başladı. Herkes ona deli gözüyle baktı. Şimdi ise sirf benden intikam almak için İrem'i kaçırmış olmalı. Ona zarar vermek istemiyorum ama bu bardağı taşıran son damla oldu. Seni bir elime geçirirsem... Adrese geldim. Kulübe tipi bir ev. Kimse yok. Arabadan indim. Kulübeye doğru ilerledim. Kapıyı açacakken içerden gelen sesle durdum. Biri konuşuyor.
"Sesin o arkadaşın benim abimi öldürdü. Hemde ateşle. Sana saçma gelebilir ama gerçek. Ve ben bunu kanıtlayacağım. Bu kamera var ya o bizi çekecek. Bende onu yayınlayacağım. Böylece herkes sırrını öğrenecek. Onu incelemek için parçalara ayıracaklar."dedi ve güldü. Güldü dediysem o çizgi filmlerde olan çılgın profesörlerin ellerini havaya kaldırıp 'ınahaha ınahaha!' diye değil. Acı acı. Pencereden baktım. İrem bağlı bir şekilde karşısında duruyordu. Ağzından bez vardı. Ağlıyordu. Kapının açılma sesi duyuldu. Hemen sakladım. Kamerayı çalılığa yerleştirdi.
"Enes!"dedim saklandığım yerden çıkarak.
"Vay vay vay! Katil burada."
"Bana şunu söylemeyi kes!"
"Neden yalan mı?"
"Bak. Binlerce dedim ve yine diyorum. Abin benim kolyemi aldı."
"Yalan! Abim asla hırsızlık yapmaz!"
"Orada olmadığın için söylüyorsun. Gerçek hakkında hiçbir fikrin yok."
"Herşeyden haberim var. Senin o gücünden de katil olduğundan da."
"Sana bana katil deme dedim!" Suratına yumruk attım. Önce ağzımdan çıkan kana baktı sonra belimden bir bıçak çıkardı. Bıçakla bana saldırdı. Kenara kaçtım. Birden kapının açık olduğunu ve İrem'in bizi izlediğini gördüm. Ben ona bakarken birden bana doğru saldırdı. Ve yanağımı bıçakla kesti. Elimle yanağıma götürdüm. Kanıyordu. İşte. Şuan. Gerçekten. Sinirliydim!! Üzerine doğru yürüdüm. Gözümü bir saniye bile kırpmadan gözlerinin içine baktım. Kımıldamadı. Kımıldayamadı. Elindeki bıçağı erittim. Suratına sağlam bir yumruk attım. Öyle birşeydi ki ben bile elimim acıdığını hissettim. Yere düştü. Koşarak İrem'in yanında gittim. Onu çözdüm. Titriyordu. Boynuma atlayıp ağlamaya başladı.
"T-t-teşek-kür e-ederim."
"Tamam. Sakin ol. Herşey geçti. Senden sadece şunu istiyorum. Herşey aramızda kalsın." Konuşmayınca kafasını evet anlamında salladı. İpi alıp Enes'i bağladım. 155'i tuşladım.
"Ben Rüya Altuğ. Dün kaybolan İrem Sal'ı buldum. Enes Barut tarafından kaçırılmış. Şuan kendisi baygın bir şekilde.  Adresi veriyorum."ded ve adresi verdim.
"Bilgi için teşekkürler. Hemen olay yerine ekip gönderiyorum." Telefonu kapadım. İrem'i arabaya oturttum ve su verdim. Zavallı korkudan çalar saat gibi titriyordu. Neden bu kadar titriyor? Acaba üşüdü mü?
"İrem üşüdün mü?"
"E-evet."dedi. Hemen ilk yardım çantasından battaniye çıkardım.
"Yanağın..."
"Boşver sen beni. Hadi uyu biraz."dedim. Arkaya uzandı. Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı. Yarım saat kadar sonra siren sesleri duyuldu. Polislerin siren seslerine hem Duygu hem Enes uyandı. Enes bana öfkeyle bakarken ben İrem'i kaldırdım l. Sevinçle annesine sarıldı. Annesinin ve babasının minnet sözcüklerini savuştururken ifade verdim ve eve doğru yol aldım. Eve girdiğimde Melek'in kapıyı açmasıyla dehşetle büyüyen gözlerine karşın odama ilerledim. Telefomu çıkardım.
27 cevapsız arama
43 mesaj

Duygu'ya
Bana mesaj yağmuru atmaktan vazgeç. Ben iyiyim ve uyumak istiyorum. Yazdım ve gönderdim. Kapımı biri usulca çaldı. Çok tuhaf. Kimse kapımı böyle çalmaz. Kıracakmış gibi olur genelde. Ne istiyorlarsa artık kapımdan.
"Gel."dedim ilk defa bağırmadan. Bu usulluğa karşı olarak.
"Abla?"
"Efendim Melek?" Elinde bir tepsi, içinde pansuman aletleri ve suratına masumluk, gözlerinde ise endişeyle karışık özlem vardı. "Pansumam yapmama izin var mı?"
"Tabiki de hayır. Nereden çıktı bu?"
"Ama iz kalır."
"Harika o zaman."dedim ve bağdaş kurdum. Elimdeki tepsiyi masama bıraktı.
"Keşke senin kadar cesur ve sert olabilsem." Durdum. Birden yumuşamaya başladığımı hissettim. Melek'e en son ne zaman sarıldığımı hatırlamıyorum. Her kız istemez mi ablasına sarılmayı? Ben Melek' e ilgi göstermiyorum. O inkâr bile etse gözleri uçsuz bucaksız bir hasrete kapı açıyordu. Aklıma Duygu ve Melek'in konuşmaları geldi. Gizlice dinlemiştim onları. "Ben ablamla hiç oynamadığım saklambacı özlüyorum be Duygu Abla."  Beni vurmuştu o sözler. Hatırlayınca ve karşımda bana özlemle bakan Melek'i görünce. Yıkıldım. Karşısında ağlamak istemedim. Çünkü o yıkılmaz ablasını öyle görünce bana karşı olan hayranlığının yok olmasını istemedim. Bu sefer yeniden hayal kırıklığı yaşayacaktı. İçime akıttım.
"Yap bakalım o pansumanı." Sevinci gözlerinden okunmakla kalmıyor yüzüne yaydığı o kocaman minnet gülümsemesiyle parlıyordu. Nazikçe pansumanı yapmaya başladı. Sanki dokunmaya kıyar gibiydi. Eğer acıtırsa oma kızacakmışım gibi. Yaktı canımı. Ama o değil. Benim canımı yakmamak için sergilediği tavrı. Kabuk bağlamış yaraya lav döker gibi. Çok yaktı. Masaya aletleri koydu. Ellerini yıkmaya gitti. İçeri geri geldiğinde kolundan tuttum.
"Biri yanımda yatsa yaram daha çabuk geçer bence." Kurduğum cümle sanki açlığı sona erdirecek gibi gelmiş olmalı artık yüzündeki ifade sevince hiç benzemiyordu. Mutlulukla alakası yoktu. Nasıl birşeydi bilmiyordu ama lav dökülmüş yarama çok iyi gelmişti. Hemen yanıma sokuldu. Mis gibi kokusunu içime çektim. Bir melek kadar masum ve leyla kadara özlem duyuyordu. Bana doğru döndü.
"Bana söz ver Melek. "
"Ne konuda abla?"
"Asla bana benzemeyeceksin."
"Ama-" Elimle onu durdurdum.
"Asla benim kadar soğuk ve somurtkan olmayacaksın. Ve benden çok daha merhametli ve cesur olacaksın. Söz mü?"
"Söz."dedi ve kafasını göğüsüme gömdü. Ve ben Rüya Altuğ, ilk defa huzurla ve bir Melekle uyudum.

DENEK: Karanlıktaki GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin