< 5. Bölüm >

13 3 5
                                    

Biri... sanki biri başımı okşuyor. Sonra bir ses duyuyorum.
"Onlar inkâr etse de ben senin o olduğuna inanıyorum." Delirdim mi ben acaba? Ama bu ses Bora'nın sesine çok benziyor. Uyanmama rağmen gözümü açmak istemiyorum çünkü açarsam karşılaşacağım şeyden korkuyorum. Şuan kendimi bu kadar huzurda hissettiğim bir an olmadı. İstemeden de olsa gülümsedim. Sonra biraz kımıldadım. Başımı okşayan el geri çekildi. Niye kımıldadım ki sanki? Belki hiçbir zaman böyle huzurlu hissedemeyeceğim. Biraz bekledim. Ama yine kimse dokunmadı. Uyanmak en iyisi. Ayağa kalktım. Kimse yoktu. Muslukların bulunduğu tarafa gittim. Yüzümü yıkadım ve yemek verilen yere gittim. Kimse yoktu. Tanrım saat kaçtı? 4.30 mu? Herkes uyuyor olmalıydı. Ama Bora nerede? Kampa doğru ilerlerken bir çığlık geldi. Koşarak çığlığın geldiği çadıra ilerledim. Kızların çadırından geliyordu. Kızlar çığlık atarak dışarı çıktılar. Herkes çadırlardan çıkmaya başladı.
"Ne oldu?"dedim birinin kolunu tutarak.
"Çadırda..."diyebildi sadece. Çadıra girdim. Etrafa bakındım. Burada birşey yok. Kafamı yere çevirdiğimde yerde bir böceğe rastladım. Göz devirip böceğinden yerden aldı. Çadırda çıkıp kızlara böceği gösterdim.
"Korktuğunuz şey bu mu?"
Evet anlamında kafalarını salladılar. Elimi anlıma yapıştırıp çeneme doğru sürükledim.
"Kızlar. Bu sadece ama sadece bir böcek."dedim ve böceği yere bıraktım. Herkes homurdanarak çadıra girdi. Bende çadıra girecekken biri kolumdan tuttu. Kafamı çevirdiğimde Bora'yı gördüm. Beni çekerek ormana doğru götürdü.
"Bora! Amacın ne?"
"Sana bunu vermem gerekiyor."dedi ve bana bir defter uzattı.
"Bu ne?"deyip kitabı ondan alıp.
"Enes' in günlüğü." Gözlerim büyüdü.
"Ne? Enes'in günlüğümü? Nasıl buldun sen bunu?"
"Diyeceğim şeyden sonra benden nefret etme olur mu?"
"Bora! Korkutma beni."
"Söz ver."
"Bora söyle şu lanet şeyi!"
"Enes benim teyzemin oğlu." Kim? Ne? Ne yaşıyorum lan ben?
"Kim kimin neyi? Ne demek şimdi bu?"
"Duydun beni. Enes benim kuzenim."
"Bir dakika. O senin kuzeninse sen o zaman herşeyi biliyorsun."
"Evet. Onun bir çatlak olduğunu biliyorum. Ama bir yandan da doğru söylüyor olabilir diye düşünmedim değil. Sence doğru mu? Sen abisini mi öldürdün?" Ne diyeceğim ben şimdi? Ne diyeceksin! Tabiki de evet!
"Evet."
"Neden?"
"Kolyemi istedi. Ben de vermedim. O da zorla aldı."
"Nasıl öldürdün?" Al sana çıkmaz sokak! Ne yapacağım ben? Bıçakla desem? Yanımda bıçak ne arasın? Düştü desem? Saçmalama. İttim? Yok kafasında tepindim! A evet! Kafasına vurdum. Düştü. Bir daha kafasını vurdu desem? İyi de çocukta yanık izleri var. Ya ne yapacağım ben şimdi!?
"Cevap?" Ona baktım. Şansımı deneyeyim.
"Söylemesem?"
"Tamam. Söyleme."
"Bir şey soracağım. Senin, Enes'in İrem'i kaçıracağından haberin var mıydı?"
"Hem evet hem hayır."
"O nasıl oluyor?"
"En son görüştüğümüzde söylemişti ama yapacağını düşünmedim."
"Ne yani? Biliyordun ve bana söylemedin?"
"Nasıl söylememi bekliyordun? Daha İrem'i bile tanımıyordum."
"Doğru. Peki sen neden bunu bildiğimde senden nefret edeceğimi düşündün?"
"Kuzeni olduğum için."
"Sen kendi ağzınla söylüyorsun kuzenim olduğu için diye. Sen onun kuzenisin. Senden nefret etmem için bir neden yok. Tabi ona yardım etmediysen?"
"Hayır. Öyle bir şey asla yapmam."
"Tamam o zaman."dedim ve çadıra gidip günlüğü okumaya başladım.

" Bu saçma yerde geçirdiğim 3 yılım. Ben deli değilim ve halisünasyon görmüyorum. Ben şizofren de değilim. Rüya benim abimi öldürdü. Ama ben ondan intikam alacağım. Bugün kaçmak için hazırlanıyorum. Yarın buradan toz olacağım. Annem ve babam bana bu konuda yardım edecekler. Ayarladıkları kişiler sayesinde. Bugün Bora geldi. Ona buradan kaçacağımı söyledim. Ciddiye almadı. Almasın. Yarın öğrenir ne olduğunu. Biliyor musun? Yıllardır aklımda şu soru var. Beni çok seven Rüya, bana bunu nasıl yaptı?

Özür dilerim Enes. Bininci kez söylüyorum.Abin beni zorladı. Günlüğü çantama koydum. Kahvaltı yapmak için kafeteryamsı yere doğru ilerledim. Herkes oradaydı. Kahvaltıyı aldım ve masaya oturdum. Biri yanımdam geçip karşıma oturdu. Aldırmadım. Bana doğru eğilip
"Selam sabah yok mu?"dedi. Kim bu ya? Gözlerimi yukarı kaldırıp ona baktım. Tanımıyorum.
"Selam,sabah ve defol."deyip yemeğime döndüm.
"Beni tanımadın mı?"
"Hayır."dedim yemekten başımı kaldırmayarak.
"Normal. Çünkü kendimi tanıtmadım." Kafamı kaldırdım.
"Sempatik misin sen?" Geriye yaslandı.
"Farketmene sevindim. Arkadaşlarım da hep öyle derler."
"Çok geçmiş olsun o zaman. Arkadaşların profesyonel bir yalancıymış."dedim ve yemeğime döndüm. Suratı asıldı. Kapak yapıp yemeğe dönmemin keyfini yaşayacakken iştahım kaçtı ve cebimden telefonu çıkartıp oynamaya başladım. Genelde oyun oynamam ama şuan yapacak birşey yok. Oyunun ortasındayken bir el telefonumu masaya koydu. Bu karşımda duran egoydu.
"Bak. Amacın ne bilmiyorum. Umursamıyorum ve de takmıyorum. Gereğinden fazla sakinim bence seni postalamadan kaç."
"Seni tanıyorum Rüya ve kim olduğunu biliyorum." Uflayıp ona baktım.
"Kimmişim ben?" Korkmamı bekliyor olmalıydı böyle bir tekpi verine şaşırdı. Sonra kendini toparlayarak bana doğru eğildi.
"Rakip holdingimizin ilk kızısın."
"Ödevini iyi yapmışsın. Aferin sana. Yakaladın beni!"dedim ve ellerimi havaya kaldırdım. "Şimdi. Derdin ne?"dedim ve ellerimi indirip oma doğru eğildim.
"Hiç. Bu arada adım Fırat." Tepki vermedim.
"Cevap verecek misin?"
"Başıma bela olarak mı gönderdiler seni!" O sırada masaya Bora oturdu.
"Selam Rüya."
"Selam."
"Vay! Bora! Sende mi buradaydın? Sanada aşk olsun Rüya. Ona selam var bize yok."
"Senin burada ne işin var?"
"Hiç Rüyacığımla konuşuyorduk." Ne Rüyacığımı be?!
"Başlatma sanada Rüyacığımına da! Zaten gıcığım sana."
"Demek hislerimiz karşılıklı. Ne güzel."
"Sana bir posta dayak atmadan bence toz ol."
"Kolaysa at bakalım."
"Off!!! Sizi bana sayıyla mı gönderiyorlar! Ben gidiyorum! Siz yiyin birbirinizi burada!"deyip telefonumu aldım ve ormana ilerledim. Arkamdan bir el kolumu tuttu ve beni kendine doğru çekti.
"Ne yapıyorsun Bora?"dedim köpürerek.
"Fırat ile ne konuştunuz?" Kolumu elinden çektim.
"Sanane!"dedim ve yürümeye devam ettim. Kalasa bak! Hem kolumdan çekiyor hem de benden hesap soruyor.
"Rüya! Ne demek sanane! Rüya! Bir bak ya! "dedi ve yine kolumdan tutup beni çevirdi.
"Ne Rüya Rüya Rüya! Adımı mı ezberliyorsun!? Bir de gelip bana hesap soruyorsun! Bana bu yaşıma kadar kimse hesap sormadı! Şimdi sen bana hesap sorup onun cevabını almanı bekliyorsun! Sen niye bana hesap soruyorsun?!"
"Çünkü seni...!" Durdu. Neden durdu? Nasıl durdu? Niye duruyor ya?
"Çünkü seni önemsiyorum!"
"Önemseme! Tamam mı! Önemseme! İstemiyorum! Senin beni önemsemeni is-te-mi-yo-rum!"
"Ama ben seni önemseyeceğim."
"O zaman bunu huzurumu bozmadan yap! Ben Fırat'ı takmıyorken sen geldin laf attın, şimdi çocuk onu düşündüğümü sanacak! Sen gelmeden herşey iyiydi! Ama sen ne yaptın? Geldin! Herşeyi bozdun! Sen Enes'in kuzeni olduğun için senden nefret edeceğimi sandın değil mi? Yanıldın. Sen geldin sanki annem, babam yada sevgilimmişsin gibi benden hesap sordun! İşte ben senden o anda nefret ettim!"dedim ve önüme dönüp ormanda yürümeye başladım.
"Rüya! Bekle beni!" Durmadım. Önüme geçti.
"Özür dilerim. Ben bir salağım. Ne olur affet beni." Ses çıkarmadım. Onu kenara çekip yola devam ettim. O da yanımdan yürüdü.
"Bak. Bağır, çağır, vur dök kır. Ama yalvarırım susma."
Ona aldırmadım.
"Tamam. Kızgınsın bana. Konuşmayacaksın. Bari nereye gittiğimizi söyle." Hakikaten. Nereye gidiyoruz biz? Durdum ve etrafıma baktım. Bakınca neye yarayacak? Aynı şeyler var zaten!
"Bilmiyorum. Sen?"dedim umut ararcasına. Hayır anlamında kafasını salladı. Tabiki bilmeyecek. Seninde dediğin şey mi Rüya? Çocuk zaten peşinden geldi! Eee! O zaman...
"Sakın. Bana. Kaybolduk. Deme."dedim ona bakarak. Dudağını kıvırdı.
"Kaybolduk."

DENEK: Karanlıktaki GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin