Umut Sancağı - 1

99 16 66
                                    


Öyle zamanlar olur ki, ''Acaba ben neden yaşıyorum lan?'' dersiniz, böyle hayat sizi bunaltır, daraltır, sıkıştırır, sonra aniden bir şey giriverir hayatınıza, siz büyük yelkenli bir gemi, o ise şiddetli bir rüzgâr, alır götürür sizi gittiği yere, bir şey yapamazsınız çünkü o sizden daha güçlü, karadan uzakta olan sizi, gün ışığının altında karaların kenarına getirir, siz bir rüzgârı, bir güneşi, birde umudu hissedersiniz, bin savaştan sağ çıkmış bir bayrakçı gibi ''Umudun Sancağına'' sarılırsınız.

Benim adım Umut, ailesinden uzakta tek başına yaşayan bir üniversite öğrencisiyim, hayat benim için bu tür monologlarla geçmekte, kendimi daha çok mantıklı ama mantıksız hareketler yapan biri olarak görüyorum, sanırım sadece yaptıklarımın sonucunu düşünmeden hareket ediyorum, eh, ne yapalım buda benim huyum.

Kombinim bir kaplumbağa ile aynıdır, deri ceket ve siyah üst siyah pantolon, evim ise, iki oda bir salonlu ve biraz küçüktür. Genellikle rutubet kokusu vardır, duvarlarda asılı duran Musiki listeler, klasik gitarlar ve penalar evime hoş bir hava katıyor, ne kadar kendimden ve evimden bahsediyorum öyle değil mi?

Dışarı çıkmadan önce havaya bakmak istedim. Ağlamaklı bir havaya sahip olan bu gökyüzüne karşı en iyi silahın şemsiye olacağını düşünerek yanıma küçük kahverengi şemsiyemi alıp dışarı çıktım, gençlik hayatımın zorunlu uğrak yeri olan üniversiteme geldiğimde çoktan yağmur başlamıştı ve duracak gibi değildi.

Ağır adımlarla sınıfa girip bütün günümü başlatmıştım, derslerimde pek başarılı sayılmam, çoğu normal kişi gibi normal notlar getiriyordum, aslında pekte popüler sayılmam, genellikle her yerde tek başıma otururum, arkadaşım diyebileceğim sayılı kişiler var.

Zaten genellikle insanlar benim ilgimi çekmez, buraya yalnız adam edebiyatı yapmak istemem ama cidden, insanlar ne bileyim, kendim hariç bütün insanlar bana sıkıcı ve ilgi çekici gelmiyor, belki de kendimi çok beğeniyorum?

Dersler bittikten sonra müzik odasına gitmem gerekiyordu, penamı kaybettim ve orada öğrenciler için ücretsiz penalar vardı. Sınıfın kapısından çıkıp müzik odasına yaklaştığımda güzel ama ritmini bir türlü tutamadığım bir piyano sesi duymaya başladım. Her yaklaştığımda artan bu ses bana çok çekici ve güzel gelmeye ayrıcalıkla çalan kişiyi de merak ettirmekteydi, odaya girdiğimde bir siyah piyano ve birde ucu kahverengi saçları olan kahverengi gözlü küçük elleri olan bir kadın gördüm. Kendini piyanoya teslim etmiş bir şekilde çalıyordu, gözleri kapalı o küçük ellerini ritmin akışına bırakmış bir şekilde seslere hâkim oluyordu.

Ben ise o anları sanki çocuğunun ilk kez yürümesini izleyen anne veya baba gibi izliyordum. Onu izlerken benim geldiğimi bile anlamayan o gizemli kadın çalmaya devam ediyordu, aslında beş dakika olan ama bana bir gün gibi gelen o süre zarfının sonunda kadın çalmasını bitirdi ve derin bir nefes alıp verdi. Sonra kafasını çevirdi, beni görmesi bir oldu.

''Ah, özür dilerim kendimi kaptırmışım.''

''Özür dilemesi gereken kişi benim sanırım, piyanoyu çok sevdiğiniz belli oluyor.''

''Evet, çalarken tüm dünyayı silerim kafamda.''

''Mükemmel bir yaklaşım, benim adım Umut, seni rahatsız ettiysem kusura bakma, penamı alıp seni piyanonla yalnız bırakacağım.''

''Adını biliyorum Umut, aslında aynı sınıftayız ama hiç konuşmadık, benim adım Delilah.''

''Delilah'' demek. Türkçesi ''Delayla'' diye okunan yabancı bir isim ailesi gerçekten iyi bir isim seçmiş. Aslına bakarsanız bu kadar ilgi çekici bir kızı sınıfta fark etmemem gerçekten de yalnız adam edebiyatına giriyor, ancak buda iyi sonuçta onu tanımış oldum.

Umut SancağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin