●7• FİNAL •●
Demiri pas tutmuş devasa bordo bir kapının önünde duruyorduk. Sehun sürgülü parmaklığı açıp içeriye seslendikten bir kaç dakika sonra büyük bir gıcırtıyla kapıyı açtılar. Depo gibi bir yere gelmiştik. Ve inanın bana hayatımın en büyük çılgınlığını yapıyordum. Yolda gelirken kaç kere geri dönmeyi düşünsemde becerememiştim işte. O parmakların elimi kavrayışındaki sıcaklık tüm beynimi ele geçiriyordu. Düşünme yetimi kaybediyor ve kendimi Sehun'a bırakıyordum.
"Mark burada mı?" diye sordu Sehun kapıyı açan zenci çocuğa.
Birleşmiş ellerimize bakarak ağzındaki sakızı parmağıyla uzatıp güldü. Ardından siyahî tenine tüm zıtlığıyla uyum sağlayan dişlerini sakıza geçirip büyük bir balon patlattı.
"Patronun haberi var mı geleceğinizden?"
"Jinhwan'la konuşmuştuk. Mutlaka olması lazım. Bizi bekliyor olmalı." peltek ingilizcesiyle hızlı hızlı konuşup cebinden para çıkardı.
"Bunu al ve bizi unut."
Zenci çocuk bunu bekliyormuş gibi sırıtarak kapının önünden çekilip bizi buyur etti.
İçerisi karanlık olmasına rağmen, duvarların üst kısımlarındaki parmaklıklı camlardan gelen güneş ışığı sayesinde az buçuk önümüzü görebiliyoduk. Sehun'un koluna girip kulağına fısıldamak adına parmak uçlarımda biraz yükseldim.
"Sehun, burası biraz.. korkutucu değil mi?"
Cevap vermek yerine şakağıma ufak bir öpücük kondurup güven verici bir gülümsemişti.
Uzun koridoru geçmek zorundaydık ve bu kendimi yerden soyutlama isteği doğuruyordu içimde. Heryer toz toprak ve sigara izmaritleriyle doluydu. Kısaca tiksinçti.
Neredeyse parmak ucumda tamamladığım koridorun sonuna geldiğimizde kapı kendiliğinden açılmıştı. Loş ışığın ve rutubet kokusunun etrafı sardığı odaya girdiğimizde Mark olduğunu tahmin ettiğim çocuk sırıtarak demir dolapta uğraştığı işinden kafasını kaldırıp bize el salladı.
"Hey, çocuklar gelin."Rahat tavırları bile gerginliğimi biraz olsun yumuşatmasada gülümsemeye çalışarak yanına gittim. Sehun da elimi bir an dahi bırakmıyordu.
"Hazır mı?" kısaca sormuştu Sehun. Dolaptan çıkarıp kırık masanın üstüne fırlattığı cilalı kağıtların kimliklerimiz olduğunu düşünmüştüm.
"Çoktan hazır. Konu sen olduğunda yapamayacağım yoktur bilirsin Oh Sehun."
Bu çocuk cilve mi yapıyordu yoksa beynimin kulaklarıma yaptığı bir oyun muydu?
Çatılan kaşlarımla Sehun'un elini daha sıkı tutup koluna yapıştım.
"Ah,teşekkürler Mark. Gerçekten çok yardımcı oldun. Alabilir miyiz artık, biraz acelemiz varda."
Hah. Birde o yavşak velete teşekkür mü ediyorsun Oh Sehun?
"Biraz daha misafirim olsaydın?"
Olsaydın? Dın?! Ben burda bostan korkuluğu muydum acaba?
"Dediğim gibi biraz acelemiz var. Bugün paçayı kurtarabilirsek söz yine uğrayacağız."
Mark denen yavşağın suratı düşerken masadaki kimlikleri alıp Sehun'un önüne geldi. Poposunu arkada kalan masaya dayayarak kimlikleri Sehun'un göğsüne çarptığında sinirlerim bir çığ olup başımdan aşağı hızla iniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LATE AUTUMN
Fanfiction7 yıllık bir mahkum olan Lu Han.. Tehlikeli kadın avcısı, işinde profesyonel jigolo Oh Sehun.. ●○● Ölümle girdiği hapishaneden bir ölümle çıkacağını nereden bilebilirdi ki? Ya da ufak bir tesadüfle tüm hayatının değişebileceğini.. Hayat bir şekilde...